Geçen hafta Pek Yakında'yı izlemekten, üstüne düşünmekten sonra yazdığım yazıdan daha doğrusu yazı yazmaktan aldığım keyif o kadar büyüktü ki, bu keyfi sürekli yaşayabilmek için bu Pazar akşamı sinemaya gitmeceleri gelenekselleştirmeye karar verdim. Yine bir pazar akşamı evden çıktım akşam yemeğimi sinemadan hemen önce hamburgerledim (ki bunu gelenekselleştirmesem daha iyi olacak) sonra başladım filmi izlemeye.
Bu haftaki hedefim Birleşen Gönüller. Beğendim. Çok hem de. Unutmadan yazmalıyım.
Filme bu gelenekselleştirme sevdasından sebep "bu haftaya ne izlesem" gugıllamasıyla rastladım. İlk dikkatimi çeken 1940 yıllar ve İkinci Dünya Savaşı yılları sembolleri içeren afişiydi. Malum sebepten ötürü ilgim hat safhada bu yıllara. Hemen daldım "tıreylırına". Hoşuma gitti. Peşinden gittim.
Filmin konusunu okuyunca konunun, yani neyi aramam gerektiğinin yanı sıra bir detay daha gözüme çarptı. Yurtdışında kurulmaya çalışılan bir okul hikayesi bu film.
Ülkenin siyasi durumu belli. Yapılan yorumlar, okulu da filmi de yapan gruptan ötürü şaibeli. Bir grup filmi yerden yere vuruyor. Diğer grup aynı anda bir sürü hesap açıp filmi öven yazılar yazıyor. Ben her şeyden öte, iki tarafa da eşit mesafede, hoşumun peşindeyim.
İsimle başlayayım. Birleşen gönüller. Basit bir isim görünürde. Ama bir o kadar uygun filme. Gönül Birleşmesi. Ne kadar kolay söylemesi ama ne kadar zahmetli. Gönülde bir olmak. Birleşmek. İşteş çatı. Bir olmak, karşılıklı. Aynı zamanda hemen değil zaman!la birleşmek! Umutla bekleyerek. Fark etmeden yollar kadar uzun mu, bir kelebek! ömrü kadar kısa mı.
İsimle başladım isimlerle devam edeyim. Filmin etrafında döndüğü, iki farklı zamanda geçen iki hikayenin de içinde bulunan kısacası filmdeki en önemli karakterin adı CENNET. Bir Cennet sevdası bu film. Cennet kimi zaman aşık olunan bir kadın, kimi zaman Türkiye sembolü en çok da Yüce Allah'ın insana ödülü. Her şey cennete kavuşmak uğruna filmde. Filmin ana fikri bence bu.
Cennet'inden yıllar önce ayrılan ve yıllardır onu bekleyen karakter'in ismi NİYAZ. Fikret Hakan'ın oyunculuğu muazzam. Ama asıl dikkatimi çeken unsur başka Niyaz karakterinde. Dedim ya Cennet kimi zaman Türkiye sembolü diye. Cennet'inden yani Türkiye'sinden ayrı olan ve filmi yapan grup için oldukça önem teşkil eden birine ince bir selam verilmiş Niyaz karakteriyle. Beyaz saçları, bir sahnede Alman Nazi askerlerinden kaçarken – ki Nazi ve Asker sembollerine birazdan değineceğim -nehirden karşıya geçmesi, yani “suyun ötesinde” olması, film boyunca bekleyişinin gurbetin ve çektiği çilenin vurgulanması, birkaç defa köprü ile aynı karede verilmesi, bir saat! - saat=zaman- emaneti, ayrı kaldığı Cennet'ine bir okul ve o okulun düzenlediği gösteri ile kavuşması aklıma direk o kişiyi getirdi. Evet Niyaz karakteri kesinlikle Fethullah Gülen sembolü. Grubun Niyaz'ı, Niyaz'ın yıllardır ayrı kaldığı CENNET'ine kavuşması.
