Hesabım
    Trendeki Kız
    Ortalama puan
    3,6
    65 Puanlama
    Trendeki Kız hakkında görüşlerin ?

    13 Kullanıcı yorumları

    5
    0 Eleştiri
    4
    2 Eleştiri
    3
    8 Eleştiri
    2
    3 Eleştiri
    1
    0 Eleştiri
    0
    0 Eleştiri
    Sırala
    En yararlı eleştiriler En yeniler En çok eleştiri yazmış üyeler En çok takip edilen üyeler
    Aamir Khan
    Aamir Khan

    Takipçi 465 değerlendirmeler Takip Et!

    3,5
    25 Eylül 2023 tarihinde eklendi
    Başlarda içine çekiyo farklı bi atmosferi var ama çok ağır ilerliyor buna rağmen ben sıkılmadan izledim çünkü duyguyu karşıya geçirebiliyor. Üç ana kadın karakterde hissettiklerini iyi yansıtmış bu da sizi filmde tutuyor gizemide dozundaydı filmin sonu tatmin ediciydi izlenebilir güzel bi film
    Turgay Buğdacigil
    Turgay Buğdacigil

    Takipçi 2.094 değerlendirmeler Takip Et!

    3,0
    28 Mayıs 2021 tarihinde eklendi
    Senaryosu, Paula Hawkins’in aynı isimli romanından (2015) Erin Cressida Wilson tarafından uyarlanarak yazılan “The Girl On The Train”, yönetmen koltuğunda Tate Taylor’ın oturduğu bir psikolojik gerilim…

    Prömiyeri, 20 Eylül 2016’da Londra’da yapılan ve 5 Ekim 2016 tarihinde İngiltere’de ardından 7 Ekim 2016 tarihinde de Amerika’da vizyona giren filmin,6.5/10 (173.876 oy) ve 3.2/5 (25.000 üzeri oy) olan IMDB ve Rotten Tomatoes izleyici puanı ortalamalarıyla 5.3/10 (308 yorum) ve 48/100 (49 yorum) olan Rotten Tomatoes ve Metacritic yorum ortalamaları, vasat bir filmle karşı karşıyaymışız gibi düşünmemize neden oluyor…

    Ama biz yine de 45 milyon dolarlık bir bütçeyle çekilen ve 173,1 milyon dolarlık bir hasılat rakamına ulaşmış olan bu filmi, her zamanki gibi önceliği oyuncu kadrosuna vermek suretiyle bizzat kendimiz mercek altına alarak inceleyecek ardından da puanlamaya çalışacağız…

    Bunun için de Rachel, Megan ve Anna adındaki üç kadının iç içe geçmiş nefes kesen hikâyesinin anlatıldığı filmin ayrıntılı incelemesine geçmeden önce yine filme ilişkin ilk tespitimizi, sonrasında da naçizane ilk önerimizi paylaşalım istiyoruz…

    Bu bağlamda da işe; karşımızdakinin, “İşte bu kadar” diyerek her şeyi tam anladığınızı düşündüğünüz an sizi çok daha öngörülemeyen şok bir sürprizin karşıladığı etkileyici bir film olduğunu söyleyerek başlayabiliriz…

    Paula Hawkins’in, kimilerince yeni neslin Alfred Hitchcock’u olarak nitelendirilmesine neden olan aynı isimli ilk romanından uyarlanan bir senaryo ile çekilen film gerçekten de sürükleyici bir kurguya sahip…

    Öyle ki, 112 dakikalık filme laf olsun diye eklenmiş tek bir fotoğraf karesi dahi yok…

    Zaten dalgaya düşüp de herhangi bir sahneyi atlayacak olursanız daha sonra yaşananları ve öyküleri anlatılan üç kadının başına gelenleri anlayabilmeniz için filmi başa sarıp bir kez daha izlemeniz gerekebilir…

    Zira olayların gelişimi, 6 ay önce, 2 ay önce vs. gibi flashback geçişleri ile dünün ve bugünün karışımı biçiminde anlatılmış…

    Bu haliyle de filmi, yine bir roman uyarlaması olan David Fincher’in “Gone Girl”üne (2014) benzetenler olmuş…

