Hesabım
    Genç Karl Marx
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Genç Karl Marx

    Dünyanın ezilen tüm sinema emekçileri, birleşin!

    Yazar: Duygu Kocabaylıoğlu

    Henüz oldukça genç ve fikren de körpeydim, lise sıralarındayken ‘partili bir abimiz’ “Marx, Marx diye konuşuyorsunuz ama Marksizm’in yapı taşlarının kurucusu, fikir babası Friedrich Engels’tir. Açın okuyun biraz!” diye biz bir grup yeniyetme solcuyu hafifçe payladığında. Diğer memleketleri bu açıdan yorumlayamam ama, evet okumayı genelde sevmeyen bir millet olarak siyasi görüşümüzü de, tarihimizi de, kültürümüzü de kulaktan dolma almaya bayılırız; hap yap yut veriyi sindirmeden fikir üretmekte üstümüze yoktur! İşte bu hafta vizyona girecek Genç Karl Marx filmi, kurammış, manifestoymuş, eleştiriymiş okumaya üşenen tatlı su solcuları için birebir biçilmiş kaftan; üstelik finaliyle de ‘hadi kalk devrim yapıyoruz!’ gazını almış halde sinema salonundan çıkmanız olası.

    Böylesi bir girişe nazaran aslında Genç Karl Marx kötü bir film hiç değil. Burjuvazinin öyle ya da böyle yıkılması gerektiğini dile getiren Karl Marx ve aslında kendi ailesi de burjuvanın önde gideni olan Friedrich Engels’in 19yy.’da Avrupa’nın çehresini değiştiren ve domino etkisiyle sonraki yüzyılda yerle bir eden fikir hareketinin gençlik basamaklarının iyi özetlenmiş hali karşımızdaki film. Bu noktada filmin rejisine göz atmak gerekiyor. 1953 Haiti doğumlu olan, hatta 90’lı yılların ortasında Kültür Bakanı olarak siyasette görev alan –bknz ülkemizde halen açılmayan wikipedi.org (https://en.wikipedia.org/wiki/Raoul_Peck), belgesel ve uzun metraj film yönetmeni ve de politik aktivist olan Raoul Peck’in I Am Not Your Negro dahil olmak üzere pek çok belgesel ve televizyon projesinden sonra senaryosuna Pascal Bonitzer ile el attığı Genç Karl Marx filmi, ülkemizde de vizyon seyircisiyle buluşan yegane yapımı. Oysa dünya prömiyerini 2016 Toronto International Film Festivalinde yapan ve 89. Akademi Ödülleri’nde En İyi Uzun Metrajlı Belgesel adayları arasında yer alan, Amerika’da halen süregelen ırkçılığın boyutlarını yeniden ele alan Ben Senin Zencin Değilim, ancak seçmece festivallerin ağına yakalanırsa seyredilebilecek bir yapım. Yeri gelmişken yakaladığınız yerde izlemeden bırakmayın diye not düşelim.

    Marx ve Engels ikilisinin gençliğine dönecek olursak, kelimenin tam anlamıyla 3 kuruşa aile geçindirmeye çalışan fikir ve makale adamın Marx’ın ekseninde, film Friedrich Engels’in tarihsel gerçeklik içerisindeki hakkını teslim ediyor. Komünist Hareketin can suyu olan  genç Engels’in kendi ailesine başkaldırışını Stefan Konarske oldukça barışçıl bir oyunculukla canlandırıyor. Senaryodaki bazı çıkışlar belki daha sert bir dille yaşatılabilirdi ama yine de Konarske bize, daha az popüler olan Engels’i anlatmayı başarıyor. Ne zaman bir SS subayına ihtiyaç duyulsa devreye giren (bknz. Soysuzlar Çetesi, Müttefik) August Diehl bu sefer tarihe mal olmuş Karl Marx’ın altında neredeyse dört dörtlük diyebileceğimiz bir performansla kalkıyor; daha fazlasına kanımca senaryonun gidişatı el vermiyor. Zira yönetmen ve senarist Peck, başta da belirttiğimiz gibi bu iki büyük adamın karakterlerinin ince derinliklerine, dehlizlerine çok fazla girmeden olan biteni daha yukarıdan anlatmayı tercih ediyor. Genç Marx’ın aile geçindirme dertlerini, eşiyle olan ilişkisini de izliyoruz filmde ama bir şekilde filmin açtığı pencere ve süresi Marx ile özdeşlik kurmamıza yeterli olmuyor; Peck bir parmak bal çalıyor, tat damakta kalıyor ve yönetmen sanki biraz hızlı gelen finaliyle “Eh açın da gerisini tarihten okuyun!” diyor.

    Bir dönem filminin gereklilikleri açısından kusursuz biçimde kotarılan filmin prodüksiyon ayağı da aynı şekilde seyir zevkini bozacak herhangi hayata bir hataya yer vermiyor.

    Nihayetinde bir devri açan meşhur Komünist Manifesto ile finale yürüyen film, bilet parasının cebinden çıktığı beyaz yakalılara ‘siz de ploreteryasınız, yok aslında birbirimizden farkımız!’ diyerek ezilen tüm sınıflara zincirlerinden başka kaybedecek bir şeylerinin kalmadığını da hatırlatıyor. Karl Marx 2-3 gibi devamı gelmez muhtemelen ama keşke bir üçleme olarak planlansaydı ve Manifesto’nun ilanından sonrasını da, belki Engels’i de ayrı bir film olarak izleyebilseydik. Şimdilik, dünyanın ezilen tüm sinema emekçileri, birleşin!

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top