SPOILERSIZ İNCELEME:
M. Night Shyamalan, şu ana kadar en karışık kariyere sahip olan yönetmenlerden birisi. The Sixth Sense, Unbreakable ve Signs gibi başarılı filmlerin yanı sıra Lady In The Water ve The Happening ile düşüşe geçip son zamanlarda The Last Airbender ve After Earth gibi berbat filmlere imza attı Shyamalan. Bu noktadan sonra yönetmenin filmlerinin eskisi gibi olmayacağını biliyoruz. Bu yüzden 2015 yılında yönetmen, The Visit ile kariyerine bir korku filmiyle yeni bir giriş yaptı. Film çok başarılı olmasa da eğlenceliydi. Fakat yönetmenin yeni filmi Split ile herkesin aklına şu soru geliyor: M. Night Shyamalan geri döndü mü? Nihayet başarılı bir iş yaptı mı? Shyamalan, bu sorunun cevabını Split ile çok net bir şekilde vermiş.
Hiçbir spoiler vermeden filmin konusu şöyle: "James McAvoy'un 23 farklı kişiliğe sahip bir karakteri canlandırdığı Split'de, bu karakterlerden birisi 3 kızı kaçırır ve bilinmedik bir yerde mahsur bırakır. Ve film de bu 3 kızın buradan nasıl kaçabileceklerine ve McAvoy'un karakterinin psikiyatristini ziyaret ederek bu sorunla baş edebilmesine odaklanıyor." Dediğim gibi, hiç spoiler yok.
Öncelikle şundan eminim ki, Shyamalan kesinlikle geri döndü! Split, Shyamalan'ın Signs'dan beri çevirdiği en iyi film ve bunun için çok güçlü nedenlerim var. Bu yüzden ilk önce Split hakkında nelerin başarılı olduğunu konuşalım.
Bu filmin ana karakterlerinden 3 kişi çok başarılı birer performans sergiliyor: James McAvoy, Anya Taylor-Joy ve Betty Buckley. İlk önce Betty Buckley'den başlayalım. Bir çoğunuz Buckley'i Shyamalan'ın The Happening filmindeki "çatlak yaşlı kadın" olarak tanıyorsunuz. Buckley, bu filmde en iyi performanslarından birisini sergilemiş. Özellikle de McAvoy'la karşılıklı sahneleri çok başarılıydı.
Geçtiğimiz yıl The Witch ile keşfedilmiş, Morgan ile oyunculuğunu kanıtlamış ve o zamandan beri yükselişe geçen Anya Taylor-Joy, yine mükemmel bir performans sergilemiş. Taylor-Joy'un karakteri çok ilgi çekiciydi ve ona hazırladıkları arka hikayeyle birlikte hikaye daha da sürükleyici bir hale gelmiş. Taylor-Joy, en iyi performansını sergilemiş. Bu arada filmde 2 tane daha genç kızın olduğunu biliyorum. Jessica Sula ve The Edge Of Seventeen'den tanıdığımız Haley Lu Richardson'ın performansları sadece idare ederdi. Karakterleri biraz gereksiz kaçmış ve performansları biraz abartılı olmuş.
Pekala, James McAvoy hakkında konuşma vakti geldi. McAvoy'un oynadığı her işi seviyorum. Wanted, X-Men serisi, Filth... McAvoy'un bu filmlerdeki oyunculuğu çok başarılıydı ama Split filminde McAvoy, kendi limitlerini zorlamış ve açık ara kariyerinin en iyi performansını sergilemiş. Nasıl mı? McAvoy'un canlandırdığı her karakterin kendine ait bir konuşma tarzı, mimiği ve vücut dili var. Her bir karakteri birbirinden o kadar bağımsız ki, izlerken ağzım açık kaldı resmen. Eğer bu film Aralık zamanında vizyona girmiş olsaydı, "McAvoy'u kesinlikle Oscar'a aday yapın" diye bağırırdım.
