Huylu huyundan vaz geçer mi?
Yazar: Duygu KocabaylıoğluYerli sinemamızın az ama öz film çeken sinemacılarından olan Ömer Vargı, 2003 yılında sinemamıza armağan ettiği İnşaat filminin devamı niteliğinde kurgulanmış İnşaat 2 ile seyircisi ile yeniden buluşuyor. 1999’da imza attığı ilk uzun metrajlı filmi Her Şey Çok Güzel Olacak ile dramatik komedi türünde aslında kendi zirvesini de yapmış olan Vargı, Kabadayı ve Anadolu Kartalları’nın ardından yine güvenli bulduğu limana geri dönüyor diyebiliriz.
Yerli komedi filmlerinin ardı arkası kesilmez devam furyasına kapılmışken, kafalarda soru işareti oluşturarak gelen ikinci “inşaat” filmi, ilk filmin öyküsünden, dramatik yapısından ve yüzde seksenini koruduğu oyuncu kadrosundan beslenerek ortaya konmuş bir yapıt. İlk filmde inşaat bahçesinden çıkan onlarca ceset sonucu elleri kelepçeli bıraktığımız Ali ve Sudi, hiç kimseyi öldürmemelerine rağmen cinayetlere yardım ve yataklık suçundan 10 sene hapis yatmışlardır. “Akıllanıp” çıktıktan sonra, herkesten uzak sessiz bir Ege koyuna demir attıklarını sanan ikilinin, deniz kıyısındaki huzurlu hayatı sandıkları kadar uzun ömürlü olmayacaktır… Zira Sudi’nin her seferinde isyan ettiği gibi onlar sanki bunun için doğmuştur!
Hikayesini yine tek mekan üzerine kuran Vargı, devam filminin adını İnşaat 2 koymuş olsa da, bu sefer öykünün trajikomikliğine ters bir hamle yaparak aslında seyircinin içini ferahlatan, zeytin ağaçlarıyla kaplı bir Ege koyunu önümüze getiriyor. Ama bu sessiz inzivaya rağmen beladan uzak durmak olası değil!
Devam filminin başrolleri hikaye düzlemine uygun olarak Emre Kınay ve Şevket Çoruh olarak korunurken, filmin gerçek zamanlı ilerleyen öyküsünde iki karakterin de özünü koruyarak kısmen değiştiklerini, özellikle Sudi’nin olgunlaştığını görmek mümkün. İlk filmde ikilinin saf ve vicdanlı yönü olan Sudi, 10 sene sonucunda artık boşuna yattığını, birilerinin maşası olduğunun ve hayatının elinden akıp bomboş gittiğinin farkındadır. Kendisine beladan başka bir şey getirmemiş olan geçmişini geride bırakmak isterken ikilinin, mantıklı ve bir tık daha zeki kanadını temsil eden Ali ise ‘olan olmuş, bizim de hayattaki kaderimiz buymuş’ bakışı ile bu sefer teslimiyetçi bir tutum sergiler.
Bu noktada her iki oyuncunun da kariyerlerinde 10 seneyi geride bıraktıklarını düşünürsek, özellikle Şevket Çoruh’un hakkını vermeli ve Sudi’ye birden çok boyut içeren bir gerçeklik kattığını söylemeliyiz.Çoruh, ne ilk filmdeki Sudi’nin ne de canlandırdığı başka karakterlerin tekrarına düşüyor. Bazı anlar oyunculuğu biraz debdebeli olsa da, Sudi karakterinin gerçekçiliği ve samimiyeti filmin en parlak ışığı oluyor. Sinema filmlerindense daha ziyade beyazcamda (ve tabii tiyatro sahnesinde) karşımıza çıkan Emre Kınay ise Ali’den çok uzaklaşmış, karakteri 10 sene önce hapishane bırakmış ve silmiş gibi. Ali’nin hem bugüne hem de geçmişine dair hisleri, hamleleri hayatın sillesine göre; sanki akışına bırakmış gibi… Senaryonun ve oyuncu kadrosunun diğer bileşenleri olan Bülent Kayabaş, ilk filmden tebessümle andığımız rahmetli Suna Pekuysal’ın yerini alırken, ‘derin devlet’ Şevket (Tuncay Beyazıt ), mafyanın iki saç ayağı olan Sedat (Şehsuvar Aktaş ) ve Celal (Emre Törün ) yerlerini bu öyküde de koruyan isimler olarak karşımıza çıkıyor. Ve 10 senede ne Ali ve Sudi’nin kaderlerinde ne de memleketin hal ve gidişatın da fazla bir değişikliğe yer olmadığını da vurguluyorlar.
Fakat Vargı, ilk filmde insan psikolojisinin ‘öldürme ve üstünü örtme’ dürtüsüne, artı ‘suça başkalarını ortak etme’ eğilimine daha fazla yer verirken, ikinci gömme harekatında yer altına saklananlar işin ‘insan’ boyutunu da geride bırakıyor. Geride bıraktığımız 10 senede kafamızın yanı sıra, toprak altına başka neleri gömdüğümüzü Vargı kronolojik bir döküm ile önümüze seriyor adeta.
Sonuç olarak, İnşaat 2 ilk filmin ‘ilkliğinin’ tadını tam olarak yakalayamasa da, yerli sinemamız açısından şans verilmesi tanınmaması bir yapım; ortalık pek çok gereksiz devam hamleleriyle doluyken en azından söyleyecek bir çift lafı var…