Jantiler yeniden iş başında!
Yazar: Fatih YürürSon yıllarda beyazperdede gördüğümüz en dinamik aksiyon güzellemelerinden biri haline gelen Kingsman cephesinde macera devam ediyor. Peki ya “öykü evrenine giriş” yükünü sırtından atmış olan Kingsman: Altın Çember, beklenildiği gibi manevra kabiliyeti artmış zımba gibi bir devam filmi mi yoksa ağabeyi olan Kingsman: Gizli Servis’in mirasından nemalanan bir yorgun savaşçı mı?
2004 yılında görücüye çıkan Layer Cake / Bir Dilim Suç filmiyle, oldukça sert bir ivme eşliğinde sinemasal arenaya dalış yapan Matthew Vaughn, ilk etapta yapımcı olarak desteğini esirgemediği Guy Ritchie’nin kaliteli varyasyonlarından biri olarak değerlendirilse de; Neil Gaiman uyarlaması olan Stardust / Yıldız Tozu ile birlikte dümeni keskin bir biçimde uyarlama senaryolara kaydırmıştı. Mark Millar ve John Romita Jr. İkilisinin yaratıcı bünyelerinin, insanoğluna hediyesi olan Kick Ass’in beyazperde uyarlamasıyla birlikte; adaptasyon konusunda ne kadar provokatif davranabileceğini de cümle aleme kanıtlayan Vaughn; X-Men serisi için sinema yolculuğunda yepyeni bir sayfayı temsil eden X-Men: First Class sayesinde de “çizgi roman uyarlamalarının aranan ismi” olmakla kalmadı, aynı zamanda bu alanda devler ligini temsil eden Bryan Singer ve Zack Snyder gibi isimlerin locasına da kurulmayı ihmal etmedi.
Kingsman serisinin beyazperdedeki ilk halkası Kingsman: Gizli Servis sayesinde, Vaughn’un markası hem tescillendi hem de cilalandı. Artık Millar’in mimarı olduğu sayfaları perdeye taşıma konusunda ekspert haline gelen Vaughn; bu hınzır çizgi serinin önüne geçecek türden bir uyarlamayla, kalıpları iyiden iyiye kurumaya yüz tutan aksiyon trendlerini kurcalamakla kalmayıp, popüler sinema kulvarına nefesi taze, dinamik bir seri armağan etti.
Millar, nasıl ki Kick Ass serisinde, Örümcek Adam ve muadili “sokaktaki süper kahraman” klişesine oldukça yüklü bir dayak attıysa; Dave Gibbons ve yer yer Matthew Vaughn ile birlikte inşa ettikleri Kinsgman serisi de, toz konmaz ajan 007 mitinin klişelerini didiklerken, fantezi boyutuna yüksek uçuş yapmaktan da geri durmuyordu. Eldeki malzeme, daha çizgi roman sayfalarına işlenirken bile, sinemasal yolcuğunun abecesi ince ince planlanıyordu adeta!
Serinin muhtemelen beklenen enerjiye sahip olan devam halkası ise, absürtlük konusunda açıyı biraz daha genişleterek, mantık sınırları ile herhangi bir şekilde tanışıklığı olmayan saçmalıkları, büyük bir rahatlıkla beyazperdeye fışkırtıyor. Tipik bir “ailenin ölümü” klişesi üzerinden ilerleyen öykü, daha ikinci halkadan garip bir all-star yoğunluğu ile izleyiciye servis ediliyor. Üyeleri yitip giden ve Merlin ile Gallahan, nam-ı diğer Eggsy ile biçare ortada kalan teşkilat, çözümü İngiliz tandanslı takımın has Amerikan versiyonu sayabileceğimiz Statesmen ile ittifak yapmakta buluyor.
Teknik ve koreografik anlamda her türlü abartıyı öyküye başarılı bir biçimde tepiştirmeyi başaran kafa ekip, ne yazık ki öyküyü üç boyutlu hale getirme konusunda yer yer bocalıyor. Buradaki en büyük eksik ise, kötü karakter ve onun motivasyonu konusunda hissediliyor. Serinin ilk halkasında Samuel Jackson’ın büyük bir keyifle perdeye taşıdığı orijinal kötülük meleği Valentine’ın yarattığı gerilimin ardından; Julianne Moore’un uyuşturucuyu legal hale getirmek adına mücadele eden Poppy güzellemesinin öyküdeki varlığı, yer yer muğlaklaşırken; ortaokul müsameresinden hallice “bir araya geliş” öyküsü de, tüm bu absürtlüğün arasında bile gereğinden fazla absürt duruyor.
Nihayetinde, hem geniş çaplı bir pandemi öyküsüne, hem “akıl hocasının bulunma” klişesine hem de suçla savaş mevzusundaki zoraki ittifaka yer verirken, öykünün hedefi de sıklıkla rotadan sapmak zorunda kalıyor. Fakat bizdeki bu “çok katmanlılık” arayışı, Kinsgman: Altın Çember’in hedefi tutturan bir uyarlama olduğu gerçeğini pek de fazla değiştirmiyor elbette. Nihayetinde Millar’ın çizgi roman sayfalarına kazıdığı karakterlerin, yer yer karikatürize kalmak ile ilgili hiçbir sıkıntıları yok. Bilakis, bütün bu aksiyon curcunasının ilkokul müsameresine dönüşmesi, Millar’ın öykülerinin dinamosu haline geliyor bir noktada! Vaughn da zaten elinin altında hazır bir biçimde formüle dökülmüş bu kimyayı, bir kere daha noktasına virgülüne dokunmadan beyazperdeye taşımayı başarıyor.
Ekip de çoğunlukla üzerlerine dikilen kumaşı kaldırmayı başarıyor. Taron Egerton’un Eggsy’si hızla büyümeyi, sorumluluk almayı başararak bir başka “devam halkası klişesini” başarıyla omuzluyor ve Gallagher postunu da rahatlıkla üzerinde taşıyor. Colin Firth ve Mark Strong’un bir kere daha inanarak dikildikleri perdede, şimdilik misafir koltuğunu işgal eden Jeff Bridges, Channing Tatum ve Halle Berry de, varlıklarıyla rüya kadronun seyir değerini arttırıyorlar. Öykünün sürpriz ismi ise… Hayır hayır… Tabii ki sadece varlığıyla hikayeyi şenlendiren Elton John değil! Whiskey rolünde perdedeki isimlerden rol çalmayı ihmal etmeyen Pedro Pascal… Vaughn, Pascal’dan sadece tekinsiz, acı-tatlı bir karakter çıkarmakla yetinmeyip, aktörün fiziki becerilerinden de faydalanarak onu aksiyonun bir parçası haline getirmiş.
Son tahlilde Matthew Vaughn, uyarlama konusunda uzmanı haline geldiği seriyi, yine bildiği matematikle perdeye fırlatmaktan çekinmemiş. Fakat öyle görünüyor ki, ilk filmle aynı dinamiğe sahip bir öykü yaratmak adına, seriye ilişkin elindeki tüm kartları da hızlı bir biçimde oynamış. Şu aralar bir başka devam halkasının geleceği neredeyse garantilenmişken, serinin de deri değiştirmesinin vaktinin gelip çattığı rahatlıkla söylenebilir. Nitekim Kingsman: Altın Çember, bu haliyle fazlasıyla leziz ve eğlenceli olsa da bir sonraki adımda acilen tazelenmesi gerekeceği de başka bir gerçek! O vakte kadar, aksiyondan başınız dönsün istiyorsanız, büyük ihtimalle doğru adrestesiniz!