Nolan'ın bu filmini çok sevdiğimi söyleyemem, ama takdir ettiğim bir çok özelliği var. Yönetmenin savaş filmlerinden beklenen klişeleri tercih etmeyip suni bir atmosfer yaratmak yerine gerçekçi bir tarzda hikayesini anlatmasını çok beğendim. Karakterler ve kahramanlar hikayenin tüketilebilirliğini ve klişe bir hollywood tarzı filme dönüşmesine katkıda bulunabilecekken burada birbirine benzeyen, çoğunlukla biri diğerinden çok fazla öne çıkmayan, çıksa bile ana karakter olamayacak kadar herkes gibi duran kişilerle temas halindeyiz, bu anlamda film aslında kalabalıklardan oluşuyor diye de düşünebiliriz belki. Bir savaş filminden beklenen şeylerden biri, insan öldürmenin ilginç şekillerde sunulması, izleyicinin bu talebinin doyurulması da bir yandan. Bol kanlı ve inanılmaz savaş ve çatışma sahneleriyle filmi doldurmak yerine Nolan en insani birnoktaya odaklanıyor: insanların hayatta kalmak, yaşamak istemesine. Herkes yaşamak istiyor. Kahramanlara ihtiyacı olanlar gerçekleri eğip bükerek bunu yapabilirken gerçek ve hakikat sessiz sessiz var olmaya devam ediyor. Nolan'ın kesinlikle çok etkileyici görüntü yönetmenliği çalışmasına bizi sürekli rahatsız eden, geren ve filmden uzaklaştırabilen bir film müziği de eşlik ediyor çoğu kez. Görüntü yönetmenliğinde istismar sahneleri kasıtlı olarak geride bırakılmış ,bizleri duygulandırarak filme gönül bağı kurmamızı sağlayacak herşey ya olmuyor ya da kolayca bir kenara itiliyor veya görmezden geliniyor. Gördüğümüz şey, aslında korkan, kaçan, ölmek istemeyen ve yaşamak isteyen binlerce insanın her yanlarını sarmış düşmanlardan kurtulmak istemesi. Kahramanlık, politik övgülerle hakikatin gizlenmesi ise yanan uçak sahnesinde ne kadar da güzel yeriliyor... Herkese öneriyorum bu ilginç filmi.