"The Coldest City adlı çizgi romandan uyarlanmış olan Atomic Blonde, Soğuk Savaş'ın sonlarına doğru Berlin Duvarı'nın yıkıldığı zamanda geçiyor. MI6'nın en iyi ajanlarından birisi olan Lorraine Broughton (Charlize Theron), James Gasciogne (Sam Hargrave)'in öldürülmesinden sonra Berlin'e gider ve David Percival (James McAvoy) ile birlikte çalışmaya başlar ve ajanları avlayan kişinin kim olduğunu bulmaya çalışırlar." Aslında bütün bunlar olurken Broughton bu hikayeyi, masa başında oturan Toby Jones ve John Goodman'ın karakterlerine anlatıyor. Yani film, süresi boyunca sürekli buraya ve hikayenin kendisine odaklanıyor. Anlayacağınız, bu filmde çok şey yaşanıyor.
Öncelikle bu filmin tarzına bayıldım. Gerek müzikleri, gerek atmosferi olsun, bu filmi izlerken gerçekten eğlendim. Bir dişi John Wick filminden ziyade, Kingsman'ın özgün stilinin klasik bir James Bond filmi ile birleşimi gibiydi.
Bu konuda ilk John Wick filmini yönetmiş olan David Leitch harika bir iş çıkartmış. Bu, özellikle de aksiyon sahnelerinde görülüyor. Bu arada aksiyon demişken... Atomic Blonde'da ne zaman bir aksiyon sahnesi yaşansa film gerçekten sürükleyici bir hale bürünüyor. Özellikle de merdivenlerde başlayıp Berlin sokaklarına kadar taşan, tam 10 dakika süren tek çekimlik bir aksiyon sahnesi benim için öne çıktı. Açık ara bu yılın en iyi aksiyon sahnelerinden birisiydi, bunu nasıl başardıklarına dair hiçbir fikrim yok.
Oyunculuklar da gayet başarılıydı. Mad Max Fury Road çıktığından beri aksiyon statüsünü iyice yükselten Charlize Theron'un oyunculuğu çok iyiydi. Üstelik aksiyon sahnelerinin çoğunu dublör kullanmadan yapmış olması gerçekten etkileyiciydi. James McAvoy'a da bayıldım bu arada. Adamın zaten bütün performanslarını başarılı buluyorum ve bu filmde de her zamanki gibi döktürmüş. Ayrıca Sofia Boutella da gayet iyiydi. Onun filmdeki rolü çok daha büyük olabilirdi ama yine de onu görmek güzeldi.
Bu arada fazla değinmedim ama Atomic Blonde'un soundtracki gerçekten de iyiydi. Her ne kadar çalan şarkılar Baby Driver'da olduğu gibi hikayeyi etkilemese de filme ayrı bir tarz kazandırmış (bu arada aynı hafta vizyona giren Valerian filminin bir David Bowie şarkısıyla başlaması ve Atomic Blonde'un da bir David Bowie şarkısıyla bitmesi gerçekten de inanılmaz bir tesadüf). Fakat şarkılarla ilgili şöyle bir sorunum var, o da hiç mantıklı olmamaları. Mesela Charlize Theron, Sofia Boutella ile buluşmak için bir kulübe giriyor ve o sırada da arka planda bir şarkı çalıyor. İkisi karşılıklı oturdukları zamansa müzik birdenbire kesiliyor. Buna benzer şeyler filmde birden fazla defa yaşanıyor.
O zaman biraz da filmin sorunlarına değinelim. Atomic Blonde'un yaşadığı en büyük sorunlar filmin editlenme tarzından ve karakterlerden kaynaklanıyor. Karakterlerden başlayalım. Lorraine Broughton, gerçekten de aşırı havalı ve izlemesi keyifli bir karakter. Film de sürekli onun Gasciogne'le olan ilişkisine ve geçmişinde yaşanan bazı duygusal olaylara ufak ufak değinmeye çalışıyor. Ve siz de karaktere ilgi duyduğunuz için bunları öğrenmek istiyorsunuz fakat film bunları bir türlü açıklamıyor. Film bittiğinde Lorraine hakkında aklınızda kalan tek şey, aşırı havalı bir karakter olduğu. Ve bu benim için normalde bir sorun olmazdı ama film sürekli bu konulara ufak ufak değinmeye çalıştığı için karakterin etkisi bende kayboldu.
Bunun dışında filmde ciddi anlamda bir kötü adam eksikliği vardı. Daha Atomic Blonde'un fragmanını izlediğim zaman "bence bu kişi kötü adam olacak, başka birisi olamaz" diye düşünmüştüm ve tahminim doğru çıktı! İşin kötü tarafıysa, film bu karakteri bir sır olarak tutmak istemiyor ve kötü adamın kim olduğunu daha filmin başından belli ediyor ve Lorraine'in parçaları birleştirmesini istiyor. Bu süre içerisinde de Lorraine'in karşısına onu zorlayacak güçlü bir rakip çıkmıyor. Bu yüzden de sürekli ufak aksiyon sahneleri izliyoruz. Yine dediğim gibi, benim için bu bir sorun olmazdı ama işin gerçeği, bu filmde yeterli düzeyde aksiyon sahnesi yoktu. Koca filmde sadece 10 dakika süren tek çekim aksiyon sahnesi aklımda kaldı. Ve ne zaman kısa bir aksiyon sahnesi yaşandığı zaman, ardından da bir sürü açıklama sahnesi geliyor. Bu da filmin temposunu iyice düşürmüş. Özellikle de Theron'un John Goodman ve Toby Jones'a bu olayları anlattığı sahnelerde.
Bu sahneler Atomic Blonde'un en kötü tarafıydı çünkü filmin bütün tansiyonunu ve gerilimini söküp atmış. Çünkü eğer Broughton bu olayları anlatıyorsa, büyük ihtimalle bu olaylardan sağ çıkacak. Eğer Atomic Blonde, önce Broughton'un hikayesine odaklansaydı ve bu olayları anlatma bölümünü filmin en sonuna atsaydı, ortaya daha heyecanlı ve daha gerilimli bir iş çıkardı, emin olun.
Kısacası Atomic Blonde, tam da beklediğim gibi bir filmdi. Seyirciyi hiç şaşırtmadan konusunu olabildiğince normal bir şekilde işlemeye çalışan bir iş olmuş. Charlize Theron ve James McAvoy döktürmüş, 10 dakikalık tek çekim aksiyon sahnesi inanılmazdı, soundtrackler başarılıydı ve genel anlamda filmin tarzına hayran kaldım ama ana karakterler hep 2 boyutlu kalmış, açıklama sahneleri filmin temposunu sürekli düşürmüş ve ciddi anlamda bir kötü adam eksikliği hissediliyordu. Film hakkında söyleyebileceğim en iyi şey, sıkıcı olmaması. Eğer boş vaktiniz varsa ve yaz sezonuna uyan bir aksiyon filmi arıyorsanız, Atomic Blonde'a bir şans verebilirsiniz. Kesinlikle kötü bir iş değil ama filme verilen emeğe bakılacak olursa, ortaya çok daha iyisi çıkabilirdi.
FİLMİN İYİ YANLARI:
+ Theron ve McAvoy.
+ David Leitch'in yönetmenliği.
+ Tek çekim olan 10 dakikalık inanılmaz bir aksiyon sahnesi.
+ Soundtrack.
FİLMİN KÖTÜ YANLARI:
- 2 boyutlu kalmış karakterler.
- Kötü adam eksikliği.
- Filmin gerilimini düşüren açıklama sahneleri.
- Tahmin edilebilir yerler.
TOPLAM PUAN: 6.6/10