    Ancak biz, Paula Hawkins’i Alfred Hitchcock’a benzetenlerin verdiği esinlenme ve cesaretle, her gün evlerin önünden hızlı bir biçimde geçen trendeki yerinden yaptığı gözlemlerle, o evlerde yaşananlara ilişkin bir yargıya varmaya çalışan Rachel (Emily Blunt) karakteri ile geçirdiği bir kaza sonucunda bacağını kırarak bir süreliğine evindeki tekerlekli sandalyeye mahkûm olan ve zamanını karşı apartmanlardaki evleri gözleyerek geçiren (ve aynen Rachel gibi olan bitene ilişkin bir yargıya varmaya çalışan) L.B. 'Jeff' Jefferies (James Stewart) karakteri üzerinden “Rear Window” (1954) filmine benzetmenin çok daha doğru olacağını düşünüyoruz…

    Çünkü filmlerin isimleri olan “Trendeki Kadın – Arka Pencere (deki Adam)” ile de özetlenmiş olan genel konsept açısından bu çok daha doğru bir yaklaşım olacak…

    Hikâyeleri anlatılan üç kadını canlandıran Emily Blunt (Rachel), Haley Bennett (Megan) ve kendisini, Kubrick’in efsanevi “The Shining” (1980) filminin devamı ve korku – gerilim türünün yeni nesil ustalarından Mike Flanagan’ın en son projelerinden biri olarak kurgulanan “Doctor Sleep” (2019) filminde “Rose the Hat” karakterinde de izlediğimiz Rebecca Ferguson’un (Anna) performansları da yeterince iyi…

    Ki, bu filmdeki performansı ile Emily Blunt “En İyi Kadın Oyuncu” kategorisinde BAFTA ödülünü de aday olmuş fakat “La La Land” (2016) filminin yıldızlarından Emma Stone karşısında kaybetmişti…

    Buraya kadar yapmış olduğumuz bütün bu değerlendirmeler; bize girişteki, “düşük yorum puanı ortalamaları vasat bir filmle karşı karşıyaymışız gibi düşünmemize neden oluyor” varsayımımızın doğru olmadığını gösteriyor…

    Belki, yine klasik bir laf olacak ama diğer yorumlarımızda da olduğu gibi yazılmayanları yazmaya, anlatılmayanları anlatmaya, söylenilmeyenleri söylemeye çalıştığımız bu satırlar filme ilişkin ilk tespitimiz olsun…

    İlk önerimize gelince:

    O hakkımızı da bu kez; “Ma” (2019) filmindeki yorumumuzun bir kısmını tekrarlamış olmak pahasına, nitelikli film izlemeyi alışkanlık haline getiren sinemasever dostlara, “Tate Taylor gibi az ama öz işlere imza atan yönetmenlerin filmlerine, yapılan olumsuz eleştiri ve verilen olumsuz puanların hiçbirini ciddiye dahi almadan izleme listelerinizde yer vermeyi unutmayın” diye seslenerek kullanmak istiyoruz…

    Sonuç olarak, kendi değerlendirme sistemimiz içinde puan olarak 3 verdiğimiz bu film için önerimiz de eğer halen izlemediyseniz “bir şans da siz verebilirsiniz” şeklinde olacak…

    Keyifli seyirler,
    1Filmci
    1Filmci

    10 değerlendirmeler Takip Et!

    3,0
    9 Şubat 2021 tarihinde eklendi
    Emily Blunt iyi oynamış beğendim gayet başarılı ama film çok ağır ilerliyor sürekli bir uyku hali sarhoşluk ve bulanıklık var. Memento ve Mulholland Drive severler için ideal film diyebilirim özetle.
    pembeoje
    pembeoje

    Takipçi 330 değerlendirmeler Takip Et!

