Hesabım
    Founder
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    Founder

    Kapitalizme övgü...

    Yazar: Orkan Şancı

    Ticaret dünyasında hakim paradigma olarak krallığını çoktan ilan etmiş kapitalizmi anlatmak için örnek ver deseler, “The Founder”ı rahatlıkla gösterebilirsiniz. Kendi buluşları olan “hızlı servis hizmeti” sayesinde saniyeler içinde hamburger hazırlayabilen verimlilik canavarı iki kardeşin, Ray Kroc adlı açıkgöz girişimciyle tanışmalarının hikayesi bu. Daha doğrusu, isimlerini, -aslına bakarsanız her şeylerini-  kaptırışının gerçek hikayesi..

    “Cennetten düşen birkaç bozukluk”la yola çıkıp azme dayalı bir “inatçılık”la yoluna ısrarla devam eden, gerektiğinde büyük riskler almasını bilen orta yaşı geçmiş bir adamın gerçekleşen Amerikan Rüyası da diyebiliriz.

    Geçtiği dönem itibarıyla aslında gayet beslenebileceği bir atmosfer varken, İkinci Dünya Savaşı sonrası Amerikan toplumunun ekonomik durumunu, ruh sağlığını ya da satın alma alışkanlıklarını yeterince anlatabildiğini söylemek zor filmin. Onun yerine süresinin büyük bölümünü Ray Kroc’un hikayesine ayırıyor. Kapitalizmin doğası ve Ray’in, neferi olacağı bu sistemin ne olduğunu anlama süreci.

    Bu açıdan “The Founder”ın gayet incelikli, son derece isabetli cümleleri olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin: İyi bir fikriniz olsa bile yeterince inatçı değilseniz, ne zekanız ne de eğitiminiz bir işe yarar!. Ray bunu hem kendisine hem de seyirciye birçok kez söylüyor. Bu listeye “şeytanlığı” da pekala ekleyebiliriz. Michael Keaton’ın her zamanki şeytani bakışlarının da yardımıyla büyük bir inandırıcılık kattığı Ray Kroc, aranızda para ilişkisi olmasını isteyeceğiniz bir tip değil kesinlikle. Çünkü zararlı çıkacağınız kesin. O tam anlamıyla bir satış uzmanı ve burada sadece nesnelerden söz etmiyoruz!.

    Plastik bardak ve katlanabilir mutfak setiyle başlayan, sonrasında mikser satışından para kazanmaya çalışan Ray, işlerini büyütmesini sağlayacak o parlak fikri bir türlü bulamıyor, dönemin de etkisiyle işleri giderek bozuluyor. Ama bir gün, o fikri bulmuş kişileri buluyor. Daha doğrusu “keşfediyor”. Hamburgerci iki kardeşin bir semt restoranında sağladığı o yerel başarıdaki “potansiyel”i görüyor, konseptin önemini o kardeşlerden bile daha iyi anlıyor.

    Ray’in hikayesi şunu söylüyor aslında: İyi bir fikir bulmak yetmiyor, o fikrin gerçek potansiyelini de anlamak gerekiyor.

    Eğer kapitalizm, doğal seçilime dayalı evrimsel bir evrenin yegane kuralı ise, parlak fikir bulan zeki, eğitimli veya namuslu olanlar değil, o fikri “fark eden” kurnaz, gerektiğinde sahtekar, yalancı kısaca kötücül birilerinin hayatta kalma şansı artıyor. Kapitalizme övgü de burada başlıyor zaten. Kardeşlere bir sahnede “gerektiğinde acımasız olmalısın” diyen Ray, kapitalizmi henüz yeni keşfeden naif Amerikalı girişimcilerin arasına gelecekten gelmiş bir zaman yolcusu gibi. Onun da eksiklikleri var ve onun bu fikri keşfetmiş hali de birileri tarafından “keşfediliyor”.