Filmin önemli karakterlerinden biri YUNUS. Yunus Kazakistan’a açılacak Türk okulundan sorumlu öğretmen. İsmini, filmdeki sembollerden (su çile kurtuluş) ötürü Yunus Peygamber’den aldığını düşünüyorum. İşi çok meşakkatli. Yeri geliyor ailesini ikinci plana atıyor. Çok sevdiği eşini yalnız bırakmak onu dinlememek zorunda kalıyor okul uğruna. Burada da eşi DİLEK’in Freud teorisine göre İD’i yani nefsi sembolize ettiği ortaya çıkıyor. “Dİ”lek “İD” ayrı bir çağrışım güzelliği.
Yukarda vurguladığım gibi karakterler ve isimleri özenle seçilmiş. Lojistik! ki bence bolluk bereket sembolü GANİ, Niyaz ile Cennet’in çocukları BEDEL, Her birinin bir anlamı var. Hepsi bir araya geliyor . Anlam “birleşince” çıkıyor.
Temalara gelelim.
Filmde ana tema aşk. Yunus'un aşkı Okul. Niyaz'ın aşkı Cennet. Aşk demek çok şey demek. Üç harften oluşur da, dünyaya sığmaz. O dünyalara sığmayan şey düşmeye görsün gönüle. Düşersin yollara. Bir Niyaz varsa ortada. Emek gerek. Tuğla tuğla örmek gerek. Yolları denizleri göze almak gerek. Ana arzumuz Cennet. Madem Cennet en büyük ödül. Öyleyse cennet için ölmek gerek.
Diğer önemli tema ise beklemek. Her karakter bir şeyleri bekliyor. Nafile bir bekleyiş değil anlatılan. Sabretmek sebat etmek. Yunus okulu bekliyor Dilek Yunus'u bekliyor, Gani babasından anlayış bekliyor, Niyaz Cennet'i Cennet Niyaz'ı bekliyor. ..
Semboller filme gayet güzel yerleştirilmiş. Yollar, tren, yağmur, asker, saat, nehir, Zümrüdüanka kuşu, kelebek, köprü ve bunlar gibi bir çok sembol konunun önüne geçmeden konuyu zenginleştiriyor ve metnin çok katmanlılığına önemli katkılarda bulunuyor. Gayet başarılı.
Gelelim filmde en çok dikkatimi çeken kısımlardan biri olan "göndermelere". Bildiğimiz gibi, hükümet ile Gülen hareketi arasında epeydir sular durulmuyor. Filmin ilk hikayesi olan ikinci dünya savaşındaki Nazi baskısı, bana göre sağlam bir gönderme içeriyor hükümet kanadına. Bir az önce bahsettiğim, Gülen'i sembolize eden Niyaz karakterinin de Nazi askerlerinden kaçarak nehirden yüzerek karşıya geçmesi, Gülen'in Okyanus Ötesindeki inzivası düşünüldüğünde, 28 Şubat dönemine bir gönderme olarak yorumlanabilir.
Ayrıca, Nazi askerleri tarafından hayvan vagonlarına doldurulup çalışma kampına götürülen insanların olduğu sahne, Stalin'in emriyle Sovyetler tarafından 1944 yılında aynı insanlık dışı yöntemle yurtlarından sürgün edilen Kırım Tatarları'na acı bir selam belki de.
Filmde hoşlanmadığım tek yön ise melodramik karakterler ve gereksiz ağdalı dil. Konu gereği böyle uygun görülmüş olsa da tamamen iyi ya da tamamen kötü karakterler ve gerçek dışı dil hoşuma çok uzakta.
Velhasıl kelam, çok katmanlı konusu, temalarının evrenselliği, sürükleyiciliği, görselliği ile son dönem Türk sinemasının en başarılı örneklerinden biri. Birleşen Gönüller. Gönüllerde birleşmek dileğiyle...