    3,0
    17 Mayıs 2017 tarihinde eklendi
    filmin kitabını okumadım.. ama kitabını her gördüğümde ismi ilgimi çekiyordu.. o yüzden kitabı nasıldı bilemeyeceğim.. değişik bir film evet ama bu tarz filmler çok var açıkcası.. çoğu sahnesinden de sıkıldım sırf dram ve entrika üzerine kurulu bir film gerilim yok denecek kadar az.. ama kendini izlettiriyor acaba ne olacak diye merak ettiriyor.. filmi izlemeden önce yorumlara baktım bazıları yazmış işte aa oo uuuvv öldüm bittim güzellikte ters köşe bir film falan yazmışlar.. böyle okuyunca bende heyecanladım izleme hevesim şevklendi bu yüzden beklentimi yüksek tuttum ters köşe filmi olmayınca hüsrana uğradım.. neresinde şaşırdınız bu filmin anlamıyorum gerçekten.. şimdi ters köşe bir film yazanlara soruyorum allah aşkına ters köşe bu filmin neresinde hayatınızda hiç ters köşe filmi izlemediğiniz belli oldu.. tekrar belirteyim bu tarz filmler çok var ve bu filmden daha güzelleri de var..
    YılmazPütün
    YılmazPütün

    Takipçi 51 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    18 Nisan 2017 tarihinde eklendi
    Gayet basarılı izlenebilir, kaliteli bir film. Kesinlikle kötü yorumlara bakıp izlememeyi düşünmeyin. Gerek senaryosuyla gerekse akıllıca gizemini koruyup filmin sizi içine çekmesiyle olsun sonuna kadar merakla kendini izlettiren bir film. 10/8
    mavigitar
    mavigitar

    Takipçi 68 değerlendirmeler Takip Et!

    2,5
    30 Ocak 2017 tarihinde eklendi
    Özellikle ilk yarım saati filmin beni kendine bağlaması için bir şeyler görmek istedim ama çok durağan ilerledi. İlk yarım saatten sonra işler biraz değişmeye başlayınca merak uyandırdı ama gene de anlatım konusunda çok basit ve zayıf olduğunu düşünüyorum. Filmin son 15 dk'sına girdiğim sıralarda aklıma gelen '' bu filmi kesinlikle David Lynch çekmeliydi '' düşüncesi tüylerimi diken diken ederken başarılı baş rol oyuncusunun etkileyici performansı ile birlikte çokta etkilenemeyeceğiniz ama gene de 'gizem/gerilim' türünü severler için tavsiye edeceğim bir film.
    mai_yunus
    mai_yunus

    Takipçi 17 değerlendirmeler Takip Et!

    2,0
    23 Ocak 2017 tarihinde eklendi
    İdare eden türden bir film. Beklentiniz fazla olmasın, kurgu iyi…
    Zamanı olanlar seyretsin ben pek birşey bulamadım, kitabı da aynen böyle sıkıcıydı...
    Ugur Tazegül
    Ugur Tazegül

    Takipçi 672 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    29 Aralık 2016 tarihinde eklendi
    YILIN İYİ FİLMLERİNDEN
    İngiliz yazar Paula Hawkins’in 2015’te yazdığı ‘The Girl on the Train” romanı 47 yaşındaki Amerikalı yönetmen Tate Taylor tarafından sinemaya aktarıldı. Dünya kitap listeleri arasında en çok satan roman ünvanına sahip olan yazar, yarattığı sıra dışı karakterlerle farklı dünyaların gizem dolu kapılarını açıyor. Emily Blunt, Rebecca Ferguson, Haley Bennett, Justin Theroux, Luke Evans ve Edgar Ramirez’ in başrolleri paylaştığı psikolojik gerilim yüklü film, bizleri geçmişiyle her gün yüzleşmek zorunda kalan bir kadının karşılaştığı korku dolu anları gösteriyor. Klasik korku düşüncesinin dışına çıkan algıyla birlikte, Stephan King tarzı “korku sineması” senaryosunun yıkıldığını görüyoruz bu yeni yapımda. Yakın dönem popüler kitapların sinemaya aktarılış öyküsü günden güne çoğalırken “Trendeki Kız” çarpıcı konusuyla bizleri sinemaya kilitleyecek güce sahip. Bu film “Yeni Gone Girl” olur mu peki? Kıyaslama yaparsak eğer, beklentilerin üstünde konusuyla Gone Girl’ü paralel çizgide takip eden çarpıcı film olacağı kesin.

