Senaryosunu, yönetmen koltuğunda oturan Stephen Chbosky'nin, R. J. Palacio'nun aynı isimli romanından (2012) uyarlayarak Jack Thorne ve Steven Conrad ile birlikte yazdığı “Wonder”, izleyicisine "duygusal" anlar ve hatta kimi sahnelerde "göz yaşı seli" yaşatan bir aile draması...
O nedenle de filme verilen yüksek puanlar kimseyi hemen yanıltmasın...
Karşımızdaki kesinlikle bir David Lynch klasiği olan "The Elephant Man" (1980) değil...
Gelin lafı daha fazla uzatmadan doğrudan konuya girelim...
Doğduğu günden bu yana 27 ameliyat geçirmiş olan 10 yaşındaki August "Auggie" Pullman (Jacob Tremblay), annesi Isabel (Julia Roberts), babası Nate (Owen Wilson) ve ablası Olivia "Via" (Izabela Vidovic) ile beraber yaşamakta olup ilk okul eğitimini bizzat kendisi vermiş olan annesi ile babası an itibarıyla, onun orta okul eğitimi üzerinde tartışmaktadırlar...
Nate, oğlu da istemediği için "Auggie okula gitmesin" derken Isabel, "Ne zamana kadar saklanacak?" diye sormaktadır kocasına...
Ancak önce Bay Tushman'ın (Mandy Patinkin) müdürlüğünü yaptığı Beecher ilk okulunun beşinci sınıfında okuyarak mezun olması gerekmektedir...
Bir ön ısınma olsun diye Tushman Auggie'yi, okul açılmadan diğer öğrencilerden Jack Will (Noah Jupe), Julian Albans (Bryce Gheisar) ve Charlotte (Elle McKinnon) ile tanıştırarak onlardan, Auggie'ye bir okul turu yaptırmalarını ister...
Ve okulun ilk gününde, diğer öğrencilerin şaşkın ve tedirgin bakışları arasında Bay Browne'ın (Daveed Diggs) sınıfına girilir hep birlikte...
Herkesçe bilinen bir okul klasiği olarak da Auggie dahil herkes kendini tanıtır sırayla...
Ertesi gün kafeteryada, herkesin gözleri önünde zaten ilk günden beri gözünün hiç tutmadığı Julian'ın son derece tatsız olan hakaretlerine maruz kalır...
Aynı gün sırada, öğretmenlerden Bayan Petosa'nın (Ali Liebert) Newton'ın ilk hareket yasasını anlattığı ve Auggie'nin zekasının net bir yansıması olarak yıldızının, pırıl pırıl parlayacağı fen dersi vardır...
Okuldan, kendisini almaya gelen annesi ile ayrılan ve eve vardıklarında da fazlasıyla üzgün olduğu her halinden belli olan Auggie'nin ilk işi, Julian'ın dalga geçtiği ensesindeki saç örgüsünü kesmek olur...
Neyse...
Tam bu noktada, Auggie hususuna küçük bir virgül atıyoruz şimdilik...
Zira sıradaki konu, ebeveynlerinin "tüm ilgi ve şefkatlerini" kardeşine gösterdiklerini düşünen evin büyük çocuğu Via hakkındadır...
O da her nasıla öğrencisi olduğu lisenin ilk gününde, ana okulundan beri en yakın arkadaşı olarak bildiği Miranda (Danielle Rose Russell) tarafından satılmış olduğunu fark ederek afallar...
Derken kayıt yaptıracağı tiyatro kulübünün önünde, ilerleyen günlerde romantik bir birliktelikleri de olacak olan Justin Hollander (Nadji Jeter) adındaki bir delikanlı ile tanışır...
Hep çocuk kitabı çizeri olup resim dersi vermek isteyen Isabel ise, Auggie'in aileye katılması ile tek bir dersi kalmasına rağmen mastırını dahi yarım bırakarak hayatını oğluna adamış bir ev hanımıdır yıllardır...
Bu arada Auggie ve tüm sınıf, yakınındaki sandalyede oturan Jack Will'e kopya verdiği Bayan Petosa'nın (Amerikan eğitim sisteminin temellerinden olan ve "pop quiz" olarak bilinen) baskın sınavındadır...
Ki bu da aslında, iki çocuğun dostluklarının başlangıcıymış gibi görünse de "ilk aşamada" pek uzun sürmez...
Ömrü Auggie'in, Jack ile Julian'ın aralarındaki kendisini ziyadesiyle kıran tatsız bir konuşmaya tanık olacağı Cadılar Bayramına kadardır...
Toparlayacak olursak ortada, birbirinden mutsuz iki çocuk ve onlara ellerinden geldiğince destek olmak için çırpınan bir anne ile babanın çabaları mevcuttur...
Henüz dakika 46...
Geride, Jack Will ile Miranda'nın hikayelerine de yer verilen sürprizlerle dolu 67 dakikalık bir bölüm daha sizleri bekliyor...
Bugüne kadar fırsat bulup da izleyememiş olanlara, "çok büyük beklentilere girmeden" izlemelerini önerebiliriz bir kova dolusu "patlamış mısır" kıvamındaki bu filmi...
Keyifli seyirler,