Korku bu sefer geçmişten geliyor.
Yazar: Burçin AygünBundan yaklaşık olarak 2 yıl önce vizyona giren ve dünya genelinde ortalama bir korku filmi olarak akıllara kazınan Ölüm Alfabesi (Ouija) elde ettiği maddi başarı sayesinde yeni bir hikaye ile tekrar karşımızda. Bu kez her şeyin kökenine, yıllar yıllar öncesine gidiyor, önceki filmde bulunan gençlerin ölümüne sebep olan kötülüklerin nereden doğduğunu öğreniyoruz. İlk filmi yöneten Stiles White bu kez sahnede değil! Onun yerine filmografisinde çok daha başarılı yapımlar olan Mike Flanagan yer alıyor. Bu da Ölüm Alfabesi: Kötülüğün Başlangıcı filmi için ciddi anlamda artı bir değer olmuş.
Flanagan daha önce ilgi çekici bir korku denemesi olan Absentia’yı yönetmiş, 2013’te ise Göz adlı korku filmiyle aslında bu işte ne kadar yetkin olabileceğini göstermişti. Özellikle de oyuncu yönetimi konusunda başarılı olan isim, geçtiğimiz aylarda vizyona giren Kabustan Gelen’e imzasını attı. Bir yıla iki ayrı korku filmi sığdırmayı başaran Mike Flanagan, Kabustan Gelen’de son yıllar pek örneğine rastlamadığımız bir anlayışı benimsemiş, hem ciddi ciddi korkuturken, hem de bir yandan büyük bir trajediyi anlatmıştı. Gelelim Kötülüğün Başlangıcı’na.
İlk filmin finaline yaklaşırken öğrendiğimiz gizemin kaynağı, bu filmin ana konusunu oluşturuyor. Los Angeles kenti, 1965 ve aynı ev! Kocasının ölümünden sonra iki kızı ile birlikte beş parasız kalan Alice (Elizabeth Reaser), çocukları Paulina (Annalise Basso) ve Doris (Lulu Wilson)’in desteğini de alarak fal bakmaya başlar. Daha doğrusu öte dünyadan, halen hayattaki yakınlarına haber taşımak için aracı olurlar. Yaptıkları şey bir bakıma dolandırıcılıktır ama müşterilerini manen rahatlatmak dışında bir şey yapmazlar. Hatta Alice bazı zamanlarda ücret de istemez.. Bu arada ünlü bir oyuncak markasının ürettiği Ouija adlı Cadı Tahtası’nı satın alır, işleri genişletmeyi planlar. Lise çağına yaklaşan Paulina kendisine bir erkek arkadaş edinirken, Lulu Wilson’ın adeta döktürerek hayat verdiği Doris ise yeteneklerini ortaya serer. Gerçekten de Ouija’yı kullanarak ölmüş kişilerle ve tabii babası ile iletişime geçer, işlerin düzene girmesini sağlar. Tabii babası olarak konuştuğu kişi çok farklı biridir ve üç kişilik aile için dehşetli günler başlamış olur.
Flanagan hikaye bazında ilk filme direkt olarak bir köprü kurarken, yapımın eksiklerini kendi işinde tekrarlamamak için çabalamış, ortaya çok daha ciddiye alınabilir bir film çıkmış. Ölüm Alfabesi’nde teknik açıdan tatmin olup, sürükleyici anlatım sayesinde sıkılmaya fırsat bulamasak da, özünde hafif ve kolay unutulur bir yapım vardı. Yönetmenimiz işi tersine çevirerek, hem sürükleyici ve ürkütücü, hem de olgun bir hikaye anlatıyor. Bundan 50 yıl önce geçen bir hikayeyi, dönemi en iyi şekilde yansıtarak sergileyen isim, bir başka doğru tercihle direkt olarak karakterler üzerinde çalışıyor. Bir başka deyişle, korkutmak için zırt pırt oradan buradan fırlayan ürkütücü tipler ya da yüksek tondan ses efektleri yerine sizi üç savunmasız kişinin kabusuna konuk ediyor. Filmin en büyük artılarından olan Lulu Wilson’ın, içinizi buz kestiren performansının yanına oldukça karanlık bir sırrı yerleştirmeyi başaran Mike Flanagan, okulun müdürü Rahip Tom (Henry Thomas) ve erkek arkadaş kadrosundan Mikey (Parker Mack)’in küçük yan hikayelerini de ekleyerek izlenebilirliği artırıyor. Sapan sahnesi gibi rahatsızlık verici eklemeleri de unutmamak lazım tabii.
Ölüm Alfabesi: Kötülüğün Kaynağı, özel efektler konusunda işin suyunu çıkarmayarak bir başka artıyı daha skor hanesine ekliyor. Başarılı yönetmenlik, sağlam oyuncu kadrosu, hemen ısınabileceğiniz karakterler ve karanlık bir tonda ilerleyen senaryosu sayesinde izlenmesi gerekenler arasına giren yapımın en büyük eksisi ise seyirciyi şok edecek, önceden ince ince planlanmış korku anlarına fazla yer vermemesi. Bu da genel olarak gergin ilerleyen filmin bir türlü büyük patlamalar yapamamasına yol açmış.
İşin özeti nedir derseniz, seyri keyifli, oldukça akıcı, oyuncularının sağlam performanslar sergilediği, ortalamanın üstünde bir korku filmi var karşımızda. Nefessiz bırakabilecekken, yapmayan ama koltuğun kenarında oturtan güncel bir korku hikayesi.
Unutmadan; jenerik bitene kadar salondan çıkmazsanız, sürpriz bir oyuncu ve “sırada ne var peki?” dedirten bir sahneyi görebilirsiniz.
Not: Korku filmleri tarihinin en “saf” anne karakteri ile tanışacağınız uyarısını şimdiden yapmış olayım.
burcinaygun@gmail.com