Shyamalan'ın bu filmde kullandığı farklı tarz da çok başarılıydı. It Follows'un görüntü yönetmenliğini yapan kişi bu filmin görüntü yönetmenliğini yapmış ve sonuç müthiş olmuş. Işıklandırma ve odaklanmalar ile klostrofobik bir ortam yaratılmış ve her bir kare çok ilgi çekici olmuş.
Ayrıca filmin senaryosu gerçekten de istediği sonucu ortaya koymayı başarmış. Beni film hakkında en çok etkileyen şey böyle orijinal bir konunun yanı sıra, bu senaryoyla nelerin başarıldığıydı. Film istediği zaman seyirciyi geriyor, meraklandırıyor ve hatta güldürüyor. Film komedi ve gerilim arasındaki dengeyi çok iyi sağlamış. Ve komedi de rahatsız edici türden değil. Film sizi ne zaman güldüreceğini çok iyi biliyor. Mesela filmde McAvoy'un 9 yaşında olan kişiliği Hedwig'in bir CD player eşliğinde dans ettiği sahne çok komikti. Bunun dışında film son 15 dakikasında yükselen tansiyonu başarılı bir şekilde işlemiş.
Bu filmin en sevdiğim yanlarından birisi de Shyamalan'ın seyirciye güveniyor oluşuydu. Çünkü filmde ilerleyen bazı olayların ucu açık kalıyor ve Shyamalan bu konuda sizin sabırlı olmanızı ve parçaları birleştirmenizi istiyor. Ve filmin sonu da tatmin edici bir şekilde bitiyor.
Bu da beni filmin kötü yanlarına getiriyor. Split, hikayeyi daha iyi kavrayabilmek için 2 kere izlemeniz gereken filmlerden birisi (son sahnesinden dolayı). Çünkü ben bu filmi bilindik bir Shyamalan filmi olarak izlemeye başladım. İlginç bir olay oluyor, hikaye gelişiyor, senaryo tatmin edici bir noktaya ulaşıyor ve bu sırada da bir ters köşe yaparak herkesi şaşırtıyor. Split, bu tarz bir film değil. Senaryonun tam olarak bir doruk noktası yok. Filmin sonu daha çok ileride gelecek daha büyük bir şey için açık kapı bırakmış (bu kısmı spoiler bölümünde daha ayrıntılı bir şekilde konuşacağım). Ve her ne kadar filmin son sahnesi tatmin edici olsa da eğer bilindik bir şekilde ilerleyen ve bütün beklentilerinizi karşılayan bir film arıyorsanız, biraz hayal kırıklığına uğrayacaksınız.
Bir de filmin birkaç tane gereksiz açıklama sahnesi vardı. Hani yukarıda Shyamalan'ın seyirciye duyduğu güvenden bahsettim ya? İşte bu tarz sahnelerde karakterler direk yaşananları seyirciye söyleyip hiçbir merak uyandırmadan diğer sahneye geçiyor.
Kısacası Split, daha çok Shyamalan'ın filmlerini takip ediyorsanız bayılacağınız bir film. Senaryosu yaratıcı, oyunculuklar inanılmaz ve teknik açıdan çok başarılı. Mükemmel bir film değil ama eğer yönetmenin ve türün hayranıysanız, Split'i çok seveceksiniz (özellikle de filmin son sahnesini). İzlemenizi tavsiye ederim.
FİLMİN İYİ YANLARI:
+ James McAvoy, Anya Taylor-Joy ve Betty Buckley'in müthiş performansları.
+ Filmin son sahnesi. Ne son sahne ama!
+ Sürükleyici senaryo, teknik açıdan mükemmelliğin sağlanması.
+ Komedi ve gerilimin dozajını iyi ayarlaması.
FİLMİN KÖTÜ YANLARI:
- Bazı gereksiz açıklama sahneleri.
