Jeff VanderMeer'ın Southern Reach kitap üçlemesinin "Annihilation (Yok Oluş)" adlı ilk bölümünden uyarlanan film, Lena adındaki bir biyoloğun, eşi kaybolup 1 yıl aradan sonra değişmiş bir şekilde geri gelmesiyle başlıyor. Eşinin durumunun iyi olmadığını gören Lena, onun başına gelen şeyin ne olduğunu öğrenmeye çalışır. Ve bunun nedeninin X Bölgesi'nden geldiğini anlar. Bu insan dışı bölgenin içerisine 5 kişiden oluşan bir araştırma ekibiyle giren Lena, buradan aradığı cevapları öğrenmeye çalışır.
Alex Garland'ın ilk yönetmenlik denemesi Ex_Machina'yı herkes kadar sevmediğimi söyleyince azınlıkta olduğumun farkındayım. Fakat harika görsel efektler ve iyi bir konseptin yanı sıra, o filmin gerçekten de tahmin edilebilir ve hatta hikayesinin biraz zayıf olduğunu düşünmüştüm. Sonuç olarak da filmi sadece "iyi" bulmuştum. Bu yüzden Alex Garland'ın yeni filmi Annihilation için epey heyecanlı, ama bir yandan da endişeliydim. Fakat filmi izledikten sonra size şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki; Annihilation, bir bilim kurgu filminde olması gereken her şeyi ve daha fazlasını sunmayı başarıyor. Ama bunu iyice anlaşılır kılmak için öncelikle bazı şeyleri belirtmeliyim.
Öncelikle Annihilation, fragmanlarından anlaşılacağı üzere "Natalie Portman'lı bir aksiyon-gerilim filmi"nden ibaret değil. Bu film, karakterlerini ve içeriğini anlatmak için uzun bir zaman dilimine ihtiyaç duyan, bunu da olabilecek en zekice şekilde işleyen bir film. Annihilation'ın bildiğiniz tipik bilim kurgu filmleriyle hiçbir alakası yok. Eğer bu filmin asıl mesajının dev görsel efektlerde veya gerilim sahnelerinde saklı olduğunu düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz.
Ayrıca eğer merak ediyorsanız evet; bu film çıkmadan önce Jeff VanderMeer'ın kitabını bitirmeyi başardım. Fakat Annihilation'ın filmi ile kitabı arasında büyük bir fark var. Kitap; her şeyi sadece ana karakterin gözünden anlatıyor ve hiçbir zaman X Bölgesi'nde nelerin yaşandığını bir türlü anlamıyoruz. Kitapta sadece ana karakterin yaşadığı duygulara tanık oluyoruz. Üstelik bu duygular kitabın son 20 sayfasında öyle karmaşık bir hal alıyor ki, VanderMeer'ın olayları detaylı betimleyişine rağmen neyin nasıl yaşadığını anlamak epey güç oluyor. Serinin ilk kitabı, hikayesi çözümlenmemiş bir şekilde sona eriyor. VanderMeer, ruhuna kapılmak ve her detayı fark etmek için tekrar tekrar okunması gereken bir kitap yazmış. Bu yüzden anlaşılması epey zor olan bir kitabın filminin çekilmiş olması gerçekten de akıl almaz bir şey. Ve bununla birlikte elbette bazı değişiklikler de görülüyor.
Kitapta geçen 1-2 ismi kullanması dışında, Annihilation'ın filminin kitabıyla uzaktan yakından alakası yok. Mesela size kitapta olup filmde olmayan bazı şeylerden bahsedeyim: Kitapta hiç kimsenin gerçek ismi hiçbir zaman söylenmiyor, X Bölgesi'ndeki ana ekip sadece 4 kişiden oluşuyor, kitap boyunca psikolog, biyolog dışındaki herkesi hipnoz ederek onları kontrol ediyor, hatta X Bölgesi'in duvarında yazılmış olan yazılar gibi kitabın uzun süre ayırdığı bölümler bile var. Ama dediğim gibi film, bu detaylarla ilgilenmiyor. Bir kitap uyarlaması olmasına rağmen Alex Garland, burada kendi filmini yapmış. Hatta Garland, yaptığı bir röportajda; "kitabın birebir uyarlamasını yapmak yerine kitabı ilk okuduğu zaman hayalini kurduğu şeyleri bir araya getirmesi"nden bahsediyordu.
Annihilation; film bittikten sonra muhtemelen pek bir şey anlamayacağınız fakat bir süre sonra hikayede yaşanan şeylerin aklınızı çelip gerçekte neler olduğunu öğrenme isteği uyandıran filmlerden birisi. Çünkü bu filmi izler izlemez aklımdan geçen ilk düşünce; "hikayeyi pek anlamadım, film sürükleyiciydi ama daha iyi olabilirmiş" oldu. Şimdiyse hikayenin gerçek anlamını artık öğrendiğime göre şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki; bu film tam anlamıyla bir başyapıt. Kesinlikle kusursuz değil ama filmde anlatılan fikirler öyle harika işlenmiş ki, resmin tamamını gördükten sonra etkilenmemek elde değil.
Filmin kusurlarına gelecek olursam; son 30 dakika hariç görsel efektler epey zayıftı. Ayrıca eğer atmosfere değinecek olursam, kitabın yarattığı detaylı ve akıl almaz atmosferin bu filmde de işlenmiş olmasını isterdim. Çünkü filmde atmosfer hiçbir zaman odak noktası olmasa da -ki hikaye bakımından işe yarıyor- X Bölgesi ve çevresine dair daha fazla bilgi edinmek isterdim.
