Bir Yeryüzü Cehennemine Ait Hissetmek
Yazar: Ali ErcivanTayland’da geçirdiği uyuşturucu yüklü amaçsız günlerin sonunda tutuklanan ve üç yıl boyunca ülkenin en kötü namlı cezaevlerinden birinde yatan dövüşçü Billy Moore’un gerçek hikayesi, doğal olarak güçlü bir sinema malzemesi. Hapishanenin ağır koşullarına uyum sağlamakta zorlansa da dövüşçülüğü onun için bir fırsata dönüşüyor. Muay Thai dövüşlerine katılarak ve kazanmaya başlayıp cezaevini bir turnuvada da temsil ederek, oradaki saygı gören biri haline geliyor.
2008 tarihli ilk uzun metrajı Johnny Mad Dog ile dikkatleri çeken Jean-Stéphane Sauvaire, belgesel geçmişi de olan, sinemasında şiddet ve gerçekçilik unsurlarının öne çıktığı bir yönetmen. Burada da aynı damardan yürümüş. Gerçek bir Tayland hapishanesinde, gerçek mahkumlarla çekilmiş Şafaktan Önce (A Prayer Before Dawn) hem ele aldığı dünya hem de karakterin yolculuğu açısından çok çarpıcı, görsel tarafı çok güçlü bir yapım. Özellikle Peaky Blinders ve Black Mirror’ın “Hang the DJ” bölümleriyle tanıdığımız genç aktör Joe Cole da fiziksel olarak role belli ki sağlam hazırlanmış, çevresindeki gerçek mahkumlarla iletişimi olasılıkla karakterinin adaptasyon sürecini de beslemiş ve dolayısıyla hatırda kalacak bir performans vermiş.
Billy Moore’un cezaevi dövüşlerindeki kariyeri, orada kurduğu ilişkiler, gitgide parmaklıklar ardındaki hayatını dışardakinden daha dolu, manalı hale getiriyor. Bir amaç buluyor Moore. Dışarda onu bekleyen, bu cehennemdekinden daha cazip bir yaşam olmadığını fark ediyor. Öyle ki gitmek ve kalmak arasında bir karar vermek imkansızlaşıyor karakter için. Ait olduğu, önemli olduğu bir dünya var mı dışarda, bunu cevaplayamaz hale geliyor. Şafaktan Önce’nin en güçlü dramatik çatışması da burada saklı. Dibe vurmuş bir insanın hayatta kalmak için her şeyi yapabileceğini idrak etmesi ve gitgide bunu benimsemesi, dipteyken kendini yuvasında hissetmesi, bu şekilde iyileşebilmesi... İyi bir sinema malzemesi sunan, zor bir hayat öyküsü.
Karakterin kabusuna bizi ortak edebilen, sert ve çarpıcı bir film karşımızdaki. Fakat bir noktadan sonra tekrar hissi yaşattığını, yer yer klişelerin tuzağından kaçamadığını belirtmek lazım. Dünya vizyonunda pek öne çıkamamış, yeterince ses getirememiş olması belki biraz bu sebeplerden. Daha ziyade senaryo sıkıntıları bunlar. Fransız yönetmen Jean-Stéphane Sauvier ise tüm doğru şartlar bir araya geldiğinde yeri yerinden oynatacak bir film yapma potansiyelini bir kez daha gösteriyor.
Twitter: aliercivan