Hesabım
    Hasret
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,0
    Çok İyi
    Hasret

    Bir kentin ruhu

    Yazar: Ali Ulvi Uyanık

    Kent, bir organizmadır. Tarihsel kimliğinin şekillendirdiği, yüzyıllar öncesinden süzülüp gelen her tür varlığın dokularını oluşturduğu, olayların ve insanların hücrelerinde izler bıraktığı bir organizma... Bir ruhtur.

    Hangi sebeple ziyaret etmiş olursanız olun, bir kenti hissetmek için kaybolmalısınız. Derinlerine girdikçe kaybolduğunuz bir kent, sizi sarmalar, içine çeker, kendinizle yüzleştirir. Sokakları, duvarları, köşeleri, kaldırım taşları, çatıları, eski binaları, yaşlı ağaçları...Temas ettiğiniz her varlık, kulağınıza kendi hikayesini fısıldar, sizi başkalaştırır, çoğaltır. Bazen de, sırlarına sahip olmak tutkusuyla ve onulmaz bir aşkla o kente bağlanır, ayrılmak istemezsiniz. Ben Hopkins gibi.

    İngiliz yönetmen Hopkins (Pazar - Bir Ticaret Masalı), depresyon döneminin ardından, bir Alman televizyon kanalının ısmarladığı, çok büyük ve çok güzel İstanbul'a dair belgesel çekimleri için, 'tuhaf bir yolla' kente gelir. Küçük ekibiyle bu düşük bütçeli filmin çekimlerine başladıktan bir süre sonra, İstanbul'a dikilmeye çalışılan ve adına 'kentsel dönüşüm' denilen yeni elbisenin gerçekte ne olduğunu fark eder: Bu aslında karlılık ve rant üzerine kurulmuş bir kent yağmasıdır. İstanbul'un renklerinin soldurulduğu, soluk alıp vermesinin yavaşlatıldığı, canlılığının baskılandığı bir yeni düzenin adıdır! İstanbul'u İstanbul yapan azınlıkların, alt kültür gruplarının, marjinallerin ve yeşil alanların, bulundukları yerlerden sökülüp atıldıkları bir kıyımdır.

    Yönetmen, arkadaşlarından farklı olarak ve enteresan sanatçı / sözde tarihçi Faruk Korkmaz'ın da (fotoğraf sanatçısı İsa Çelik) yönlendirmesiyle, geçmişin, gölgelerin, ölülerin ve hayaletlerin izini sürdüğünde, bahsetmeye çalıştığım o büyünün etkisine girer. Bu aynı zamanda, iç dünyasına bir yolculuktur. 

    "Hasret", İstanbul üzerinde oynanan oyunlara ve nasıl bir 'kargaşaya' sürüklendiğine dair esaslı belgesel, SİYAD 2011 ödüllerinde "En iyi Belgesel" seçilen "Ekümenopolis: Ucu Olmayan Şehir" gibi bir film değil... Belgesel görünümlü bir drama. Bedeni yok edilen ancak ruhu asla yok edilemeyecek Emek Sineması gibi, talana maruz kalsa da ruhu hep yaşayacak bir kente aşık olan adamın öyküsü.

    Bir hayaleti takip ederken bu muhteşem kentin bir parçası haline gelen Hopkins, yetkin bir tarzla da, ilginç görüntüler ve 'itiraflar' elde etmiş: Buraların, insanlardan önce kedilerin yönetiminde ve martıların da kolluk kuvvetleri olduğu gibi... Nitekim, insanları sürekli gözetim altında tutan kediler, kamerasına sıkça yakalanıyor (tabii şahsen, sıçanları da unutmamak gerektiğini düşünüyorum; kediler ve martılarla birlikte sıçanları unutmayan "Kötü Kedi Şerafettin"e sevgilerimle)... Ya da "Müslümanlar ve kafirler olmak üzere iki tür insan vardır; bir üçüncüsü yoktur" diyebilen bir Çarşamba sakini gibi...

    İstanbul aşkı üzerine yapılmış en iyi filmlerden olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bir drama bu denli zeki biçimde belgesel lezzeti eklemek de az buz değil. Ve, Seyyan Oskay'ın seslendirdiği (1913-1989), gönül tellerimizi titreten "Hasret" adlı tango, Hopkins'in sevda hikayesinin notalardaki en anlamlı karşılığı: "O gözler bana eskisinden yabancı...Gönlümdeki bu sevda hiç dinmeyen bir acı...Ruhumun kederinden gözlerim yaşla doldu... İnliyorum derinden bana bilmem ne oldu...En candan arkadaşım ruhumu saran gece... Ben kime bağlanmışım ağlıyorum gizlice...Kimsesiz karanlıklar derdime şifa verin... Kalbimdeki yaralar daha çok daha derin."

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top