Hesabım
    Dokuzuncu Hayat
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    1,5
    Kötü
    Dokuzuncu Hayat

    Aja, macera arıyor...

    Yazar: Fırat Ataç

    Liz Jensen'in 2004 tarihli romanı The 9th Life of Louis Drax, uzun bir süre Anthony Minghella'nın sıradaki projesi' olarak anılmıştı. Yönetmenin 2008'deki zamansız ölümünden sonra babasının yarım kalan senaryosunu oyuncu oğul Max Minghella devraldı. Filmin yönetmeni Alexandre Aja ile Horns'ta birlikte çalışan Minghella, iletişimden memnun kalmış olacak ki bir nevi 'baba vasiyetini' Aja'nın ellerine teslim ediyor.

    Peki baba-oğul ilişkisinin önemli yer kapladığı, oğul Minghella'nın 'tutku projesi' olmasının nedenlerini görmemek için at gözlüğü takmamız gereken  Louis Drax için Aja doğru isim mi? Filmi görmeden önce cevabı 'hiç sanmıyorum' olan bu sorunun şimdiki cevabı ise 'hayır, değil.'

    Kendisinden bahsederken hala 'High Tension ne kadar da iyiydi' cümlesine muhtaç olduğumuz Alexandre Aja, kariyerine 'Fransız Yeni Korku Dalgası'nın yaratıcılarından olarak başlayıp, vasat/vasat üstü Hollywood yeniden çevrimleriyle memurluğa adım atmıştı. Pek de uzun olmayan bir süre zarfı içerisinde kendi için üçüncü döneme geçen yönetmen, şimdilerde roman uyarlarken zıpırlık yapma peşinde. Karanlık hikayelerle fantastiğin buluştuğu yeni Aja dünyasının, nafile bir çabadan öteye gidemeyeceğini görmek için müneccim olmaya gerek yok.

    Doğduğundan beri sürekli olarak kazalardan müzdarip olan Louis Drax, tam bir bela mıknatısı. Kimisi ölümle burun buruna geldiği kimisinde ise daha ucuz atlattığı kazaların en büyüğünü, kendi deyimiyle 'bütün kazalara son verecek olan kazayı' dokuzuncu doğum gününde yaşıyor. Ebeveynleri ile gittiği piknikte uçurumdan düşerek buz gibi sulara çakılan Louis'i hastahanede yatacağı günler bekliyor. Öldü sanılıp morgda dirilince 'vakaya ilgi' kontenjanından tedavisini üstlenen pediatrik koma uzmanı Dr. Pascal'ın sorumluluğuna geçen Louis, çözülmesi gereken bir gizemin de parçası artık. Bizzat kendisinin ağzından komada yaşananlar, geriye dönüşler, polis soruşturması ve tedavi sürecinde olup bitenlerden oluşan 'Louis'in hikayesi' amiyane tabirle tam bir karambol.

    Aynı ana fikir/olay/kişi ya da mekan üzerinde birleşmeye çalışan antoloji filmlerini hatırlatan The 9th Life of Louis Drax, doğaüstü gizem, romantik drama ve aile filmi arasında gidip gelirken bu türlerden hiç birinin hakkını veremiyor. Ana karakter olan çocuk üzerinden sürreal ve gerçek arasındaki bağı kaybettiğimiz sayısız iyi örneğe nazaran olabildiğine amatörce bir iş karşımızdaki. Her anında merak ettiğimiz gerçekliğe bir adım daha yaklaşmamıza rağmen bu süreci ısrarla uzatan, içine kattığı yan etkileri inandırıcı kılamayan bir film...

    Süpriz bozan olmaması için açmak istemediğim ebeveynlerin kişilikleri meselesi filmin sonunda olacakları açık etmekten de öte, bağırıyor. Anne ile doktor arasındaki romantik tansiyonun kullanışlı olduğu söylenebilir ancak etkiyi arttırması için doktorun kişiliğe sahip olması gerektiği aşikar. Çocuk dışındaki bu üç yapboz parçası, dış ses ve kurgu seçimlerinin kurbanı oluyorlar. İşin içine katılan psişik kulvar finale giden yolda bir süs bitkisi gibi göründüğünden, filmin yoğun bakım odası dışındaki anlarına sarılmak durumunda kalıyoruz. Takdir edersiniz ki fantastiğin yerle yeksan olduğu an tam da bu noktada başlıyor.

    Aslında ne yapılacağına karar verilmiş ve Aja, tür kırmasının da kırmasını yapmaya çalışmamış olsa eli yüzü düzgün bir gizem filmi izleyebilirdik. Gerekli olan sarışın -muhtemel- femme fatale'imiz de dedektifler de çözülmeyi bekleyen 'cinayet teşebbüsü mü kaza mı?' sorusu da hikayenin elindeki güçlü kartlar. Mesele bu kartları oynamakta geç kalan hatta joker olarak gördüğü yeşil deniz canavarını masaya atanlarda. Unutulan şu ki oyun çoktan bitti!

    firat_atac@hotmail.com

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top