Genel anlamda Annihilation, izledikten sonra gördüklerinizi sindirmeniz gereken ve sıradan sinema seyircilerini filmde yaşanan şeyler hakkında uzun süre düşündürtmeyi başaran ender filmlerden birisi. Paramount gibi dev bir stüdyonun böyle alışılmışın dışında filmlere imza attığını görmek gerçekten de çok güzel (Netflix yerine sinemalarda gösterilmesi daha da güzel olurmuş doğrusu). Bilindik bir bilim kurgu-gerilim filmi yerine aklınızı zorlayacak ve bir süre boyunca aklınıza takılacak bir film arıyorsanız, Annihilation'a mutlaka bir göz atın. Ve eğer benim gibi filmin kitabını okuduysanız, beklentileriniz kitabın birebir kopyası yönünde olmasın. Alex Garland bu filmde kendisini aşmış. İyi seyirler.
ŞAHSİ ANALİZİM:
Annihilation, hikayesini iki ana tema etrafında şekillendiriyor: Evlilik ve kendini yok etmek. Filmin ilk başlarında Lena'nın eşi Kane'in 1 yıllık aradan sonra eve geri dönüşünü ve onun epey garip davrandığını görüyoruz. Daha sonra ise onun kanser olduğunu öğrenip hükümetin kontrolü altında tutulduğunu öğreniyoruz. Lena da bunun nedeninin X Bölgesi'nden kaynaklandığını öğrendiğinde, toplam 5 kişilik bir ekip ile The Shimmer'a (Yansıma) giriyor. Ve ekip buraya girdikten sonraki flashback sahnesinde Lena'nın eşi Kane'i aldatmasını görüyoruz. Bu sahnenin aynısı filmin ilerleyen dakikalarında yeniden ortaya çıkıyor ve Lena, bu sahnede eşinin bu olayı öğrendiğini söyleyip bundan kurtulmaya çalışıyor. Kısa bir konuşmanın ardından karşısındaki adamın cevabı ise şu oluyor: "Benden değil, kendinden nefret ediyorsun."
Aslında The Shimmer'ın (Yansıma) tamamı da bunu temsil ediyor. Buraya giren ve hepsi kadından oluşan 5 kişilik ekibin içerisindeki herkesin kendine ait sorunları olduğunu görüyoruz. Ve The Shimmer'ın yaptığı şey de bu sorunları onlara karşı yansıtmak oluyor. Kendi hayatlarını değiştirmek için The Shimmer'a gönüllü olmalarına rağmen değişemeyenlerin sonucu ölüm, sorunlarıyla yüzleşmek için yeterince ilerlemeyi başaran kişiler de en sonunda deniz fenerinde kendileriyle -klonuyla- yüzleşmek zorunda kalıyor. Ve en sona ulaşan kişiler ya klonunu yok ediyor, ya da onun tarafından tüketiliyor. Örneğin; Doktor Ventress, kanser olmasına rağmen en sondaki deniz fenerine kadar ulaşmayı başarıyor ama yaşam savaşından vazgeçtiği için yok olmaya razı oluyor. İntihara meyilli olan Josie ise dünyayla bir oluyor ve bitkiler onun yaralarını düzeltiyor. Bir bağımlı olan Anya ise paranoya tarafından yenik düşüyor. Bir anne olan ve çocuğunu kaybetmiş olan Cass, kendisini de o gün kaybettiğini hissettiği için yenik düşüyor, ekipte ölen ilk kişi o oluyor.
Ama eğer evlilik olayına geri dönecek olursam, filmin asıl odak noktası burada yatıyor. Lena, eşi Kane'i aldattıktan sonra Kane, kendisini değiştirmek için X Bölgesi'ne katılmaya gönüllü oluyor. Kane geri döndüğü zaman eskisinden daha farklı bir kişiliğe sahip olmasının nedeni de bu aldatma olayı yüzünden. Final bölümünde Lena, bu konuda kendisiyle yüzleşmeyi başarıyor ve deniz fenerinden değişmiş birisi olarak ayrılıyor. En sonunda da Lena ile Kane birbirlerine yeniden kavuşuyorlar ama ikisinin de eski benliklerine dair bir iz ortada kalmıyor. Her zaman uzaylıların bizi yok etmeye geldiğini düşünsek de, bazen kendi kendimizi yok ettiğimizi fark edemediğimizi vurgulamak istemiş film. Çünkü filmde uzaylıların amacının hiçbir zaman dünyayı yok etmek değil, dünyayı geliştirmek olduğunu öğreniyoruz.
Son olarak final sahnesinde Lena'nın insan mı yoksa klon mu olduğu sorusuna karşılık cevabım, ikisinin de fark etmediği yönünde. Yönetmen Alex Garland burada seyirciyle biraz oynamış çünkü Lena'nın klonuyla savaştığı bölümde klon, çoktan Lena ile birleşiyor zaten. Lena, kendi benliği ile klonunun bir birleşimi oluyor. Son sahnede de Kane ile Lena'nın gözlerinin parlaması da bunun hiçbir şeyi değiştirmediğinin bir kanıtı.
FİLMİN İYİ YANLARI:
+ Zihin büken bir senaryo.
+ Alex Garland'ın yönetmenliği, kendisine ait bir film yapmış olması.
+ İnsanları düşündürmeye itmesi ve filmden sonra uzun süre etkisi altında bırakması.
+ Harika performanslar.
FİLMİN KÖTÜ YANLARI:
- Bazı zayıf görsel efektler.
- X Bölgesi'ne dair daha fazla detay gösterilebilirdi.
TOPLAM PUAN: 8.4/10