Hesabım
    Saklı
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    Saklı

    Bizim büyük iki yüzlülüğümüz...

    Yazar: Duygu Kocabaylıoğlu

    Selim Evci imzalı Saklı senaristliği de üstlenen yönetmenin üçüncü uzun metraj işi olarak karşımızda; gönül rahatlığı ile söyleyebiliriz ki “yorucu bir festival filmi” yaftasından çok daha fazlası var bu sefer karşımızda!

    Başlı başına bir kadın hikâyesi anlatıyor bu sefer Evci. Ve o kadının içinde yaşadığı kozayı, baskıcı aile yapısını, toplumsal dinamiklerle örmeyi de ihmal etmiyor. Filmin senaryo örgüsü en çok da bu yönüyle, bireye, bireyin dalgalanmalarına saplanıp kalmaktan öte dış bir çerçeve çizebilmesi ve bu çerçeveye bireyin derdini yedirebilmesiyle kendisini seyrettiriyor zaten. Festival sinemacılarının uzun zamandır es geçtiği bir detay olarak, Saklı’yı bu yönden seyrettiğimizde bir ferahlama geliyor insanın içine. Hakkında ne söylersek fazlası sürprizbozana girecek olan filmin ana öyküsü, üniversiteli genç kız Duru ile bir zamanların ünlü müzisyeni Mahir Bey arasında geçiyor. Aralarındaki yaş ve statü dengesi başlı başına uçurum olan bu iki insan, birbirlerinin çekim alanlarına farklı güdülerle yöneleniyorlar. İkisinin de birbirinden beslendiği yönler var ama filmin “davası”, bir alacak-verecek meselesinden fazlası.

    Önceki filmlerinden de aşinası olduğumuz üzere Evci psikolojik derinliğe inmeye meraklı. Her ne kadar Mahir Bey karakterinde bu derinlik bizi pek tatmin etmese de filmin ana meselesi olan Duru’nun psikolojisini besleyen ve yönlendiren dinamikler ihmal edilmemiş. Küçük ölçekte klasik, orta sınıf, beyaz Türk ailesinin baskısı; büyük resimde kadın bedeni üzerindeki toplumsal baskının kilit noktasından ilerleyen senaryo, kritik manevralarla bu ciddiyeti, dramdan trajikomiğe taşımayı başarıyor. Bu dönüşler özellikle yetkin oyunculuk seviyesiyle de hem senaryo akışını hem de seyri rahatlatıyor.

    Burada bir parantez açıp Settar Tanrıöğen’in oyunculuğunu ayakta alkışlamak gerek. Evci’nin, Duru-Mahir ilişkisini kese-böle araya soktuğu baba figürünün karikatürize edilmeden aktarılan ikiyüzlülüğü, filmin en güçlü taşıyıcı kolonu aslında. Tanrıöğen o kadar üst seviyeden nefret edilesi bir baba karakteri çiziyor ki, ana öykü resmen yardımcı oyuncunun sırtında yükseliyor desek, abartmış olmayız. Tanrıöğen’in babalığı ne kadar yüksekteyse, Şehnaz Bölen Taftalı’nın ailenin annesini oynayışı da bir o kadar gerçekçi bir ‘siliklikteydi’.  Evci bu filmde ana karakterini besleyen yan öğeleri iyi kurgulamış, buna büyük abla (Bala Atabek) da dâhil.

    İlhan Şeşen, Mahir Bey’e fiziksel olarak iyi bir tercih; üstelik 'seyirci algısındak imaj' kaygısı da güdülmemiş. Duru’ya hayat veren Türkü Turan ise ne istediğini bilen ama tereddütten dolayı bocalayan genç kız rolünün altından kalkıyor; gene de en iyi kotardığı rol bence Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi’ndeki Özge karakteriydi. Öte yandan, Şeşen ve Turan arasındaki oyuncu elektriği yer yer sekteye uğruyor ya da Settar Tanrıöğen’in yüksek oynadığı karakteri bu ikilinin oyunculuğunu baskılıyor. Bazı bazı Mahir Bey’in kararlarına, tutumlarına inanmakta zorlanıyoruz. Filmin kaybettiği ender noktalardan biri bu.

    Filmin müziklerinde yine başrol İlhan Şeşen kulaklarımızın pasını şöyle bir alıyor; filmin dinlendirici noktalarından biri de şüphesiz ki onun sesinden dinlediğimiz parça parça şarkılar. 

    Uzun lafın kısası, vizyonda gerçekten derdi olan ve bunu elindekilerle anlatmaya çalışan bir yerli yapım arıyorsanız, Saklı bu Cuma sınırlı kopya ile sinemalarda. Sırf toplumsal ikiyüzlülüğümüze dürüst yaklaşımı için bile izlenebilir.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top