Hesabım
    Bir Varmış Bir Yokmuş
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    Bir Varmış Bir Yokmuş

    Hayat dediğin masal anlatmaktan ibaret değil mi?

    Yazar: Duygu Kocabaylıoğlu

    İlk iki filmi Başka Dilde Aşk ve Atlıkarınca ile hafızalarımızda toplumsal meselelerin kovanına çomak sokan sinemacı olarak yer eden İlksen Başarır, vizyona giren dördüncü uzun metrajlı filmi Bir Varmış Bir Yokmuş ile bu sefer kulvarında ufak bir sapma yapıyor. 30’lu yaşlarındaki iki yetişkinin ‘ilişki hikayesini’ beyazperdeye taşıyan film, aşkın bizatihi kendisine odaklanmayı tercih eden bir örgüye sahip.

    Hikâyeleriyle filmin bel kemiğini oluşturan Ozan ve Nehir karakterleri, 1980’li yıllarda doğan ve şimdi 30-35 yaş yelpazesini süren kitleye oldukça tanıdık gelecektir. İlişki terazisinin bir kefesinde içindeki çocuğu öldürmemiş, halen çılgınlıklara gebe, anaokulu öğretmeni güzel bir kadın yer alırken, diğer kefede ise çekici, ele avuca sığmaz ve bir o kadar da serseri bir müzik adamı yer alıyor. Özgürlüğüne bencillik boyutunda düşkün olan Ozan, Nehir’in hayatına sıradan bir yatak ilişkisi olarak giriyor; kendisine çektiği sınırları her daim Nehir’e belli ediyor ama gel gör ki beraberlikleri güzel anları paylaşmaktan ‘sevgililik müessesine’ bir türlü evrilemiyor. Görsel olarak da çok yakıştığını düşündüğümüz çiftimizin ilişkilerine bir türlü isim koyamaması da filmin öyküsünün ana düğümünü oluşturuyor.

    Düğümü çözmeyi erkek karakterin sırtına yükleyen senaryo ilişkinin ve doğal olarak filmin akışını, Ozan’ın ‘katharsis’ine endeksliyor.  Kurgunun bu yapısı seyircisinin tüm filmi kafasında bir soru işareti ile izlemesine neden oluyor: “Bu adamın nesi var?” İlksen Başarır ve Mert Fırat’ın nihai hedefi bizi bu soruyla meşgul etmek olsa da, karaktere yüklenen dipsiz bencillik tavrı, Ozan’ın tam bir antikahramana dönüşmesine neden oluyor. İster istemez gözümüz de gönlümüz de ilişkide yıpranan taraf olarak gördüğümüz Nehir’e kayıyor. Bu anlamda filmi izleyen kadın seyircilerin kiminle özdeşleşme yakalayacağı ortada!  

    Sürekli bir çatışma halinde seyrettiğimiz ikilide Mert Fırat filmin başından sonuna kadar karakter tutarlılığını çok iyi koruyarak, Ozan’ı perdeye gerçeğe en yakın haliyle yansıtmayı beceriyor. Üstelik serseri rock solisti ceketini de fiziksel açıdan iyi taşıyor. Sadece sevilmek ve saygı görmek isteyen Nehir’e hayat veren Melisa Sözen ise Sezar’ın hakkı Sezar’a çok iyi ağlıyor; diğer bir deyişle duygusal travmaların zirve yaptığı sahnelerin altından kalkmasını biliyor.

    Filmin kısmen rüya sahneleri de diyebileceğimiz ara geçişlerindeki görüntüler, filmin masalsı formatı ile uyum içerisinde ilerliyor.  Diğer yandan filmde Ozan’ın grubunun adı olan Vah Belinda, dekorların arasına serpiştirilen sarı baret, gaz maskesi gibi göndermeler seyirciye tatlı tatlı göz kırpıyor.

    Bir Varmış Bir Yokmuş bir aşk filmi olduğu kadar, aynı zamanda müziğin de başrole oturduğu bir yapım. Filmin akışıyla ile oldukça uyumlu olan soundtrack düzenlemesi Bubituzak müzik grubunun imzasını taşıyor. ‘Bilenin bildiği’ gruplardan olan Bubituzak kulak pası silen melodilere imza atarken, Mert Fırat’ın sesinin de ne kadar eğitimli olduğunu Müslüm Gürses’ten yorumladığı Nilüfer şarkısıyla bir kez daha öğrenmiş oluyoruz.

    Uzun lafın kısası her birimizin ömrümüzde bir defa içine düştüğü ilişki çıkmazlarından birini, hesaplaşma samimiyetiyle karşımıza getiren film, gözümüzde çok büyüttüğümüz beraberliklerin karşılıklı masallar anlatmaktan ibaret olduğunu vurguluyor. Kurbağayı öpüp öpmemek de size kalmış…

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top