    Mesela o yeni yol arkadaşlarından biri, “Siz hamburger değil emlak içindesiniz aslında” diyerek para kazanmanın formülünü anlatıyor. “Restoranların üzerine kurulacağı arazileri markayı kullanacak işletmelere kiralama” fikri başlı başına bir konu olabilecekken film birbiri ardına sahnelerle bizce daha önemli bir cümlenin altını çiziyor: Ray sadece sistemdeki potansiyeli keşfetmiyor, atıldığı bu macerada işleri daha da büyütmesini sağlayacak “beyin”leri de keşfediyor. Emlak işini öneren yatırım uzmanını da ekibine katıyor, ocakta köfteleri mükemmel pişiren personeli de. Kapitalizme dayalı olduğu söylenen ama aslında “emek hırsızlığı”ndan başka bir şey olmayan sistemlere göndermede bulunuyor böylece “The Founder”:

    “İyi olanı keşfet, onu ekibine dahil et, onun söylediklerine kulak ver. Çünkü onun artı’sı, senin de artı’n demek”..

    Yıllar önce Steve Jobs da benzer bir şey söylemişti: “Biz zeki insanları işe alırız ki, onlar bize ne yapacağımızı söylesinler”..

    İlerlemenin, büyümenin bu lokomotif düsturu kapitalizmin ruhunun ta kendisiyken örneğin ülkemizde, Türkiye’de, iyi olanın değil tanıdığı ya da destekleyeni olanın yükseldiği sistemin yine de “kapitalizm” olarak tanımlanması ve tepki gösterilmesi ne kadar gerçekçi olabilir ki?

    Ray Kroc, ne yeni bir şey keşfediyor ne de yeni bir sistem kuruyor. Sadece bir potansiyeli görüyor, sonra “risk yoksa zafer de yoktur” diyor. Filmin afişinde de son derece isabetli biçimde vurgulandığı gibi, hamburgerci kardeşlerin “altın halkaları”nı birer melek kanadı gibi üzerine geçiriveriyor. Kapitalizmin ona hediyesi, müthiş bir servetin yanında, aslında hiç olmadığı halde kartvizitine de basacağı o “Kurucu” ünvanı oluyor. Asıl kurucu kardeşleri ise kimse hatırlamıyor.

    Sandra Bullock’a Oscar kazandıran “The Blind Side” ile tanıdığımız yönetmen John Lee Hancock, Walt Disney’in hayatından esintiler içeren “Mr. Banks”teki başarılı çizgisine daha yakın bir işe imza atmış. Senaryo ise Mickey Rourke’a müthiş bir geri dönüş sağlayan “The Wrestler”ı da yazan Robert Siegel’e ait. Oyuncu kadrosunda Michael Keaton’a yan rollerde Laura Dern ve Patrick Wilson gibi önemli isimler eşlik ediyor. Yılların karakter oyuncusu John Carroll Lynch de, hamburgerci kardeşlerden şeker hastası Mac rolünde gayet isabetli bir seçim olmuş.

    “The Founder” haklı olarak eleştirilen, yerden yere vurulan, eşitsizlik ve adaletsizlik gibi kavramlarla sürekli yan yana anılan kapitalizmin aslında ne olduğunu anlamak bakımından dikkat çekici bir hikayeye sahip. Kendi “evrimsel evreni”nde neden iyi yürekli ve dürüst insanların yerel başarılara mahkum olduğunu, neden sistemin acımasızlığı ödüllendirdiğini göstermesi bakımından da önemli.

    Biz buna sadece, büyümenin, daha fazla para kazanma hırsının, her zaman kalite ve mutluluk getirmediğini ekleyebiliriz sadece. Bir de hamburgerci kardeşlerin o lokal başarılarıyla elde ettiği mutluluğun, imparatorluk kuran Kroc’un mutluluğundan daha değerli olduğunu..

    orkansanci@gmail.com

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top