Hesabım
    Münafık
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,5
    Geçer
    Münafık

    İnsanın insana ettikleri!

    Yazar: Banu Bozdemir

    Özkan Aksular imzalı Münafık bir kez daha gösterdi ki korku sinemasında konuları ne kadar eşelersek eşeleyelim pek de arpa boyu yol alamıyoruz. Münafık bir yandan da  konuyu biraz daha çetrefilli hale getirmek için uğraşmış, bilinmeyen gizeminin üzerine insanın kötülüğü sosunu da eklemiş. Korku filmlerinin izleyici nezdinde bir cazibesi olduğu kesin! O yüzden sinemamızda komediden sonra ikinci sırayı korku filmleri aldı diyebiliriz. 200- 250 bin arasında değişen seyirci rakamı düşük bütçeli korku filmlerinin çekilmesine fazlaca olanak tanıyor, o yüzden bu yıl karşımıza oldukça korku – gerilim karışımı filmler çıkacağı aşikar…

    Münafık 1984 yılı ile günümüz arasında mekik dokuyan bir film. Cinli Nazife’nin evlatlığı Nazım sevgilisi Valeria’yı evde yaşanan parapsikolojik olaylar nedeniyle Rusya’dan Kastamonu’daki köye getiriyor ama olayların çözümünden çok ikili arasında yaşanan aşka tanıklık ediyoruz çokça. Yani evde cin ya da benzeri bir şey var mı yok mu anlamıyoruz ama bir arama hikayesi var. Hikayenin paraleli yani ikinci kısmı daha enteresan diyebiliriz. İlk kızının hastane ışıkları yüzünden saralı doğduğuna inanan Ceyda ise ikinci çocuğunu babasının Kastamonu’daki köy evinde doğurmak üzere kocası ve kızıyla yollara düşer.

    Korku filmlerinde belli bir mantık aramak imkansız, çünkü karşımızda kim olduğunu, neler yapabileceğini bilmediğimiz bir güç oluyor genelde. Münafık’ta da böyle. Ama dediğim gibi insan unsurunu fazlaca işin içine katarak asıl kötünün ‘insan’ olduğuna, ya da insan kılığına girmiş yaratıklar olduğuna dair bir ikna peşinde filmimiz. Hal böyle olunca daha mantıklı açıklamalar beklemek de kaçınılmaz oluyor. Ama film bunu sağlamayı başaramıyor. İnanç meselesini köyün muhtarı üzerinden sorgulamak da ayrı bir gönderme!

    Öykü kötülüğün karşısına koyduğu genç aileyi fazlaca sevgi dolu, kırılgan ve iyi yaptığı için onlar da gerçekçi durmuyor, küçük kızın hastalığının neden yıllar önceki olaya bağlandığı da pek belli olmuyor. Filmin yenilikçi yanlarından biri de arada politik göndermeler yapması oldu benim için.  Nazım ve Sovyetler Birliği neresinden baksanız güzel bir Nazım Hikmet anması olarak duruyor. ‘Seçilmiş, demek ki iyi’ lafı ise ülkenin politik gündeminde şu aralar fazlaca yer bulan bir söylem. Ama onun dışında sinemamızın korku tarafında değişen pek bir şey yok diyebiliriz. Hoş film korkudan çok gerilim unsurunu öne çıkartmayı daha önemsemiş gibi.

    Münafık paralel kurduğu öyküsü, kötülüğün karşısına koyduğu iyilik duygusuyla insanlık hallerini sorgulamaya çalışmış ama hikayenin gidişatındaki aksaklıklar duyguyu tam anlamıyla veremiyor. Filmdeki kişilerin birbirleriyle olan bağı da bir yerden sonra kopuyor ve herkes kendi kaderini yaşıyormuş hissi veriyor. Tabii bu yaşananlar gerçek mi ya da oldu mu sorusu da filmin hep yanında giden bir soru olarak kalıyor, velhasıl Münafık benzeri din eksenli korkulardan fazlaca ayrışamıyor.

    twitter.com/BanuBozdemir

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top