- Birkaç mantık hatası ve gereksiz karakterler.
TOPLAM PUAN: 8.1/10
SPOİLER İÇEREN İNCELEME:
Pekala, Split hakkında detaylıca bir konuşalım! Öncelikle filmin ters köşesinden bahsedelim. Bu film Amerika'da geçen ay vizyona girdiği için 1 ay boyunca Split hakkında hiçbir spoiler öğrenmemeye çalıştım. Çünkü Shyamalan'ın her filminde olan, ünlü ters köşesini görmeye can atıyordum. Ve Split'in ters köşesi gerçekten de şaşırtıcıydı. Çünkü aslında filmin bir ters köşesi yok. Sadece ortaya atılan bir şey var.
Hikaye tam doruk noktasına varacağı sırada film birdenbire bitiyor. Kevin, Casey'i öylece bırakıp ortadan kayboluyor. Ve film bir sona yaklaşıyor. Ben de bu sırada ters köşenin ne olduğunu bekliyorum hala. Kevin'in kendi kişilikleriyle ayna karşısında konuştuğu inanılmaz sahneden sonra film birdenbire bitiverdi. Ve bir ekstra sahne birdenbire başladı.
Son sahne şu: Kevin'ın yarattığı bu olaydan sonra Casey, polisler tarafından kurtarılmıştır ve haberler bu hikayeyi anlatıyordur. Bu haberin yayınlandığı bir kafede oturan birisi sorar: "15 yıl önce de buna benzer bir olay yaşanmıştı ve ona bir lakap takmışlardı. Neydi acaba?" Ve birdenbire Bruce Willis kadraja giriyor ve diyor ki: "Bay Glass". Sonra kahvesini yudumluyor ve ben de bu sırada şoka uğruyorum.
Abartmıyorum, bu sahnede sinema salonunda resmen koptum. Heyecandan zıplamaya başladım ve salonda herkesin bana garip bir şekilde baktığını görünce sakinleşmeye çalıştım ve şuna çok şaşırdım; bu sahneyi kimse anlamamıştı!
Şu an bu satırları yazarken bile yüzümde kocaman bir gülümseme var. Shyamalan'ın 17 yıl önce çevirdiği Unbreakable filmini hatırlıyorsunuz değil mi? Unbreakable'da bir süper kahramanın doğuşunu anlatıyordu. Split de bir süper kötünün doğuşunu anlatıyor. Ve Split, Unbreakable'ın evreninde geçiyormuş! Bu sahneden sonra bütün film benim için değişti ve her şeyi yeniden düşünmeye başladım. Ve her şey bana mantıklı gelmeye başladı. Ayrıca Bruce Willis'in Unbreakable filminde tren kazasından sağ kurtulmasının yanı sıra Kevin'ın babasının bir tren kazasında öldüğü için bir sahnede trenin önüne bir demet çiçek bırakması gibi detayları da fark ettim. Dahice! Bu konudaki bağlantıyı görmek için sırf Unbreakable ile Split'in posterlerini yan yana getirebilirsiniz (bu bağlantıyı daha önceden nasıl fark etmediğime ben bile şaşırdım).
Ortaya çıkan bu şaşırtıcı gelişme hakkında en sevdiğim şey, filmi daha iyi bir hale getirmemesi. Çünkü filmin kendisi zaten başarılıydı. Sadece "Canavar" olayı başlayınca filmden biraz koptum çünkü film o zamana kadar çok ilginç ve gerçekçi ilerliyordu. Evet, son bölümün tansiyonu yüksek olsa da filmin geri kalanı için bir düşüştü aslında. Filmin bu şaşırtıcı gelişmesinin amacı, sorunları düzeltmek. Ve filmin bu yanına rağmen final sahnesi sayesinde Split'e bayıldım. Shyamalan'ın da Unbreakable evreninde geçen gelecek işlerini de sabırsızlıkla bekliyorum.