Aşk bu; şakalaşmaya gelmez!
Yazar: Duygu KocabaylıoğluTelevizyon serilerine ve nerd jargonuna meraklı olanların kültleşen dizi The Big Bang Theory’den Howard Wolowitz karakteri olarak tanıdıkları oyuncu Simon Helberg’in ilk senaristlik ve yönetmenlik deneyimi olan, We'll Never Have Paris, Aşk Vizesi adıyla vizyondaki yerini alıyor.
Helberg’in ifade ettiği üzere “maalesef yaşanmış olaylardan” esinlenen film, 10 yılı doldurmuş beraberliklerinde evliliğe yürüyen bir çiftin geçirdiği ‘yol kazasını’ esprili bir dille beyazperdeye taşıma amacında. Filmin ortak yönetmeni olan Jocelyn Towne bu ilişkinin dişini kanadını temsil ediyor. Filmde Heblerg kendisini oynasa da 2007’den bu yana evli olduğu Towne’yen karakteri Devon’ı yine dizilerden aşinası olduğumuz bir isim, Melanie Lynskey canlandırıyor.
Helberg ve Lynskey ikilisi özellikle filmin başlangıcı olan ve birbirine alışmış/kanıksamış çift kalıbını karşılıklı iyi oynamışlar. Lynskey karakterini olabilecek en tutkusuz, en sıradan kadın olarak canlandırıyor. Simon Helberg ise 10 yıl sonra başka bir kadının kendisinden etkilenebileceğini fark ettiği anda devrelerine su kaçan robotlara dönüşüp, her erkek gibi saçmalama hakkını kullanıyor. Olay örgüsünün bu noktasında Kelsey karakteri ile karşımıza çıkan Maggie Grace, kendisinden beklenen aptal sarışın rolünü rahat sırtlıyor. Devon ve Quinn’dense, Kelsey ve Quinn ikilisi nedense bir tık daha inandırıcı. Velhasıl Kelsey’nin kendisine duyduğu ilgiyi kafa karışıklığı olarak ‘yorumlayan’ Quinn, yılların ilişkisi Devon’u kaybetmek üzere olduğunu fark edince de kırmızı alarmı çakıyor!
Askıya alınan her post-modern ilişkide karşımıza çıkan “Bana biraz zaman/alan tanı; kendimi, ne istediğimi keşfetmek istiyorum, üstüme gelme” sorunsalını ikinci yarısında iyice yaşatan öykü, Devon’un da hayatına yeni bir keşif sokarak erkek cephesine karşı silahlanmasına olanak tanıyor. Bu anlamda dramatik çatısı düzgün kurulmuş olsa da anlatım dilindeki bazı durağanlıklardan ve Lynskey’in hissedilir yorgun performansından dolayı hikaye dinamizmini kaybediyor. Hayatının aşkını cebinde yüzükle Paris’e kadar kovalayan Quinn’in hedefine ulaşıp ulaşmayacağını, bunca aksiliğin akabinde Devon’dan hala geçer vize alıp alamayacağını zihnimizde fazla soru işareti olmadan takip ediyoruz. Evet, kelimenin gerçek anlamıyla Helberg’in kamerası aslında bize olan biteni göstermek için orada. Adam bir hata yapmış zamanında; belli ki telafi de etmiş, ama şimdi filmini seyreden herkes de bu sürece gülümseyerek şahitlik etsin istiyor.
Uzun lafın kısası işin içinde cinsellik de olsa da bel altı esprileri dozunda tutulan, özellikle uzun yıllara yayılmış beraberlikler yaşayan ve monotonlaşan çiftleri düşünmeye sevk edecek bir yapım var karşımızda. Dizilerden aşinası olduğunuz simalarla yabancılık çekmeyeceğiniz 95 dakikalık bir seyirlik...