“L'avenir / Things to Come”, senaryosunu da yazan Mia Hansen-Løve’ın yönetmen koltuğunda oturduğu bir drama…
Prömiyeri, 13 Şubat 2016’da büyük ödül Altın Ayı için yarıştığı Berlin Uluslararası Film Festivalinde yapılan ve 6 Nisan 2016 tarihinde Fransa’da vizyona giren filmin, 7.0/10 (12.825 oy) ve 3.6/5 (5.000 üzeri oy) olan IMDB ve Rotten Tomatoes izleyici puanı ortalamalarıyla 8.2/10 (147 yorum) ve 88/100 (28 yorum) olan Rotten Tomatoes ve “Mutlaka İzlenmeli” etiketine de sahip olan Metacritic yorum ortalamaları, her ne kadar oylamaya katılan sayıları çok yüksek olmasa da son derece iyi bir filmle karşı karşıya olduğumuzu söylüyor gibi…
Yine de isterseniz, 3,2 milyon dolarlık bir bütçeyle çekilen ve 5,6 milyon dolarlık bir hasılata imza atan bu filmi, her zamanki gibi önceliği oyuncu kadrosuna vermek suretiyle birde biz inceleyerek yorumlayalım, ardından da puanlamaya çalışalım…
Ancak, artık neredeyse yorumlarımızda geleneksel bir özellik halini aldığı üzere ayrıntılı incelemeye geçmeden önce Mia Hansen-Løve’a Berlinale’de “En İyi Yönetmen” ödülünü kazandıran filme ilişkin ilk tespitimizi, sonrasında da naçizane ilk önerimizi paylaşalım istiyoruz…
Bu bağlamda da işe; karşımızdakinin, hayata kendi penceresinden bakmayı ve bu tarz bir bakış açısını öğrencilerine de ezberletmeyi prensip edinmiş Parisli bir felsefe öğretmeninin geçip giden ömrünün hikâyesinin son derece çarpıcı bir dille anlatıldığı güzel bir film olduğunu söyleyerek başlayabiliriz…
Jean-Jacques Rousseau, Theodor W. Adorno, Max Horkheimer, Günther Anders, Michel Foucault ve Arthur Schopenhauer gibi isimlerin kitap ve fikirlerinin resmigeçit yaptığı bu filmde Isabelle Huppert, “Aman tadımız kaçmasın” modundaki bir “küçük burjuvayı” canlandırırken gerçekten de şanına yaraşır bir performans sergilemiş…
Şimdi tam da bu noktada, biraz önce sarf ettiğimiz şu, “Aman tadımız kaçmasın modundaki bir küçük burjuva” tanımının öyle birdenbire tarafımızca icat edilmiş bir şey olmadığını belirtelim…
Zira Fransa’da ciddi protesto ve hatta grevlere de neden olan Sarkozy’nin 2010 yılındaki “Mezarda Emeklilik” yasasına karşı, Nathalie Chazeaux’nun (Isabelle Huppert) gösterdiği duyarsızlık ve hatta ders verdiği okulda bu protestolara destek veren öğrencilere yönelik engelleme çabası başka türlü de izah edilemezdi…
Ki zaten benzer bir değerlendirme, Paris’ten (ve belki de mücadeleden) kaçarak bir dağ evine yerleşen ve oradaki münzevi hayatı içinde kitap yazmaya çalışan eski öğrencisi Fabien (Roman Kolinka) tarafından da bizzat Nathalie’nin yüzüne karşı yapılıyor…
Aslına bakılırsa, okuduğu kitaplar arasında Marxizmin tartışmalı isimlerinden Slavoj Žižek’in bulunması, bu türden bir değerlendirme yaparak Nathalie’yi kırdığını düşünen Fabien’i de kurtarmaya yetmiyor…
Çünkü Aleksandr Soljenitsin’in kitapları da Fabien’in kütüphanesinin demirbaşları arasında…
Ve üstelik o da nihayetinde, her ne kadar sahip olduğu kitaplardaki bütün fikirlere katılmadığını üstüne basa basa belirtiyor olsa da, gerçekte eleştirdiği Nathalie’den çok daha farklı bir davranış sergilemiyor…
Yani özetlersek, 68 kuşağı ile karşılaştırıldığında gerek Nathalie’nin ve gerekse de Fabien’in edilgen küçük burjuva hallerinin tam anlamıyla içler acısı olduğunu söyleyebiliriz…
Elbette isteyen bu filmden aşk meşk, çoluk çocuk, aldatılmışlık, ne güzel Paris manzaraları vs. türü anlam ve mesajlar da üretebilir…
Ama biz Mia Hansen-Løve’ın filmin içine yerleştirdiği şifreleri değerlendirerek sosyolojik anlamda sınıfsal analiz de içeren bu biçimde bir değerlendirme yapalım istedik…
Tabii bu arada Franz Schubert’in, Woody Guthrie’nin, Donovan’ın ve The Fleetwoods’un filmde kulaklarımızın pasını silen enfes melodilerini de unutmadık…
Belki, yine klasik bir laf olacak ama diğer yorumlarımızda da olduğu gibi yazılmayanları yazmaya, anlatılmayanları anlatmaya, söylenilmeyenleri söylemeye çalıştığımız ve son derece özgün oldukları için benzerlerini başka hiçbir yerde okuyamayacağınızdan yüzde yüz emin olduğumuz bu satırlar filme ilişkin ilk tespitimiz olsun…
İlk önerimize gelince:
O hakkımızı da bu kez; iyi film izlemeyi alışkanlık haline getirmiş olan sinemasever dostlara, “Mesajını aralara ustaca yerleştirdiği şifrelerle vermeye çalışan Mia Hansen-Løve tarzındaki yönetmenlerin filmlerini de izleme listelerinizden eksik etmeyin” diye seslenerek kullanmış olalım…
Sonuç olarak, kendi değerlendirme sistemimiz içinde puan olarak 3 verdiğimiz bu film için önerimiz de, olumsuz puan ve yorumlara aldırmadan “bir şans da siz verin” şeklinde olacak…
Keyifli seyirler,