    Alkol sorunu yüzünden eşinden boşanıp iş hayatında zor günler geçiren Rachel, obsesif davranışları sonucunda devamlı aynı trenin aynı koltuğunda seyehat edip, çevresinde gördüğü insanların hayatlarını hayal etmektedir. Kendi dünyasının geçmişinde gezinirken bazı noktaları hatırlamadığını fark eden alkolik kadın, Megan ve Scott’ın evine dalıp mutluluk üstüne düşüncelerin hayalini kuruyor. Trenden gördüğü gizemli kadının bir anda kaybolmasıyla geçmiş ve gelecek arasında gidip gelecek olan Rachel’ in, gizemli bir bebek ve eski kocasıyla olan olayları kafada bir ton soru işaretini yapılandıracak, korkuyu ve gizemi geniş açılarda bizlere sunacak. Yönetmen cümlelerin gizeminden yola çıkıp anlatıcı unsurla üç ayrı kadının öyküsünü tek karede birleştirirken eşine az rastlanır sahneler kullanıyor. Mesela filmin girişinde öylesine etkili diyaloglar var ki, ilk sahneden insan konuya bağlanıp sonu belli olmayan enteresan girdapların içine dalıyor. Yönetmenin, Rachel üzerinden hayali kurgular yaratıp, kurguların gizemi üzerinden korku dolu görüntülere giriş yapması filmin “gerilim” bağlamında gücünü arttırmış. Erin Wilson romandan uyarlamada günlüklerle ilerleyen öyküyü kadın dünyasından irdelemesi harikulade senaryoyu ortaya çıkarmış. Üç ayrı kadının erkek egemen toplumdaki varoluş felsefesi konunun özünü teşkil ediyor. Özellikle “Gone Girl”deki gibi, suçlu olacağına ihtimal veremeyeceğimiz kadının ikinci bölümdeki görüntüsü izleyeni ters köşeye yatırıyor. Şaşırtıcı biçimde bizi içine çeken “Trendeki Kız”, erkeklere bağımlılık, alkole bağımlılık, mutluluğa bağımlılık üçleminde yüksek çatışmalar yaratıp, aslında kendisini yaşamın içinde var etmek isteyen kadın kimliğinin harikulade yansıması! Emily Blunt 2011 yılında Matt Damon ile birlikte rol aldığı “The Adjustment Bureau” filminde ‘karakter’ bağlamında yeteneğini ortaya koymuştu. Bu filmde öncelikle acınaklı görüntüsünün eşliğinde bizlere ders veren Blunt, Rachel’ in psikopatça davranış biçimlerini filmin içine yayarak konuya damgasını vuran rol analizi kesiyor. Ayrıca Haley Bennet ise “Megan” rolünün gizem dolu arayışını bizlere net olarak gösteriyor. Rebecca Ferguson’un iki muhteşem oyuncuyla beraber gösterdiği birliktelik film için on numara tercih olmuş.

    Trendeki Kız “The Girl on the Train”, romandan uyarlanan muhteşem senaryosu, şimdiye dek görmediğimiz konu bütünseliyle ‘korku-gerilim’ alanında sizlere bambaşka kapılar açacak. “Yeni Gone Girl” adlandırmasının yanında, “Yeni Gerilim Kuşağı” diyebileceğimiz filmi ajandanıza not alın, pişman olmayacaksınız!
    Alp T.
    Alp T.

    Takipçi 441 değerlendirmeler Takip Et!

    2,0
    17 Kasım 2016 tarihinde eklendi
    "Dünyayı şoka uğratmış gerilim romanından uyarlanmış" The Girl On The Train için bu yılın Gone Girl'ü gibi şeyler söylendi. Her ne kadar bu film ile Gone Girl'ün benzer yanları olsa da bu iki filmde gördüğümüz sonucun birbiriyle hiçbir alakası yok. The Girl On The Train, maalesef çok zayıf bir film.

    İlk önce konuya değinelim: "Sürekli trenle seyahat eden alkolik Rachel, artık kendi hayatından bıktığı için başkalarının hayatlarını gözlemlemeye başlamıştır. Ve özellikle de trenle seyahat ederken sürekli bir evde gördüğü çift onun dikkatini çeker. Ama bir gün trenden onlara baktığında çok şaşırtıcı bir şey görür ve bunu kaldıramaz. Daha sonrada orada yaşanan olaylara Rachel da dahil olur ve bu işin içinden çıkmaya çalışır.

