Hesabım
    Tepecik Hayal Okulu
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,0
    Çok İyi
    Tepecik Hayal Okulu

    Çocukluğunun Peşinde Bir Sinemacı

    Yazar: Ali Ercivan

    Başka köyler güldür güldür doktor, mühendis yetiştirirken “güldür güldür kamyon şoförü yetiştiren bir köy”de, Kütahya’nın Tavşanlı ilçesine bağlı Tepecik Köyü’nde, “umutsuzluk ağacından meyve yemek isteyen bir insan” Ahmet Uluçay. Kendisinin ve yakınlarının sözleriyle…

    14 yaşındayken Metin Erksan’ın Kuyu filmini izledikten sonra yönetmen olmaya karar vermiş ve ufacık köyünde hemen herkesten senelerce deli muamelesi görmüş bir adam. Babası bile inanmamış ona, destek vermemiş. Her şeyden önce bu işlerden para kazanamayacağını düşünmüş. Doksanlı yıllar boyunca iki arkadaşı, karısı ve çocuklarının yardımlarıyla çektiği kısa filmler ülkenin dört bir yanında ödüller aldığı halde belini hiç doğrultamamış Uluçay. Dolayısıyla babasının tavrı da hep kesin ve net olmuş. “Öğleye kadar yoğurt sürmeyen annem, öğleden sonra kaymak sürecek, öyle mi? Ben inanmıyorum.” Ahmet Uluçay herkese ama en çok da babasına kendini ispatlamaya çalışmış senelerce. Yazık ki ilk uzun metrajı Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak’ı çekip İstanbul Film Festivali’nden En İyi Film mükafatını ve bununla gelen para ödülünü kazandığında, babası artık hayatta değilmiş. Oğlunun başardığını görememiş.

    Doksanlarda kulaktan kulağa yayılan bir efsane gibiydi Ahmet Uluçay. Kısa filmleriyle elde ettiği başarı herkesin dilindeydi. 2004 yılında vizyon gören ilk uzun metrajlı sinema filmi de Türkiye sinemasında ilelebet özel bir yeri olacak, neredeyse büyülü bir yapımdı. Her şeyden önce sinemayı çok seven ve samimiyeti her karesinde hissedilen bir işti. Çocukluğundan beri hayallerinin peşinde koşan biriydi Uluçay. Ülkesine dünya çapında başarılar getireceğine inanıyordu. Getirebilirdi de… Beynindeki tümör onu bizden erken yaşta ayırmasaydı.

    Tepecik Hayal Okulu, hastalığı sırasında Uluçay’ın yanında olan, onunla birlikte ailesini ve arkadaşlarını da sonsuza dek kameraya kaydeden, Uluçay’ı daha yakından tanımaya ve unutturmamaya çalışan Güliz Sağlam ve İlker Berke’nin belgeseli. Uluçay’ın filmleri, hayal dünyası, ailesi ve hastalığı arasında her zaman doğru dramatik bağlantılarla ilerlediği söylenemez belki.

    Ancak öyle değerli tanıklıklar var ki filmde. Birlikte bir odanın içinde maketler yaparak, ses cihazları geliştirerek, okudukları kitaplar yardımıyla ve gerektiğinde el yordamıyla sinemayı keşfederek filmler ürettiği en yakın dostlarının ve ailesinin bugünden bakarak anlattıkları… Vakti zamanında babasıyla ve diğer aile fertleriyle yapılmış röportajlar… Kameranın en mahrem zamanlarda; ilk beyin ameliyatına girmeden hemen önce, ardından da iyileşme sürecinde hastane odasında ve koridorlarında çektikleri… Uluçay’ın üzerine doğrultulmuş kameradan ilk başlarda nasıl tedirgin olduğu ama yine de olanca dürüstlüğüyle kendini, umutlarını, korkularını, hayallerini, çocukluğunu, eskiden geceleri yollarda fenerlerle yürüyen insanların gölgelerinin evlerin duvarlarını nasıl sinema perdelerine

    çevirdiğini anlatması…

    Hep bir geçmişe özlem içinde yaşayışını; yenileşme hevesiyle köylerdeki evler yıkılıp yerlerine kişiliksiz binalar dikildikçe artık nerede film çekeceğini şaşırmış hale gelişini onun ağzından dinlemek bu filmi yürek burkan, paha biçilmez bir anıya dönüştürüyor. Tepecik Hayal Okulu’nun 56 dakikalık kısa süresi yetmiyor. İnsan, Uluçay’ı bir o kadar daha dinleyebilmek, onunla biraz daha vakit geçirebilmek, onu biraz daha tanıyabilmek istiyor. Fakat onu buruk bir tebessümle ve rahmetle anmak için bu kadarı bile yeter.

    Twitter: aliercivan

    Back to Top