Hesabım
    Gece Gelen
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    Gece Gelen

    Terazinin ölçemediği karanlık bir bilinmez.

    Yazar: Burçin Aygün

    Korkunun sayısız çeşidi var. Endişe ile yoğrulmuş geleceğe yönelik bilinmezlik, öfkenin getirdiği korku ya da korkunun sonucu olan öfke ve tabii hayatını kaybedecek bir canlının yaşadığı, belki de en güçlü dehşet türü olarak korku. Tek bir duygunun aslında nice farklı hisle bir arada olduğunu düşünecek olursak, sinemanın birbirinden enteresan hikayelerinin de aynı şekilde “karmalar bütünü” olduğunu söylemek yanlış olmaz. Korku yanında komediyi getirebildiği gibi, dramatik bir yolculuk içinde en büyük vahşi dürtüleri taşıyabilir. Peki ne diye bahsediyoruz bu “birleşmiş hisler devleti”nden?

    Henüz 28 yaşındayken çektiği ikinci uzun metraj filmiyle adını geniş bir çevreye duyurmayı başaran yönetmen Trey Edward Shults, bizlere örneğine çok sık rastlamadığımız bir yapımla geldi. Gece Gelen isimli film, paketlemesi ve vitrinine asılan ilanına bakacak olursak sadece bir korku filmi. Lakin filmi izler ve detaylıca okumaya çalışırsanız, tam bir türler karması. Paranoya ve gizemin başrolde olduğu, korku ile süslenmiş, içinde dramatik öğelerin de bolca yer aldığı, dikkatlerden kaçmayan bir iş. Yani türü sevenleri hem bayılabileceği, hem de yeterince tatmin olmadan salonu terk etmesi muhtemel bir proje.

    Gece Gelen’in hikayesi, insan nüfusunun neredeyse tamamının yok olduğu bir dönemde geçiyor. Ne olduğunu tam bilmediğimiz salgın bir hastalık, tüm dünyayı kasıp kavurmuş, geriye bir avuç insan kalmıştır. Bunlar da salgından korunmak ve hayatta kalmaya çalışan diğer soydaşlarından da zarar görmemek için çeşitli çareler ararlar. Paul (Joel Edgerton), karısı Sarah (Carmen Ejogo) ve 17’lik oğulları Travis (Kelvin Harrison Jr.), ormanın ortasında kimselerin gelip gitmediği bir evde, gizlice yaşayıp, hayatta kalmaya çalışıyor. Paul bu gizemli hastalığa yakalanmış babasını öldürmek zorunda kalmış, diğer aile üyeleriyle birlikte yaşadığı travmayı üstünden atmaya çabalarken evlerine beklenmedik bir misafir geliyor.

     “Önce aile” diye düşünen, bu kural ekseninde asla yabancıları kabul etmeyen Paul, eşi ve çocuğu için gıda arayan, bu yüzden evlerine giren Will (Christopher Abbott)’ı ne yapacağına karar veremiyor; İyi Samiryeli’nin hikayesinde olduğu gibi hareket ediyor. Nitekim Will’in karısı Kim (Riley Keough) ve 4 yaşındaki oğulları Andrew (Griffin Robert Faulkner) evlerine taşınıyor. Bundan sonrasını, benzeri kıyamet sonrası hikayelerine aşina olan izleyiciler tabii ki tahmin edebilecektir.

    Gece Gelen paketlemeye bakarsanız sadece bir korku filmi demiştik ancak işin aslı çok daha başka. Ailesini korumak ve onları yaşatabilmek için her türlü şeyi yapmaya hazır olan Paul, yine bir başka aile ile karşılaşıp, ister istemez empati kurunca (ki bu da zorlu bir süreç oluyor) süreç altüst oluyor. Malumunuz, karısı ve çocuğuna zarar gelmesin diye her şeyi feda edebilecek olan tek kişi Paul değil. Misafir Will her ne kadar müteşekkirse de, olaylar sarpa sararsa ilk önce kendisini korumak isteyecektir.

    Filmin korku kısmı daha çok evin o rahatsız edici, geceleri ardında ne var dedirten kırmızı kapısı ve etraftan gelen, insanın içini bile titreten sesler. Hava kararınca adımınızı attığınız an sizi yok etecek varlıkların gerçek olduğunu kanıtlayan şeyler. Bunun yanı sıra detaylarına hiç girilmeyen, sizin hayal gücünüze bırakılan “salgının sebebi, kurtuluş şansı var mı, dış dünyada neler oluyor ve gece gelenin kimliği” bu etkiyi arttırdığı gibi, bazı izleyicilerin de şevkini kırabilir. Nitekim çok bilinmeyenli bir denklem ve sadece bir yaşanmışlığı aktaran bir senaryo var. Edgerton ve diğer aile babası Abbott’un muazzam oyunculuk performansları ve açıkçası hepsini ezip geçen genç aktör Kevin Harrison Jr’ın parmak ısırtan yeteneği ise (yine bazı seyirciler için) yetersiz kalabilir.

    Kuşkunun en üst perdede seyrettiği, iniş çıkışlı hikaye akışıyla yer yer sıkıcı olabilen, oldukça güçlü bir karakter analizi yaparken, korku duygusunu onlar üzerinden bize aktaran bir film var önümüzde. Atmosferi, oyunculukları, ses işçiliği ve paranoyanın öne çıktığı artılarıyla değer kazanan, diğer yandan soruları yanıtlamaktan kaçınan, bunları hayal gücümüze bırakıp “benim derdim başka” diyerek psikolojik bir rahatsızlık yaratmayı amaçlamış, farklı bir film.

    burcinaygun@gmail.com

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top