“Bruce Willis’i Çıkarın, Geri Neyi Kalır ki?”
Yazar: Başak BıçakAynı yıl vizyona giren üç filmiyle ki ikisi Steven C. Miller’a ait, kariyerini nereye götürdüğü anlaşılamayan Bruce Willis, süs bitkisi haline getirildiği bir yapımla daha arz-ı endam ediyor. Geçtiğimiz haftalarda Precious Cargo’yla (Özel Kargo, 2016) izlediğimiz oyuncu, şimdi de Extraction (Kurtarıcı) ile karşımızda…
Son yıllarda, Hollywood’un önde gelen aktörlerinin yaşlılık sendromlarına tanıklık eder olduk. Sinema tarihinin klasikleşmiş filmlerinde rol almış, bir jenerasyonun idolü haline gelmiş yıldızlar, üçüncü sınıf aksiyon ve komedi filmlerinde rol almaya başladılar. Al Pacino, Robert De Niro ve bu sene sıkça gördüğümüz Bruce Willis bunlardan yalnızca bazıları… Kariyerlerinin son dönemlerinde herhalde “çoluğuma çocuğuma mal mülk bırakayım” düşüncesiyle hareket eden bu isimler, ya filmin kötü olması yüzünden silik kalıyorlar, ya da Extraction’da Bruce Willis’e olduğu gibi filmin toplam 15-20 dakikasında görünerek afişte yer alıyorlar. Hal böyle olunca, afişe kanıp bilet alan seyirci “Bruce Willis’li, soluk kesen bir yapımla” değil, gece yarısından sonra televizyonlarda izlediğimiz beşinci sınıf bir aksiyon filmiyle karşılaşıyor. Evet, ne yazık ki Extraction tam manasıyla bu kategoride tanımlanabilecek ve Bruce Willis’in olduğu birkaç sahneyi attığınızda elinize vasatın çok altında kalacak bir film.
Steven C. Miller’ın yönettiği Extraction, yönetmenin hâlihazırda vasat seyreden filmografisinin yeni bir halkası daha olurken; ilk senaristlik deneyimini yaşayan Umair Aleem ve ondan bir nebze daha kıdemli Max Adams’ın elinden çıkan senaryoyla daha en başından umut vaat etmediğinin sinyallerini veriyor zira filmin ortalarına doğru fikirsel altyapının zayıflığı gözümüze batmaya başlıyor. Eski bir CIA ajanının kaçırılması, yine teşkilatta görev yapan oğlunun onu kurtarmaya çalışması ile olmazsa olmaz “ABD’nin tehlike altında olduğu” fikrinin üzerine kurulan hikâyesiyle orijinallikten ve zekâdan fersah fersah uzak bir filme dönüşüyor. Bruce Willis’in kaçırıldığı ve öykünün temelini inşa edecek olan giriş sahnesinde bir parça merak uyandırsa da, sürekli tempolu olmak zorundaymış gibi birbirinin peşi sıra eklemlenen kovalamaca ve dövüş sekansları yapay bir his uyandırıyor. Bu durum elbette, Bruce Willis’in yokluğundan kaynaklı fakat en büyük pay Kellan Lutz’un kötü oyunculuğuna ait. Lutz, karakterini o kadar duygusuz canlandırıyor ve sırf eli yüzü düzgün diye seçildiğini belli ediyor ki, zaten kötü bir senaryodan muzdarip seyircinin filme girmesini de engelleyerek tuz biber ekliyor. Zorlama bir güzellik ve seksapalite yüklenen partneri Gina Carano’nun da ondan aşağı kalır yanı olmadığını ve el birliğiyle filmi ziyan ettiklerini söylemek yanlış olmuyor…
Extraction’ın enteresan yanı ise, sürpriz yapmaya “çalışan” finali oluyor. Çalışıyor diyorum çünkü henüz filmin başında, eğer dikkatli bir seyirciyseniz, söz konusu niyetini açık ediyor ve şaşırmaya da izin vermiyor. Sürprizli final için, pekâlâ senaryoya ipucu yerleştirilebilir ancak bu kadar basit olmasa, daha vurucu bir etki yaratabilirdi…
Son kertede Extraction, benim açımdan oyalayıcı bile olamayan aksiyonu, mantık hataları ve fikri tabanı zayıf hikâyesiyle bir televizyon filminden öteye geçemeyen bir film. Ama illa ki, aklım dağılsın, üzerinde fazla düşünmeden bir şeyler izleyeyim, maksat vakit geçsin diyorsanız Extraction sizin için biçilmiş kaftan.
basakbicak@gmail.com
twitter.com/BasakBicak