Hesabım
    Frankenstein
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Frankenstein

    Frankenstein ilk kez gerçek bir canavar!

    Yazar: Su Bahadır

    Korku sineması kendi içinde ne kadar dallara ayrılırsa ayrılsın, kimi kült karakterler her zaman için vazgeçilmez olmuştur. Kana susamış vampir Drakula ya da yüzyıllık uykusundan lanetli bir biçimde uyanan eski Mısır firavunu-yeni mumya karakterler her zaman için baş tacıdır, ölülerin parçalarından yeni bir yaşama uyanan şiddet yanlısı canavar Frankenstein da bunlardan biri olarak korku sinemasına adını altın harflerle yazdırmıştır.

    Mary Shelley'in ünlü romanı sayısız defa beyazperdeye ve televizyon ekranlarına uyarlandı. Son 2 yıl içinde dahi 3 farklı Frankenstein filmi seyircilerle buluştu. 1931 yapımı Frankenstein'ın kalplerimizde her zaman ayrı bir yeri olacak olsa da, yeni canavarların çağı da başlamış durumda. Candyman'in sevilen yönetmeni

    Bernard Rose imzalı yapım bu yeni çağa ayak uyduruyor ve karşımıza romandaki gibi naftalin kokulu ve tekinsiz Londra yerine hareketli ve modern bir Los Angeles çıkarıyor. İkisi de bilimadamı olan evli çift yeni bir insan yaratmak için kolları sıvıyor ve embriyolar, kadavralar derken ortaya mükkemmelikten oldukça uzak olan ancak en azından nefes alan bir yarı-insan çıkarıyorlar. Ancak hikayenin can alıcı noktası olan terk edilme travması için elbette ki öncelikle canavarımızın ölü sanılıp çöpe terk edilmesi gerekiyor. Kendini kaotik ve korkutucu bir dünyanın ortasında buluveren genç Frankenstein, görünüşüyle zekası arasında büyük bir fark olan, yaptığı eylemlerin sonuçlarını anlamaktan çok uzak bir karakterle seyirci karşısına çıkıyor. Bunda günümüz toplumunun duyarsızlık ve şiddet eğilimi de büyük rol oynuyor.

    Filmin oyuncu kadrosu pek çok başarılı ismi barındırıyor. Altın Küre adaylığı bulunan İtalyan oyuncu Danny Huston canavarımızın yaratıcısı doktor Viktor Frankenstein rolünde başarılı bir bilim insanı-alfa erkeği portresi çizerken Matrix'in Trinity'si Carrie-Anne Moss da doktorun kendisi gibi bilim insanı olan eşi Mary rolünü üstleniyor. Filmin karışık hisler beslediğimiz genç canavarını ise Xavier Samuel üstleniyor. Tony Todd'un evsiz adam performansı ve Moss'un bir kadın, bir bilim adamı ve bir eş olarak içinde yaşadığı çatışmaların yansıması kesinlikle oldukça etkileyici.

    Filmin ses efektleri ve Halli Cauthery tarafından bestelenen müziklerine de diyecek laf yok, filmin duyguları harekete geçirmekte belki de en etkili olan yanı bu. Filmin temiz çekimleri, bol kanlı sahnelerde bile ilginç bir şekilde estetik bakış açısını koruyabilmesi ve şehrin başarılı panorama görüntüleri filmi görsel bir şölen kılmasa da başarılı bir bakış ortaya koyuyor.

    Xavier Samuel'in canlandırdığı genç ve modern canavara gelecek olursak, pek çok kişiyi hayal kırıklığına uğrattığını söyleyebiliriz. Yapılan onca uyarlamanın ardından artık akıllı ve toplumsal değerleri öğrenebilen bir Frankenstein bekleyenler, alışılmış çocuk zekasına sahip, eylemlerini salt dürtüyle ortaya koyan, klasik bir tip canavarla karşı karşıya kalıyor. Yani uyarlamanın modern zamanda geçiyor olması ve afişte görünen desenli tişörtler, kirli Converse ayakkabılar canavarımızın da modernleştiğini göstermiyor. Aslına bakılırsa film bunun tam aksini işaret ediyor, modern zamanlar geldiğinde toplum canavarı kabullenmek için daha hazır olmuyor, tam aksi onu dışlamak ve yok etmek için çok daha istekli bir hal alıyor, modern zamanların acımasızlığı eski Londra'nın korkusundan çok daha şiddetli oluyor.

    Filmin yönetmeni Rose her ne kadar insan duygularını ön plana almaya çalışmış olsa da, ne doktor Frankenstein'ın amaçlarını tam olarak anlayabiliyoruz, ne de genç canavara karşı bir sempati duyabiliyoruz, ama bu tam olarak filmin dayanak noktası. Küçük bir kızı suya iten ya da şiddeti hem yaşayıp hem yaşatan "modern" Frankenstein, pek de sevilesi bir karakter değil. Sebep-sonuç bağlantıları olmayan dürtüsel canavar ve kurallarına göre yaşayan, kabul edilebilir normlarının dışını kabul etmek istemeyen katı toplum, romanda işlenen id ego ile süper ego çatışmasının aslında en net olarak ortaya konduğu uyarlamalardan biri olarak dikkat çekiyor.

    Avustralya aksanı olan genç bir Frankenstein'ı literatürümüze katan filmde, yapılan tüm uyarlamalar arasında canavara acımadan, sempati beslemeden belki de ilk defa gerçek "canavar" yüzünü görüyoruz.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top