Kovboylar çağının sonuna doğru
Yazar: Ali ErcivanYeraltı Peygamberi (Un prophète) ve Altın Palmiye kazandığı Dheepan gibi filmleriyle tanıdığımız Jacques Audiard, günümüz Fransız sinemasının en önemli yönetmenlerinden biri. Hollywood’un kurtarıcı prensesi Megan Ellison’ın yapım şirketi Annapurna da ona ilk İngilizce filmini gerçekleştirme fırsatını sundu. Sisters Biraderler (The Sisters Brothers) geçtiğimiz Venedik Film Festivali’nde En İyi Yönetmen ödülüne layık görülmüş bir western. Fakat tam alışık olduğumuz çeşit bir western sayılmaz.
Önce filme adını veren Sisters biraderleri tanıtıyor bize yönetmen. Eli ve Charlie. Abi kardeş kiralık tetikçi, kelle avcısı. Namları kendilerinden önce gitse de aslında sürekli didişen iki koca çocuk. Peşine düşmeleri gereken yeni kişiyse Hermann Kermit adında biri. Fakat işverenleri bu görevi sadece onlara vermemiş. John Morris adlı bir dedektif de Kermit’i izliyor.
İlk blokta iki ayrı hikaye aksı akıyor filmde. Sisters kardeşlerin yolculuğu, iki karakter arasındaki tezat. Deli dolu Charlie’nin, alkolik ve şiddete meyilli babaları yüzünden bu kadere mahkum oldukları inancı. Eli’ınsa farklı biri olma çabası. Yeni bir icat olan diş fırçasını kullanmaya başlaması. Bir aile kurup yerleşik hayata geçme hayali. Aile vurgusu filmde öne çıkıyor. Bildiğimiz vahşi kovboylar çağı ve onun bitişinin emareleri bir arada. Diş fırçaları, sifonunu çekebildiğiniz tuvaletler, lüks oteller... Bu açıdan, Sisters biraderler üzerinden aslında bir çağın bitişini anlatıyor Audiard.
Diğer aksta, Kermit ve onunla arkadaşlık kurup yakınına girmeyi başaran John Morris var. Filmin varacağı yeri bu dinamik belirliyor. Kermit bir kimyager ve nehirlerde altın bulmak için bir formül geliştirmiş. Onun heyecanı, umudu önce Morris’i, sonra yolları onlarla kesişen Sisters kardeşlerin de hayatını değiştirir.
Karakterler biraraya gelene dek, öykünün iki kanadı paralel olarak akıyor filmde. Fakat bu iki kanat arasında çoğunlukla rastgele gidip geliyor senaryo. Biraderlerden Kermit tarafına geçerken, bir ilişkilendirme, pas atma çabasını nadiren gösteriyor Audiard. Bu da dağınık, yönetmenin nereye varmaya çalıştığını belirsizleştiren bir sonuç veriyor. Böyle amaçsız ilerler görünen bir filmi takip etmek kolay değil. Ne zaman ki öyküler birleşiyor, önce Morris’in sonra da kardeşlerin Kermit’le aynı hayali paylaşmalarına varıyoruz, işte Sisters Biraderler o vakit başka bir şeye dönüşüyor. Umut bulaşıcıdır. Karakterlerin umudu, değişme arzusu, seyirciyi de etkisi altına alıyor. Ve bir western’den beklemediğimiz ölçüde duygusal, hatta sıcak bir filmle karşılaşıyoruz. Eli’ın kendisine kırmızı bir şal hediye etmiş bir kadınla yaşadığı romantik yakınlaşmayı bir fahişeyle tekrar etmeye çalışması bile insanın kalbini kırabiliyor. Audiard’ı bir western yapmaya iten de öyküsünün bu insani tarafı olmalı.
Hedefine ulaşması biraz vakit alan filmlerden Sisters Biraderler. Ancak bıraktığı etki kuvvetli. Başta John C. Reilly olmak üzere; Joaquin Phoenix, Riz Ahmed ve Jake Gyllenhaal gibi güçlü aktörlerden mütevellit oyuncu kadrosunun da bu etkide payı büyük şüphesiz. Audiard’ın en iyilerinden diyemeyiz ama özellikle western sevenleri tatmin edecektir.
Twitter: aliercivan