Herhangi bir konu sanatsal anlamda sayısız farklı şekilde işlenebilir. Tabii ki sinemada da böyledir. "Mandalinalar"da da savaş, savaşın anlamsızlığı, filler altında ezilen, neden ezildiklerini de tam olarak bilmeyen çimenler, ve bunlarla birlikte hoşgörü, dürüstlük, cesaret gibi pek çok konu, son derece beğendiğim bir 'fikir' üzerine inşa ediliyor. Bu fikrin belki de en büyük başarısı, filmin karakterleri ve mekanlarını minimum düzeyde tutarak bu derece maksimum anlatımı yakalayabilmesi. Süresi de kısa olan film çok doğal başlıyor ve ilerliyor, karakterler de seyircinin göz aşinalığı olan aktörler tarafından canlandırılmadığından inandırıcılık daha da artıyor haliyle. Sade, gösterişsiz bir senaryo, ancak rahatsız etmeden yedirilmiş sağlam, beylik cümleler de var. Oscar dahil pek çok platformda adaylığı veya ödülü bulunan, pek de bilinmeyen Gürcistan ve Estonya sinemasının zannediyorum son dönem en önemli örneği. Birden ivme kazanan ve yükselen final sahnesi, filmi aslında 30 saniyede özetliyor. İzlenmesi şart.