Hesabım
    İstisna
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,5
    Geçer
    İstisna

    Her şey yarı yarıya!

    Yazar: Fırat Ataç

    Geleneksel ‘TV filmi görünümlü İkinci Dünya Savaşı draması’ haftasına hoş geldiniz. Bu haftaki konuğumuz tam beş defa Tony Ödülü’ne aday olmuş tiyatro yönetmeni David Leveaux’un ilk sinema deneyimi İstisna (The Exception). Alan Judd’ın romanı "The Kaiser’s Last Kiss"ten uyarlanan film, -alışıldık biçimde- dakikalar ilerledikçe gerçek ve kurgu dengesinin bulanıklaştığı bir ‘yaşanmış hikaye.’

    Birinci Dünya Savaşı’ndaki hezimetten sonra Hollanda’ya sürgün edilen Kaiser Wilhelm II, hala devlet tarafından sağlanan imkanların tadını çıkartıyor ve Hitler’in bir gün monarşik yapıyı geri getireceğini umut ediyor. Nazi yüzbaşısı Brandt ise Wilhelm’i korumak için Hollanda’ya gönderilen ancak asıl amacı eski efsanenin mevcut iktidar hakkındaki düşüncelerini Gestapo’ya iletmek olan bir emir kulu. Evin İngiliz ajanlığı yapan Yahudi hizmetçisiyle aralarında başlayan seksüel çekim ise tam bir ‘belaya davet’.

    Filmin bu dakikadan sonra ilerlediği iki temel çizgi var. Birincisi Wilhelm ile karısının Nazi Almanya’sında nasıl ayakta duracakları, ikincisi ise Brandt ile hizmetçi/ajan Mieke arasındaki ilişkinin akibeti. Hatırladığı ülkesinin yerinde yeller esen eski bir liderin varolma çabası, özellikle bahsettiğimiz ülke Hitler Almanyası iken olabildiğine ilgi çekici. Christopher Plummer’ın oyunculuk anlamında komutayı ele aldığı anlardan melodramın ağırlık kazandığı aşk ilişkisine geçişler ise fena halde enerjisiz. Mieke’nin ‘sen istisnasın’ sözünün gecikmemesini sağlayacak ‘vicdanlı olabildiği kadar vicdanlı duruşu’ ile Brandt, Wilhelm kadar vakit ayırılması gereken bir karakter derinliğine sahip değil.

    Hayatta seçtiği yol konusunda mutsuzluğunu açık etmekten çekinmeyen Brandt’in geçmişinde kendisini rahatsız eden bir katliam var. Koca bir Polonya köyünün yok edilmesiyle sonuçlanan bu hatıra onu rahatsız etse de gözlerinden dökülecek bir damla yaşa neden olabiliyor sadece. Varolan rejimi değil ülkesini sevdiğini sürekli tekrarlaması ve döktüğü gözyaşı damlası kendisine sempati duymamız için yeterli değil. Dolayısıyla bu karakter ve azıcık bile karakter olamayan Mieke yerine Wilhelm’e dikkat kesilmemiz gayet normal.

    The Exception’un hiç bir anında sıkıcı ya da manipülatif olmaması filmin en büyük artısı. Ancak bize vaat ettikleri o denli kısıtlı ki…Servis edilebilir olduğu kadar tahmin edilebilir gidişatı içerisinde Plummer’la eşi rolündeki Janet McTeer’ın parladığını söylememiz gerek. Kısacası her şey yarı yarıya…

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top