“It Comes at Night”, senaryosunu da yazan Trey Edward Shults’un yönetmen koltuğunda oturduğu gizem dolu bir gerilim filmi…
Prömiyeri, 29 Nisan 2017’de Overlook Film Festivalinde yapılan ve 9 Haziran 2017 tarihinde vizyona giren bu filmin, 6.2/10 (86.500 oy) ve 2.8/5 (10.000 üzeri oy) olan IMDB ve Rotten Tomatoes izleyici puanı ortalamalarıyla 7.4/10 (255 yorum) ve 78/100 (43 yorum) olan Rotten Tomatoes ve Metacritic yorum ortalamaları, izleyiciden çok sinema eleştirmenlerini mutlu eden bir filmle karşı karşıya olduğumuzu söylüyor gibi…
Yine de isterseniz, 5 milyon dolarlık bir bütçeyle çekilen ve buna karşılıkta sadece 19,7 milyon dolarlık bir gişe hasılatı ile yetinmek zorunda kalan A24 yapımı bu bağımsız filmi, her zamanki gibi önceliği oyuncu kadrosuna vermek suretiyle birde biz inceleyerek yorumlayalım, ardından da puanlamaya çalışalım…
Ancak, artık neredeyse yorumlarımızda geleneksel bir özellik halini aldığı üzere ayrıntılı incelemeye geçmeden önce filme ilişkin ilk tespitimizi, sonrasında da naçizane ilk önerimizi paylaşalım istiyoruz…
Bu bağlamda da işe; karşımızdakinin, 91 dakikalık normal oynatım süresi boyunca izlerken ve hatta bu süre tamamlanıp film bittikten sonra dahi, kafanızda oluşan soruların neredeyse hiçbirinin yanıtını bulamadığınız filmlerden biri olduğunu söyleyerek başlayabiliriz…
Evet, göründüğü kadarıyla ortada nasıl başladığı bilinmeyen “post-apocalyptic” yani kıyamet sonrası olarak tanımlanabilecek olan “fiili bir durum” ve nereden/kimden geldiği, ne şekilde bulaştığı belli olmayan “öldürücü bir hastalık” var…
Fakat burada asıl ilginç olan şey, bu soruların yanıtını, filmin karakterlerinden hiçbirinin de bilmiyor ve filmin sonuna kadar da öğrenemiyor olması…
Yani ortama, tam anlamıyla gizemli bir bilinmezlik durumu hâkim…
Muhtemelen bütün bu “yanıtsız kalan sorular” ve “bilinmezlikler” ağı, zifiri gece karanlığı ve genç Travis’in kâbuslarını ön plana geçirdiği kurgusunu, bunların üzerine inşa eden Trey Edward Shults’un bilinçli tercihlerinin sonucu…
Ki bunu, kendisiyle yapılan ve 7 Haziran 2017 tarihinde slashfilm.com’da yayınlanan oldukça kapsamlı bir söyleşide; “Stanley Kubrick’ten John Cassavetes’e kadar herkes, terapi olarak bir korku filmi yazdı ve izleyiciyi bir kâbusun içine soktu” diyerek zımnen de olsa kabul etmişte zaten…
Gerçekten de benzer bir kurgu, Kubrick’in (şu ana kadar kimsenin yanına dahi yaklaşamadığı) efsane filmi “The Shining” (1980) de fazlasıyla mevcut…
O yüzden de, yine aynı söyleşide Shults, “The Shining” deki Overlook Hotel’e atıfla; “Filmdeki evin tasarımı, özellikle belirsizdir ve asla düzgün bir biçimde de oluşturulmamıştır” diyebilmiştir…
Zira koridorundaki duvarda, aile fotoğraflarının yanı sıra Pieter Bruegel the Elder’in 1562 tarihli “The Triumph of Death / Ölümün Zaferi” isimli muhteşem yağlı boya tablosu da bulunan bu evde de başta Travis olmak üzere herkes, otelde, Jack Nicholson’un çıldırmasına neden olduğu gibi, kendi karabasanı içinde oradan oraya savrulup durmaktadır…
Belki, yine klasik bir laf olacak ama bu söylediklerimiz filme ilişkin ilk tespitimiz olsun…
İlk önerimize gelince:
O hakkımızı da bu kez; “Eğer 2017 tarihli bu filmi daha önce izlediyseniz, oynadığı her rolde beyaz perdeye çok yakıştığını düşündüğümüz Joel Edgerton’un bir başka filmini izleme programınıza alın” diye seslenerek kullanmış olalım…
Sonuç olarak, kendi değerlendirme sistemimiz içinde puan olarak 3 verdiğimiz bu film için önerimiz de, olumsuz yorum ve düşük puanların etkisinde kalmadan “bir şans da siz verin” şeklinde olacak…
Keyifli seyirler,