Hesabım
    February
    Ortalama puan
    2,5
    5 Puanlama
    February hakkında görüşlerin ?

    1 Kullanıcı eleştirisi

    5
    0 Eleştiri
    4
    0 Eleştiri
    3
    1 Eleştiri
    2
    0 Eleştiri
    1
    0 Eleştiri
    0
    0 Eleştiri
    Sırala
    En yararlı eleştiriler En yeniler En çok eleştiri yazmış üyeler En çok takip edilen üyeler
    Turgay Buğdacigil
    Turgay Buğdacigil

    Takipçi 2.066 değerlendirmeler Takip Et!

    3,0
    3 Mayıs 2021 tarihinde eklendi
    “The Blackcoat's Daughter / February”, hikâyesini de yazan “favori” yönetmenlerimizden Oz Perkins’in ilk uzun metrajlı sinema filmi…

    Ancak, başı – sonu belli, her şeyin “kabak” gibi ortada olduğu, insanı yormadan akıp giden filmlerden hoşlananlardansanız, “February” den ve hatta mümkünse Oz Perkins’in sinemasından kesinlikle uzak durmalısınız…

    Yoksa emin olun, ocakta altı açık unutulmuş çaydanlık misali, önce fokur fokur fokurdayacak ve sonra da su bittiğinde dip tutup yanacaksınız…

    Aslında Perkins’in insanı “ters köşe” yaparak şaşkına çeviren “sıra dışı” tarzına ilişkin ipuçlarına, onun “I Am the Pretty Thing That Lives in the House” (2016) ve “Gretel & Hansel” (2020) filmleri için yazdığımız yorumlarda ayrıntılı bir biçimde değinmiştik…

    Gelin şimdi de bu “debut” (ilk film) için bir şeyler karalayalım…

    Ve görelim bakalım, bu kez ne tür şeyler keşfedeceğiz…

    Hikâye, her yerin bembeyaz karlar altında olduğu bir “Şubat / February” günü, kurgusal (fictional) The Bramford kasabasındaki bir Katolik okulunda başlar…

    Ki, söz konusu olan o “The Bramford”, aynı zamanda “Rosemary's Baby” (1968) filminde, Rosemary (Mia Farrow) ve Guy (John Cassavetes) çiftinin yaşadıkları apartmanın da adıdır…

    Yani Perkins’in ilk ciddi selamı, doğrudan usta yönetmen Polanski’ye…

    Bir de “spoiler” olmasın diye nerede ve nasıl olduğuna dair bilgi veremeyeceğimiz, “kutsal su” kullanılarak yapılan (ve tabii sadece başarısız bir girişim olarak kalan) bir “şeytan çıkartma” ayini sahnesi var ki, tam da Perkins’in sinema diline yakışır cinsten…

    Zira o, filmlerinde din sömürüsüne hiç yeltenmiyor…

    Zaten, tıbben kontrol altına alınması geren bir akıl hastalığı vakasını, cin yahut da şeytan çarpması olarak niteleyerek farklı yöntemlerle tedavi etmeye kalkışmak, “aydınlanma” öncesindeki karanlık orta çağda kalmış olan eski bir gelenek değil midir?

    Bu yüzden de Perkins, o sulara hiç girmiyor ve (bizim de gülerek izlediğimiz) “Kutsal Damacana” türünde filmler de çekmiyor…

    Film, Emma Roberts (1991, Kiernan Shipka (1999) ve Lucy Boynton’un (1994) başarıyla canlandırdıkları Joan, Kat ve Rose karakterleri üzerinden kurgulanmış…

    Oyuncuların doğum tarihlerini, “çokbilmişlik” olsun diye paylaşmadık… Filmi izlemeye karar verdiğinizde, aklınızda bulunsun istedik, o kadar…

    Çünkü asıl “sürpriz”, tam da burada…

    Yeter ki, biraz dikkatlice izleyin…

    İnanın, yeri geldiğinde, “Vay anasını be” deyip kulaklarımızı çınlatacaksınız…

    Düşük bütçesine karşın, konuya yakışan bir karanlık ve klostrofobik atmosfere de imza atmış olan, teknik kadronun yapısına da şöyle bir göz attığımızda; Perkins’in daha sonra “I Am the Pretty Thing That Lives in the House” (2016) filminde de iş birliği yaptığı, görüntü yönetmeni Julie Kirkwood, editör Brian Ufberg, casting direktörü Eyde Belasco ve prodüksiyon tasarımcısı Shane Boucher ile birlikte çalıştığını görüyoruz…

    Elbette filmin müzikleri yine küçük birader Elvis Perkins’den gelmiş…

    Çekimlerinin yapıldığı Kanada’daki Toronto Uluslararası Film Festivali (TIFF) aracılığı ile prömiyeri yapılarak izleyici ile buluşturulan ve eleştirmenlerden olumlu geri dönüşler de alan bu filmin, “sinefilleri” fazlasıyla mutlu edeceğini düşünüyoruz…

    Belki, yine klasik bir laf olacak ama diğer yorumlarımızda olduğu gibi “spoiler vermeden” yazılmayanları yazmaya, anlatılmayanları anlatmaya, söylenilmeyenleri söylemeye çalıştığımız bu son derece özgün satırlar, filme ilişkin aydınlatıcı tespitler toplamımız olsun…

    Sonuç olarak, kendi değerlendirme sistemimiz içinde puan olarak 3 verdiğimiz bu film için önerimiz de, olumsuz yorum ve puanlara aldırmadan, “bir şans da siz verin” şeklinde olacak…

    Keyifli seyirler,
    Daha Fazlasını Göster
    • En son Beyazperde eleştirileri
    • En İyi Filmler
    • Basın Puanlarına Göre En İyi Filmler
    Back to Top