Hesabım
    Şeytan-ı Racim 2: İfrit
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,0
    Yetersiz
    Şeytan-ı Racim 2: İfrit

    Efekt, İblis, İllallah-u Şeytan-ı Racim!

    Yazar: Atlantisten Gelen Adam

    İlk filmi izlememiştim, devam filmini yazmak için öncelikle debut filmi izlemek gerekir diyerek, kabaca “Aynı evde yaşayan iki devlet memurunun cinli, ecinnili maceraları” diye nitelendirebileceğimiz ilk Şeytan-ı Racim’i video kaydından izledikten sonra, halefi olan Şeytan-ı Racim 2: İfritadlı yapımı izlemek üzere soluğu sinemada aldım. Bu kadar soluklanmamın nedeni tabii ki yerli korku filmler serisine duyduğum heyecandan ziyade, Beyazperde.com için yazacağım eleştirinin bana hissettirdiği mahalle baskısıydı. Lakin basın gösterimi olmadığı için, izleyebileceğim zaman aralığı da seçim tantanasına denk geldiği için biraz gecikmeli de olsa değerlendirmelerimi sunmak üzere bu satırlara yeltendim. Bir korku filmini andıran gerçek hayatlarımızdaki canavar(lar)ı biraz dizginleyip Beyazperde’deki iblislere, şam şeytanlarına ve münafıklara dair birkaç kelam edeceğiz.

    Gerek ilk, gerekse de devam filmindeki ana tema insanın bilinçaltı korkularına dayanan, dinsel dogmalara ve Kur’an içinde yeralan kutsal addedilen metinlere yaslanan bir senaryo yapısı, içerik olarak bunun da ötesine geçip dinin etrafında seküler sularda da gezinen (ana karakterler ekseriyetle laik hayat tarzına sahipler, mütedeyyin olanlar da dahil), ancak dolaylı yollardan yine uhreviyata eklemlenen, batıla ve hurafeye, cinci hocalara ve günümüz Türkiyesi’nin artık biraz da Topal Ördek gibi yalpalayan ve bir hayli hırpalanmış olan zorlama ideolojisi “Ilımlı İslam”ın korunaklı sularında yüzen “Tolerant-İslamaesque-Korku Filmleri” furyasından olan örnek bu film, çoğu türdeşi yerli –ve yabancı- benzerleri gibi yaratıcılık adına gül bahçesi vaadetmeyen, “sağlam” efekt sularında kulaç atmayı yeğleyen bir paradigmaya sahip.

    Şeytan-ı Racim’in paradigmasını oluşturan sacayaklarından biri Ilımlı Modern İslam’ı oluştururken, ikinci önemli husus ise tüm yerli korku filmi ideolojilerinin tümü için adeta bir zorunlulukmuş gibi, ya da gişede asgari başarı garantisi sağlayabilecek bir sigorta gibi algılanan tefekkür anlayışıdır. Hemen tüm yerli korku filmleri aynı şablonu kullanıp tefekkür üzerinden bir sinema dili üretmeye çalışmakta, ses ve dijital efektler ile bir fark yaratma çabasındadır. Üçüncü ayak ise nevrozlara, laik mahallenin anlayacağı dilden söylersek psikiyatrinin alanına yaslanmaktadır. Psikolojinin ve psikiyatrinin tanımlandığı günden bu yana, başlangıçtan beri korku her zaman nevrozlara, kaygılara, karabasanlara, rüyalara bağlanmaktadır.

    Bu anlamda batıdaki iyi sinema örnekleri olarak ele alabileceğimiz Rosemary’nin Bebeği, Hayvan Mezarlığı, Frankenstein, Dracula, Dr. Jekyll ve Mr. Hyde gibi yapımların hepsi hemen hemen benzer sacayaklarına yaslanmakta, lakin Şeytan-ı Racim gibi örneklerden çok önemli bir nüansla farklılaşmakta ve öne çıkmaktadır: Engin bir edebiyattan, geçmişi olan bir külliyattan yararlanmak ve senaryodaki yaratıcılık ile... Hemen tüm bu saydığım sinemasal örnekler edebiyattan, yazılı gelenekten faydalanmışlardır ve etkileyicilikleri de buradan gelir. Yaratıcılık bu tip filmlerin alameti farikasıdır ve Türk edebiyatı da bu açıdan bir hayli zengindir. Süt Kardeşler’deki efsanevi Gulyabani sekansından daha korkutucu pasajlar yazılabileceğine olan inancım tamdır. Yine, Türk Sineması’nın en muhteşem korku-gerilim filmlerinden biri olarak adını anmadan geçemeyeceğim Ah Belinda da, iyi bir örnek olarak ilham verici olmaya devam edecektir.

    Ifritli devam filmiyle Şeytan-ı Racim, haftanın bol efektli, iblisli, ecinnili, muskalı, mütedeyyinli ama aynı zamanda demonik filmlerinden!

    Twitter: @atlantisliadam

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top