Popüler olmayı hedefleyen bir açılış filmi
Yazar: Ali ErcivanDanimarka sinemasından bir fantastik macera filmi olan Kahin’in Kızı, tam da Game of Thrones sonrası bir popüler akımın takipçisi. Ejderhaların ve doğaüstü güçleri olan insanların yaşadığı, kurmaca bir Orta Çağ dünyasında küçük bir kızın taht savaşlarının ortasında kaldığı bir anlatı yani. Annesinden aldığı yetenekle insanların içindeki utancı okuyabilen veya yüreklerine o utancı yerleştirebilen, mistik güçlere sahip Dina, soylu bir kökeni olmasa da birçok açıdan Game of Thrones’un Arya’sını hatırlatıyor. Filmdeki olayların cereyan ettiği krallıkta tahtı elde etmek amacıyla kurulmuş bir entrikaya mecburen dahil olan küçük kız, hem annesinin hayatını hem de krallığın geleceğini kurtarmak için bir mücadelenin ortasında buluyor kendisini.
Oldukça basit ve düz, alışılageldik bir malzemesi var Kahin’in Kızı filminin. Belli ki devamı gelecek, seri olması planlanmış bir romandan uyarlama. En büyük zaaflarından biri de devam filmlerine kapı açmak derdi yüzünden kendi içinde net bir finali olmaması, ana aksını bir nihayete ulaştırmaması. Bu haliyle vasat bir Game of Thrones bölümü hissi veriyor sadece. Ancak deneyimli senarist Anders Thomas Jensen, Dina’nın macerasını mümkün mertebe akıcı bir yapı içinde anlatmayı beceriyor. Yeni karakterler ve yeni durumlarla aşağı yukarı on dakikada bir hikayeye yeni bir istikamet ya da yeni bir katman ekleyerek dinamik bir anlatı ortaya çıkarıyor. Filmografisinde kısa film dalında Oscar ödülü ve Yabancı Film Oscar’ını kazanmış In a Better World başta olmak üzere Danimarka sinemasının 2000’li yıllarda ortaya çıkardığı çok sayıda kayda değer filmin senaristliği gibi sağlam referanslar bulunan Jensen, muhtemelen Danimarka’da büyük gişe beklentisi olan bu yeni seriyi teslim etmek için mükemmel bir tercih.
Kahin’in Kızı reji departmanında aynı dinamizmi göstermekten uzak. Gişe filmleri yönetmek dışında ciddi bir referansı bulunmayan Kenneth Kainz, düzgün ama ruhsuz bir iş ortaya koyuyor. Sanat ve görüntü yönetimi gibi teknik departmanlarda üst düzey bir iş çıkarılmış olsa da yönetmenin kısıtlı vizyonu özellikle beylik müzik kullanımında kendini hissettiriyor. Senaryo matematiğine kafa yoracak usta biri var projenin arkasında ama belli ki yönetmen Kainz’in reji üslubuna Game of Thrones gibi dizilerin biçemini tekrarlamaya uğraşmaktan öte kafa yoracak kapasitesi yok. Belki bu yüzden, aktör Peter Plaugborg’un etkileyici kötü adam portresi bile tam anlamıyla hakkını vererek değerlendirilemiyor.
Yazının başından biri Game of Thrones adını ne kadar sık andığım ortada. Kahin’in Kızı aynı damardan yürüyerek popüler olmayı hedefleyen yeni bir serinin açılış, serim filmi. Hangi işi taklit ederse etsin, kahramanının yoksul bir kız çocuğu olması da onu belli oranda ilgi çekici kılıyor. Dina’nın bütün bir kent ahalisinin zihnine seslenip fikirlerini etkilemeye çalıştığı sahne gibi güçlü kotarılmış anları da var. Seriye ana karakterlerin hiçbirini kaybetmeden devam etmek istendiği için Kahin’in Kızı’nın kendi başına tatmin edici bir final duygusu yok ama yine de bu tür filmlerle ilgilenen seyircinin -belki tatmin olamayacağı ama- en azından görmekle ilgileneceği düzeyde bir yapım karşımızdaki.
Twitter: aliercivan