    Film iyi yanlarından başlayayım. Öncelikle filmin teması ve kurgulanış tarzı oldukça ilginçti. Birden fazla ilginç sahne vardı filmde.

    Bunun dışında oyunculuklar da başarılıydı. Megan'ı oynayan Haley Bennett, detektif Riley'i canlandıran Allison Janney ve Scott rolündeki Luke Evans, rollerini gerektiği gibi canlandırmayı başarmışlar. Beni bu filmde en çok şaşırtan kişiyse, geçen yılki Görevimiz Tehlike filminde harikalar yaratan Rebecca Ferguson'du. Ferguson'un oyunculuğu ağzımı açık bıraktı diyemesem de, onu izlerken resmen tanıyamadım. Karakterine başarıyla bürünmeyi başarmıştı.

    Gelelim Emily Blunt'a. Blunt, bu aralar çalışan en başarılı kadın oyunculardan birisiydi ve bu filmde de çok iyi bir performans sergilemeyi başarmış. Hatta onun performansı o kadar iyiydi ki, böylesine zayıf bir film, böylesine güçlü bir performansı hak etmiyor bence. Blunt, önceki sert kadın rollerine hiç benzemeyen bu dibe vurmuş, alkolik karakteri başarıyla canlandırmış. Blunt'ın en iyi performanslarından birisiydi benim için.

    Şimdi de filmle ilgili sorunlarıma gelelim. Senaryo çok yavaş! Tamam, filmi izlerken pek o kadar sıkılmasam da senaryonun monotonluğu bütün filmi sarıp sarmalamış bir durumda. Sürekli tekrarlanan sahneler, kafanızı karıştıran "2 hafta önce", "1 ay önce", "2 ay önce" ve "6 ay önce" gibi bitmek bilmeyen flashback ve bir ton klişe durum, bu filmi çekilmez bir hale getiriyor. Üstelik filmdeki suçlu kişinin kim oluşunu da film, en baştan belli etmiş zaten. Eğer kamera açılarına ve bazı diyaloglara dikkat ederseniz, suçlunun kim olduğunu kısa bir sürede bulacaksınız.

    Aynı zamanda filmin sloganları "gördükleriniz sizi yaralayabilir" veya "dünyayı şoka uğratan romandan uyarlanma" da tamamen yanlış hazırlanmış. Pazarlama ekibi özellikle de filmin bu kısımlarının üzerine giderek sizi bir beklentiye sokmaya çalışmış. Ama filmi izlediğiniz zaman, o kadar da abartılacak bir şeyin olmadığını görüyorsunuz.

    Uzun lafın kısası The Girl On The Train, başarılı performansları ve ilginç konseptine rağmen zayıf bir iş olarak akıllarda kalıyor. Kafanızı karıştıran flashback sahneleri, sürekli tekrar edilen gereksiz bölümler, filmi iyice sıkıcı bir hale getiriyor. Her ne kadar "çekilmiş en kötü film" gibi bir durum olmasa da, büyük bir hayal kırıklığı olmuş diyebilirim. Eğer öldürmek istediğiniz 2 saatiniz varsa ve oyuncuları seviyorsanız, The Girl On The Train'e bir kere göz atıp hemen unutabilirsiniz. Ama bunun dışında, vaktinizi harcamaya değecek bir film olduğunu düşünmüyorum.

    FİLMİN İYİ YANLARI:

    + Emily Blunt.

    + İlginç konsepti.

    + Manzaralar, kıyafetler vb.

    FİLMİN KÖTÜ YANLARI:

    - Filmi daha da ağır bir hale getiren zayıf editlenişi.

    - İstediği etkiyi bırakamaması.

    - Filmin bir süreden sonra dağılmaya başlaması.

    TOPLAM PUAN: 4.2/10
    rudeonerudeone
    rudeonerudeone

    Takipçi 1.698 değerlendirmeler Takip Et!

