Tüm medeniyetimizi Mayalara borçluyuz!
Yazar: Duygu KocabaylıoğluVizyona yeni giren her yerli komedide sektörün acı kritiğini tekrar tekrar ele almaya gerek yok; ama çok tutan (ya da tuttuğuna inanılan) bir yerli komedinin -kağıt üzerinde o şekilde planlanmamış bile olsa- devamının çok kısa süre içerisinde seyirciye servis edilme potansiyelini artık herkes kavramış durumda. Yapımcısından sesçisine gişe yapacak devam filmine tüm sektör öncelikle maddi açıdan bakıyor; para ile dönen bir dünyada çok da şaşırmıyoruz ama peki kaliteli, zekice yazılmış bir senaryo ile güldürmek ve eğlendirmek? Onu da, Türk usulü sette hallederiz ya! Bu rüzgâra kapılmayan yapım sayısı ise parmak ile gösterilecek kadar az. Hali hazırda bilinen tüm bu özeti neden geçtiğime gelirsek; bu Cuma vizyona girecek Bizans Oyunları : Geym of Bizans için varsa ön yargılarınızı yıkın, hemen şimdi! Sakın ola ki devam filmleri furyasında ısıtılıp ısıtılıp önümüze sunulan tatsız ara sıcaklardan sanmayın, “Onca yıl sonra nereden çıktı bu Bizans şimdi?!” demeyin.
Yerli mizahın köşe taşlarından biri olduğunu kabul etmemiz gereken Gani Müjde için Bizans Oyunları: Geym of Bizans yönetmen filmografisinin üçüncü uzun metrajlı filmi. Ama bu kriterden önce Müjde’yi yazarlığı ile değerlendirmek boynumuzun borcu. Mizah dergisi yazarlığına genç yaşlarda başlayan ve o günden bu yana üretim anlamında neredeyse hiç durmayan yetkin kalemi ve de şüphesiz ki -bizlerin yaşına denk gelen- entelektüel birikimi Gani Müjde’yi, yerli komedi filmi yapan genç meslektaşlarından ayıran en kalın çizgi. Zira bu memleketin ilk absürt komedisi olarak gösterebileceğimiz 1989 tarihli Arabesk’in senaristi olduğunu akılda tutarak Bizans Oyunları’nı seyrederseniz, Tükenmez Kalem ekininin ekolleşmesini de daha rahat idrak edersiniz.
Filmin bizatihi kendisine gelirsek, öncelikle isim benzerliği dışında 2000 tarihli Kahpe Bizans ile konu akışı ya da kast olarak bir devamlılık yok aslında. Yegâne ortak nokta Bizans’ın entrika dolu kahpeliği! Bizans Oyunları’nda Gani Müjde başrolü, ilk filmde nasıl Türk boyu Nacarlara verdiyse bu filmde de başrol aslında Mayalar! Entrikacı Bizans karşısında Mayalar, mecburen göç edip yerleştikleri “Bağcılar” civarında pırıl pırıl parlayan bir medeniyet inşa ederler. Erkekleri güçlü ve yakışıklı, kadınları hem güzel, hem her konuda yetenekli birer afettir! Kadın-erkek, çoluk çocuk ayırt etmeden de hepsi zekâ küpüdür; zira 21. yüzyıla miras kalabilecek bir medeniyeti 1150’lerde kurmayı başarmışlardır!
Bu sıfatlardan bakınca Gani Müjde ve ekibi Hitler’in uğruna milyonları katlettiği bir ideali kağıt üstünde ve barışçıl biçimde gerçekleştirmişe benziyor: üstün ırk yaratma! Üstelik ahlakları da DNA’ları kadar üstün Mayalar’ın. Ama tabii bu kadar “iyi” olmak yanı başındaki Bizans İmparatorluğu’nun kraliçesi Kilitorya’ya batıyor; Bizans’ta kuşaktan kuşağa aktarılan fitne-fesat, bu sefer Mayalar'a karşı işleyen bir planla devreye giriyor.
Yeni Bizans’ın oyunculuklarında kötü kalpli kraliçeyi Gonca Vuslateri temsil ediyor; akıllara ilk filmdeki Ayşegül Aldinç’in Teodora’sı geliyor elbette ama Vuslateri’nin rol çalmayan, gıcık Kilitorya performansı gerçekten pürüzsüz. Adonis içinse Tolgahan Sayışman’ın en iyi “sinema” performansı diyebiliriz. Mayalar cephesi ise Gürkan Uygun, Tuvana Türkay ve yan rollerde Ebru Aykaç, Oğuzhan Uğur ve Hazal Şenel ile tabir-i caizse döktürüyor. Zaten usta bir oyuncu olduğunu bildiğimiz Gürkan Uygun’um tüm film boyunca bir gözü kapalı, yan kaymış surat ifadesini hiç kaybetmeden oynaması, fiziksel anlamda da sinemamızda oyunculuğun yabana atılmaması gerektiğini ispatlıyor. Tuvana Türkay ve Hazal Şenel’ın, kurduğu “Ayçöreği ve Çiğbörek kanka hatunlar” enerjisi ise seyirciyi kahkahaları koyvereceğiniz bir başka nokta.
Aslında, yaklaşık 2 saat süren filmde eğlendirmeyen, “bu da olmasa olurmuş” dedirten –çay toplama mesela- ender sahneler var. Giriş hikayesindeki aslan dövüşünün gözü tırmalayan tekniğine ve çok az devreye giren diğer yeşil perde efektlerine takılmazsanız, teknik olarak sıkıntısız olduğunu söylemek gerek. Sanat yönetimi böyle bir film ekseninde değerlendirildiğinde neredeyse kusursuz; dijital olarak modellenmiş Bizans İstanbul’u ise at meydanına özlem uyandırıyor…
Bir komedi filmi için kolaylık dolgu malzemesi sayılabilecek danslı, klip sahnelerinin hiçbiri Bizans Oyunları’nda sakil ya da sıkıcı durmuyor; çünkü her biri senaryoya zekice yedirilmiş. Filmin en güçlü yanlarından biri olan diyaloglar günümüze, geçmişimize yapılan göndermeler, dikkatli seyircinin yakalayacağı politik dokunuşlarla bezeli. En ezbere bildiğimiz masal ögelerinden, en güncel popüler kültür dokunuşlarına kadar bir harman var filmin geneline yedirilen. Öyle ki Gani Müjde kaleme aldığı ilk senaryosuna bile tatlı bir gönderme yapmaktan çekinmemiş. Ve asıl mesele bunların hiçbiri kör gözüm parmağıma, ders verme niteliğinde olmaması. Anlayan, anlayacağını anlar zaten! Yeri gelmişken filmde geçen küfürlerin çok dengeli kullanıldığını da ekleyelim; küfrü bir komedi filminde amaç değil araç olarak kullanmak, tam da Gani Müjde ve ekibinin yaptığı ve bizce başardığı.
Sonuç olarak bu yazının uzunluğunu hak ettiği gibi gişedeki her bir biletin kuruşunu hak eden bir yapım var karşımızda; üstelik gerçekten sürprizlere “gebe” finaliyle bir devam hikayesine de yeşil ışık yakmakta. Hiçbir günü diğerini tutmayan, huzursuz ve keyifsiz bu memleketin gergin gündeminde haftasonu en azından bir filme gidin, seyredin, doya doya, kasmadan eğlenin.