Hukuk profesörü Ruth Bader Ginsburg’un, avukat olarak ABD Anayasa Mahkemesinin “cinsiyet ayrımcılığı” içeren kararlarına karşı verdiği hukuk mücadelesinin anlatıldığı senaryosu, Daniel Stiepleman tarafından yazılan “On the Basis of Sex”, Mimi Leder’in yönetmen koltuğunda oturduğu biyografik bir drama…
Prömiyeri, 8 Kasım 2018’de AFI (American Film Institute) Fest’de yapılan ve 25 Aralık 2018 tarihindeki sınırlı gösterimin ardından 11 Ocak 2019’da vizyona giren filmin, 7.1/10 (30.709 oy) ve 3.7/5 (1.000 üzeri oy) olan IMDB ve Rotten Tomatoes izleyici puanı ortalamalarıyla 6.4/10 (264 yorum) ve 59/100 (40 yorum) olan Rotten Tomatoes ve Metacritic yorum ortalamaları, orta karar bir filmle karşı karşıya olduğumuzu söylüyor gibi…
Yine de isterseniz, 20 milyon dolarlık bir bütçeyle çekilen ve sadece 38,7 milyon dolarlık bir gişe yapabilen bu filmi, her zamanki gibi önceliği oyuncu kadrosuna vermek suretiyle birde biz inceleyerek yorumlayalım, ardından da puanlamaya çalışalım…
Ancak, artık neredeyse yorumlarımızda geleneksel bir özellik halini aldığı üzere ayrıntılı incelemeye geçmeden önce yine bu filme ilişkin ilk tespitimizi, sonrasında da naçizane ilk önerimizi paylaşalım istiyoruz…
Bu bağlamda da işe; karşımızdakinin, anlattığı konuya ilişkin provokatif bir senaryoya ve bu senaryodan hareketle, izleyiciyi koltuğuna çivileyecek kadar etkileyici oyuncu tiplemelerine de sahip üst düzey bir hukuk filminden çok, Amerikan hukuk sisteminin cinsiyet ayrımcılığı konusunda geçirdiği evrime ilişkin yüzeysel bir sunuma benzediğini söyleyerek başlayabiliriz…
Öyle ki, bu senaryo ile Felicity Jones’un yerine filmde, Ruth Bader Ginsburg rolü için ilk düşünülen isim olan Natalie Portman bile oynamış olsaydı eminiz çok da fazla bir şey değişmeyecek ve sadece silik kaldığı için 1 Academy, 2 Golden Globes ve 1 BAFTA ödüllü Natalie Portman’ı acımasızca eleştiriyor olacaktık şimdi…
Tam da bu değerlendirme üzerine; “İyi de daha provokatif bir senaryo ve buna uygun etkili oyunculuk tiplemesi nasıl olabilirdi (yahut nasıl olmalıydı) bir hukuk filminde?” biçiminde bir soru sorabilirsiniz…
Aslında bunun yanıtını da işi bize bırakmadan, tüm zamanların en iyi hukuk filmlerinden biri olan “To Kill a Mockingbird”e (1962) ve o filmde Gregory Peck’in canlandırdığı unutulmaz Atticus Finch karakterine yapılan göndermelerle Mimi Leder’in kendisi vermiş de zaten…
Belki, yine klasik bir laf olacak ama bu söylediklerimiz filme ilişkin ilk tespitimiz olsun…
İlk önerimize gelince:
O hakkımızı da bu kez; “Eğer söz konusu, büyük bütçeli ve iddialı projelerden biri değil de bu tarz biyografik ve yarı belgesel unsurlar içeren basit dramalardan biri olacaksa, Hollywood da artık bunları, BBC gibi bu tür işlerde uzmanlaşmış ekiplere ihale ederek çekmeyi öğrenmeli” diye seslenerek kullanmış olalım…
Sonuç olarak, pek fazla etkilendiğimizi söyleyemeyeceğimiz ve o nedenle de kendi değerlendirme sistemimiz içinde puan olarak 2,5 verdiğimiz bu film için, “ikili diyalogların ağırlıkta olduğu hukuki konulara ilgi duyanlardansanız bir şans da siz verebilirsiniz” şeklindeki son bir uyarı ile yorumumuzu noktalayalım…
Keyifli seyirler,