    3,5
    21 Ekim 2016 tarihinde eklendi
    Akıllara birkaç açıdan "Gone Girl"ü getiriyor. Bestseller uyarlaması, cinsiyet rolleri, gizem, sürükleyicilik. Kitabı okumadım ancak az çok tarzını tahmin edebiliyorum. Bunlar popüler kültür ögeleri. Tabii ki ne kitaptan ne de film uyarlamasından birer klasik olmalarını beklemek fazla iyimserlik olur. Ve onlara haksızlık etmiş oluruz aynı zamanda. Merak duygusu ile kendini izletiyor. Önemli olan bu. Başarılı bir kurguya sahip. Oyuncularda da bir problem yok. Çıkış noktası aslında fena değil. Gözetleme işi. Salonlarda izlemeye değer pek bir şeyin olmadığı şu zamanlarda keyifli vakit geçirmek için tercih edilebilir.
    Burak P.
    Burak P.

    Takipçi 26 değerlendirmeler Takip Et!

    3,5
    20 Ekim 2016 tarihinde eklendi
    Filmin ilk yarısında çok sıkıldım. Özellikle sıkıcı sahnelerin erotik sahnelerle geçiştirilmeye çalışılması gözlerden kaçmıyor.Film arasında filmden çıkmak bile geldi aklıma , eğer çıkıp gelseydim 5 puan verir kenara çekilirdim.Ancak film ikinci yarıyla beraber hareketlenmeye , beklediğimiz sahneler gelmeye başlıyor.Özellikle son 15-20 dakika gayet başarılı olmuş. Filmde dikkatimi çeken olumlu yönlerden birisi artık sıkıldığım Amerikan film tekniğinden öte , daha gerçekçi bir akış var. Kadın oyuncuların seçimi gayet iyi yapılmış. Filmin kurgu tekniği de başarılı. Kısacası keyifli bir filmdi.Sinemaya gittiğime pişman olmadım. Puanımsa ilk yarıda 5 iken ikinci yarının etkisi ile 7'ye kadar çıkabildi.
    baha858
    baha858

    12 değerlendirmeler Takip Et!

    3,5
    14 Ekim 2016 tarihinde eklendi
    Beyazperde eleştirisini okudum(Fatih Ataç) sanki filmi değil de bir yorumu eleştirmiş. Yeni "Gone Girl" değilmiş, yani tamam olmasın zaten bu iddiayı her kim ortaya attıysa önemi yok. Sinema otoritesi olsa bile çok önemi yok. Yani eleştiriler başka yorumlara değil filmin kendisine yapılmalı. Kitabı okudum filmi de izlemek istiyorum sadece. Öyle aman aman bir beklentim yok zaten. Gone Girl'ü hala izlemedim(aaa ne kadar ayıp) her ne kadar izlenecekler listemde olsa da dram türünü sevmediğim için hep öteledim hala izlenmeyi bekliyor. Dolayısıyla yeni Gone Girl değil, olamaz, kendinize gelin, haddinizi bilin vs. vs. diye yazılan uzun uzun eleştiriler pek bir anlam ifade etmiyor benim için ve benim gibi o filmi izlememiş olanlar için. Lütfen eleştiriler filmin özelinde olsun, spesifik bir filmle mukayese etmeye takılmayın. Gone Girl'ün daha güzel olması bu filmin kötü olduğunu sonucunu vermiyor. Eğer kötüyse de bunun o filmle alakası yok (Eleştiri puan vermeden yayınlamıyor maalesef şimdilik bir puan veriyorum, izledikten sonra değiştireceğim).
    Borinho
    Borinho

    Takipçi 20 değerlendirmeler Takip Et!

    3,5
    8 Ekim 2016 tarihinde eklendi
    Pamuk prense 3 veren beyazperde.com tarafından 2.5 ile puanlanmış film... Kayıp kız ile kıyaslanmaması gereken filmdir. Her ortadan kaybolan kız filmini bu filme kıyaslatacaksak sarmaldan çıkamayız. Başarılı bir kitap uyarlaması olduğunu kabul etmek gerekiyor. Sonuçta film yeniden senaryolaştırılmıyor. Filmin nasıl ilerleyeceğini kitabı okumayanlarda çözebilir zaten 8 karakter var amerikayı yeniden keşfetmiyorsunuz. Yıllar sonra Lisa Kudrow un Rachel demesi ise çok hoş bir anı olarak kalacak. Dediğim gibi sürprizsiz bir film 3.5/5
    Daha Fazlasını Göster
    • En son Beyazperde eleştirileri
    • En İyi Filmler
    • Basın Puanlarına Göre En İyi Filmler
    Back to Top