Müsamere tadında...
Yazar: Misafir KoltuğuTürk sinemasının en büyük sac ayaklarından biri olan Yeşilçam her ne kadar geleneğini günümüze kadar taşıyamamış olsa da , ülkemizdeki bazı örnekler bu akımın sakil örneklerini yaşatmaya devam ediyor. Artık her bir sinemaseverin zihnine kazınmış olan klişeler dostlar arasında geçen sohbetlerde birer espri konusu olsa da, görünen o ki bazıları bu akımı devam ettirmek için elinden geleni ardına koymuyor. Bunlardan bir tanesi de bu hafta ülke genelinde vizyona girmiş olan Şipşak Anadolu filmi.
İsmi ile müstesna bir şekilde akan hikayesi, olanı biteni yüzünüze patlayan kamera flaşı misali adeta atağa geçiyor. Karadeniz'in müstesna bir kasabasında geçen hikayemizde, filme de adını veren Şipşak Anadolu adlı fotoğraf dükkanının sahibi olan kahramanımız filmin temel taşı olarak karşımıza çıkıyor. Televizyon serilerinden hatırlayacağınız Gökçe Özyol'un canlandırdığı Şipşakçı, hatır işlerine dahi evet diyen, kendisini at üstünde, dağların tepesinde huysuz ihtiyarları fotoğraflarken bulan iyi niyetli bir adam. Bir de hayali var!
Yıllardır denediği ancak bir türlü başarıya ulaşamadığı üniversite sınavını kazanarak İstanbul'a gitmek, eğitim görmüş bir fotoğrafçı olmak... Hikayenin diğer ağır basan karakteri ise Camcı Halil. Yılların eskitemediği kadrolu komedi oyuncusu Cengiz Küçükayvaz'ın başarıyla altından kalktığı karakterimiz ise Şipşakçı'nın çocukluk arkadaşı. Ancak yıllar öncesinden başlayan bir husumet yüzünden araları bozuk olan ikili tahmin edeceğiniz gibi birbirlerine de düşman. Halil'in fantezi dünyası geniş, libidosu yüksek karısı, sinir bozucu genç terzimiz ile kasabanın en güzeli olarak lanse edilen eşi ve koltuk sevdalısı belediye başkanı ile dallanıp budaklanan, daha doğrusu bunu deneyen hikaye akışı bir süre sonra izleyicisine "dur" dedirtiyor.
Bir dakikayı dahi bulmayan sekansların arasında kendini bir oraya, bir buraya sürüklenmiş olarak bulunan izleyici ne kendini karakterlere yakın hissedebiliyor, ne de tek boyutlu bezden bebek olmaktan öteye gidemeyen kahramanların sakil espirileri ile bunaltıcı bir serüvene(!) adım atıyor. Şipşak Anadolu filminin en büyük sorunu ise neredeyse her bir öğenin ucuz bir müsamere örneğinden öteye gidememesi.
Sürekli tekrarlanan ve altı bomboş espiriler, karakterlere ısınmamızı hedefleyen ancak tam aksine izleyiciyi yabancılaştıran senaryo ve yönetmen Şenel Aldı'nın pek de parlak diyemeyeceğimiz oyuncu yönetimi ile bir süre sonra kendinizi sıradan bir Yeşilçam filmini izlerken buluyorsunuz. İşin üzücü yanı ise Şipşak Anadolu filmi yüzünüzü güldüren, içinizi ısıtan bir Yeşilçam örneği olmaya çalışırken, alabildiğine yapmacık, temelsiz, kendini tekrarlayan bir "potpuri"ye dönüşüyor. Bundan 50 küsür yıl öncesinden ezberlediğimiz Türk usulü formülleri hiç sektirmeden filmin her bir köşesine serpiştiren yönetmen Aldı, mutlu kasaba halkı, idealist başrol ve aklından çıkaramadığı eski dostu, olmadık bir anda karşısına çıkan güzel(liği tartışılır) bir genç kadın, hayalleri gerçekleştirmek için yapılan fedakarlıklar (kasabayı terk etmekten ibaret!) gibi kemikleşmiş "olmazsa olmazlar" sayesinde bunaltıcı bir seyir tecrübesi sunuyor izleyicisine.
Filmin olumlu tek yanı ise magazin dünyasında Cicişler olarak tanınan Esra ve Ceyda Kardeşler'in hikayenin sadece küçücük bir kısmını işgal etmesi. Gerisini siz hesaplayın...
Burçin Aygün
burcinaygun@gmail.com