Hesabım
    Lanetli Çocuk
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    Lanetli Çocuk

    “Eski usul şık bir gizem ve gerilim filmi…”

    Yazar: Murat Tolga Şen

    The Boy, ülkemizde oldukça gecikmiş vizyonuyla bu hafta gösterimde… Baştan yazıyorum; filmi sevdim, hem de bir çuval inciri berbat eden sözüm ona ters köşe finaline rağmen çünkü The Boy korku-gizem sinemasında düşkünü olduğum tüm elementlere sahip bir film. Yabancı genç bir kadın, İngiltere kırsalında “hikayelerden çıkmış gibi” duran bir ev, tekinsiz ev sahipleri ve başkarakterle birlikte seyirciyi de eline geçiren sonu gelmez bir manipülasyon. Daha ne isterim!

    Hele de bunlar şık bir şekilde işleniyorsa… The Boy, oyunculukları,  sanat – görüntü yönetimi ve kurgusuyla her anında iyi bir film izlediğiniz hissini veriyor. Geçtiğimiz hafta gösterime giren gişe bombası Korku Seansı 2’nin aksine ani sıçratmalarla değil hikâye boyunca devam eden atmosferik bir tekinsizlik hissiyle yaratıyor gerilimini ki benim de çocukluğumda izlediğim o muhteşeme Hammer, Amicus filmlerinden beri sevdiğim yöntem budur.

    Filmin ilginç ama bilindik bir hikâyesi var; Amerikalı genç ve güzel bir dadı olan Greta (Lauren Cohan), İngiltere'nin kırsalındaki çimen kokulu bir köyde 8 yaşındaki bir erkek çocuğuna dadılık yapmayı kabul eder. Ancak ortada acayip bir durum vardır çünkü bakıcılık yapacağı çocuk gerçek boyutlarda bir porselen bebektir. Aile, 20 yıl önce kaybettikleri çocuklarının acısını hala üzerinden atamamıştır. Acısından delirmiş ama sakin görünen aile ile kalmaya ve porselen bir bebeğe bakıcılık yapmaya devam eder.  Ayrıca uyması gereken katı kurallar bulunmaktadır. Ne var ki Greta aşırı meraklı bir korku filmi karakteridir, kuralları çiğner ve oyuncak bebek hayatının kâbusu olur.

    Peki, bunlar yıllardır izlemekten bıktığımız klişeler değil mi? Evet, öyle ancak korku sinemasında bir devrim yapmak artık çok zor, “iyi film” dediklerimiz, buna James Wan üretimleri de dâhil, klişenin iyi uygulanmış halleri… Oyuncak bebek hikâyeleri iyice sömürülerek tüketileli yıllar oldu ama Annabelle ile bu alt tür yeniden yükselişe geçti. Bir sürü filmde avanak Amerikalıların başına İngiltere’nin soğuk ve sisli ikliminde dehşetengiz olaylar geldi, bunlardan kolayca liste bile yapılabilir, hemen bir örnek: An American Werewolf in London. Taksiden inip koca ve tuhaf bir malikâneye baktığınızda da hemen anlıyoruz ki başınız büyük belada! The Boy’un hikâyesinin tahmin edilebilirliği yüksek, belki de bu final seçimi o yüzden ama keşke klişelerinden vazgeçmeden ilerleseydi ama ani makas değişikliklerinden ve sürpriz sonlardan hoşlanan seyirci bundan çok hoşlanacaktır.

    The Boy’un yönetmeni William Brent Bell, averaj bir korku filmi yönetmeni ancak önceki işlerinden daha eli yüzü düzgün, iyi paketlenmiş bir filmle çıkmış bu kez karşımıza, bunda son dönem İspanyol korku-gerilim filmlerini anımsatan gizem yüklü senaryonun da payı var elbette. Oyuncu yönetimi de oldukça başarılı. Başroldeki The Walking Dead yıldızı güzel Lauren Cohal ve Rupert Evans abartılı olmayan performanslarıyla filmi sürüklüyor.

    Son paragrafta; bu büyük beklenti yaratmayan ama hiç de fena olmayan ve merakla izlenen bir korku-gerilim filmi, türün meraklıları filme daha büyük ilgiyle yaklaşacaklardır. Keşke vizyonu bu kadar gecikmeseydi. İyi seyirler…

    murattolga@gmail.com

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top