“Baskın”, senaryosunu da, aynı isimli kendi kısa filminin (2013) hikâyesinden uyarlayarak Oğulcan Eren Akay, Erçin Sadikoglu ve Cem Özüduru ile birlikte yazan Can Evrenol’un ilk uzun metrajlı (debut) sinema filmi…
Prömiyeri, 11 Eylül 2015’de Toronto Uluslararası Film Festivalinde yapılan ve 9 Ekim 2015 tarihli İstanbul Filmekimi gösteriminin ardından 1 Ocak 2016’da Türkiye’de vizyona giren filmin, 5.8/10 (9.471 oy) ve 3.1/5 (1.000 üzeri oy) olan IMDB ve Rotten Tomatoes izleyici puanı ortalamalarıyla 7.0/10 (44 yorum) ve 58/100 (12 yorum) olan Rotten Tomatoes ve Metacritic yorum ortalamaları, oylamaya katılan izleyici ve eleştirmen sayılarının yetersizliği yüzünden, film hakkında doğru fikir vermekten oldukça uzak…
O nedenle bizde, 350 bin dolar gibi son derece mütevazı bir bütçe ile (içinde hiçbir gündüz sahnesi bulunmadığı için) 28 gece boyunca İstanbul’daki farklı mekânlarda çekilen bu filmi, her zamanki gibi önceliği oyuncu kadrosuna vermek suretiyle bizzat kendimiz mercek altına alarak incelemeye ardından da puanlamaya çalışacağız…
Ancak, artık neredeyse yorumlarımızda geleneksel bir özellik halini aldığı üzere ayrıntılı incelemeye geçmeden önce yine bu filme ilişkin ilk tespitimizi, sonrasında da naçizane ilk önerimizi paylaşalım istiyoruz…
Bu bağlamda da işe; karşımızdakinin, kimseyi korkutup germeden, sadece kategorisini öyle belirleyip bol miktarda kan benzeri sıvı torbası kullanarak da korku filmi yapılabileceğini gösteren, hani aslında göstermese de en azından bazılarının öyle düşünmesine sebep olan nadir örneklerden biri olduğunu söyleyerek başlayabiliriz…
Şimdi bu manidar giriş üzerine sanki kimilerinin; “Hayırdır, ne oldu, yine neye takıldın hocam?” dediklerini duyar gibi oluyoruz…
Evet, gerçekten de ne oldu?
Ya da gerçekte, “Neler olmadı?”
Her şeyden önce 80 dakikada tamamlanabilecek bir film, gereksiz dur kalk ve uzatmalar ile koskocaman bir 97 dakikada tamamlandı…
Öyle ki, neredeyse bir ara kendimizi, Gebze yönüne gitmekte olan ve yolcu almak için Kartal SGK Hastanesi durağında 20 dakikadır bekleyen bir Gebze – Harem minibüsünün içinde kapana kısılmış bahtsız bir yolcu gibi hissettik…
İsterseniz, “Ne oldu?” sorusuna yanıt olarak bu “bir” olsun…
Gördüğümüz kadarıyla ortada, rüya ile karışık bir iki ilgi çekici flashback geçişi dışında bu uzunluğu kaldırabilecek tarzda soluk soluğa izlenecek bir hikâyede olmadığı için insana, keşke “Baskın” 2013 tarihli kısa film olarak yerli yerinde kalsaydı dedirtiyor…
Bu da “iki” olsun…
Kısaca bir görünüp yok olan Kayıp Polis Memuru rolündeki Serhat Kılıç dışında, ne yazık ki oyuncu kadrosunda da etkili performans sergileyecek herhangi biri yoktu…
Ki aslında bu, yalnızca bu filmin değil, televizyonlara fotoroman kıvamında dizi ve reklam filmi çekmek dışında başka hiçbir numarası kalmayan (ve eski Yeşilçam günlerini mumla aratan) Türk sinemasının da içine düştüğü acınılacak bir durum…
Oldu olacak, hadi buna da “üç” diyelim…
Daha konuşulacak çok şey var ama bu faslı, “dördüncü” ve son olarak, müzik ve ses efektlerinin de filmde, korku ve gerilimi destekleyici unsurlar olarak kullanılamadığını söyleyerek noktalayalım…
Belki, yine klasik bir laf olacak ama bu söylediklerimiz ve sıraladıklarımız filme ilişkin ilk tespitimiz olsun…
İlk önerimize gelince:
O hakkımızı da bu kez; yönetmenliğe heveslenen gençlere yönelik olarak, sinemadaki en zor kategorilerden birinin “korku” olduğunu ve dünyada, bu kategorideki başarılı yönetmen sayısının, (bizim favori yönetmenimiz Mike Flanagan dâhil) bir elin parmaklarının sayısını geçmediği bilgisini paylaşarak kullanmış olalım…
Sonuç olarak, kendi değerlendirme sistemimiz içinde puan olarak 2 verdiğimiz bu film için önerimiz de, “siz bilirsiniz” şeklinde olacak…
Son bir not:
İzleme ve yorumlama planına aldığımız bir diğer Can Evrenol filmi, “Housewife” (2017) …
O filmi de izledikten sonra, o film için yazacağımız yorumda, “Baskın” (2016) ve “The Field Guide to Evil” (2018) ın içindeki “Al Karısı” isimli kısa filmi de göz önünde bulundurarak, Can Evrenol hakkındaki nihai görüşümüzü de paylaşacağız…
Sanıyoruz böylelikle, “Neden hiç Türk filmi yorumlamıyorsun?” biçiminde dostlardan gelen pek çok sitemkâr soruyu da, iki buçuk Can Evrenol filmi yorumu sayesinde, “Buyurun size Türk filmi” diye yanıtlamış olacağız…