Başrol oyuncusu Esra İnal'ın hayatından esinlenilerek senaryolaştırılan 8 Saniye filmi, özellikle de şu dönemlerde, çoğu kadının yaşadığı derdi; başarıyla özetleme özelliğine sahip. Hal böyle olunca da 'başarılı bir iş' demek, gayet yerinde bir cümle olarak satırlara yazılabiliyor.
Olacakları önceden rüyasında görmesi, işittiği sesler ve genç yaşta yaptığı 'hatalı' evliliği Esra'nın hayatında dönüm noktası olarak yer alıyor. Her ne kadar bu seslerden, bu dünyadan kaçmaya çalışsa bile bir şeyler buna engel oluyor ve bu engel olan şeyler de aslında 'yaşam sevgisini' kazanmasını ve artık kendisini-kendine ait hissetmesini sağlıyor.
Birçok kadının bu durumu yaşadığında ettiği sitem ve isyan, bu filme yansımıyor. Esra'nın hiç bitmeyen umudu, sürekli kendini yenileyen fikirleri ve ilerleyen yaşamında hayatına iz veren rüyaları; etkileyici ve yerinde replikleriyle birleşince de tadına doyulmaz bir dram filmi ortaya çıkıyor. Fakat bu dram, ajitasyon ile ağlatmaya çalışan dramlara benzemeyen türden. Keza, yer yer eğlendirirken; yer yer ise hüzünlendirebiliyor. Yönetmen, seyirciyi avucunda oynatır gibi, istediği anda 'ağlatmak', istediği anda ise 'güldürmek' tekniğini kullanmak yerine; bu mimikleri kullanma alanını seyirciye teslim ediyor. Bu yüzden de hayranlıkla kendini izlettirebiliyor.
Ana fikir olarak belirlenen 'insan ömrünün süresi 8 saniyedir' cümlesi; gerek filmde, gerek ise film bitiminde seyircinin zihninin bir yerlerine kendini not ediyor.
Seyirci kendini Esra gibi hissedip, rüyalarına Don Miguel gibi bir yoldaş arıyor.
Daha önce komedi türlerinde izlediğimiz Ömer Faruk Sorak, Aşk Tesadüfleri Sever(2012/Aşk) ile farklı bir tür belirleyip, seyirciye sunmuştu. Bu film ile birlikte yönetmenlik yeteneğinin yüksek olduğu sinyallerini 3 sene önceden seyirciye vermişti.
3 senedir beklenen film, beklenileni de hakkıyla verme başarısına ulaşabiliyor. Efektler, görsel kullanımlar, ani kaybolma sahneleri ve diğer sayılamayacak kadar fazla sahnede kullandığı teknikler; filmin kalitesini arttırıyor.
Gerektiği yerde vermesi gereken gerilimi; senaryonun da yardımıyla 'başarılı bir şekilde' sunabilen Ömer Faruk Sorak, yönetmenliğin de sınırlarını zorluyor.
Ayrıca, 'Başarılı Yönetmenlik' kavramının yalnızca birkaç manzara çekmekten ibaret olmadığını da kanıtlıyor. Her yönetmen olmak isteyenin izlemesi gerektiğini düşündüğüm 8 Saniye filmi, teknikleriyle de adından sıkça söz ettireceğe benziyor.
Her filmde mutlaka olmasını düşündüğüm 'akıllarda iz bırakan' replikler, bu filmde tam manasıyla kendini buluyor. ''Allah'ı işitmek, ne zamandan beri hastalık oldu ya?'', ''Sen çok güzel bir kız hayalisin, Yaradanın güzellik uykusunda.'', ''Birbirimizi sevdiğimizi nasıl hissediyorsak, Allah'ın varlığını da aynen öyle hissederiz.'' gibi tasavvufi yorumların katıldığı replikler, Mikail(Salih Kalyon) karakterinin yaşamından da kesitler sunmaya yetiyor.
Fakat, tasavvufi sözlerin yanında akılda kalıcı olmasına rağmen filmin içerisine uyum sağlayamayan, dışarıda kalan, senaryonun kalitesini bir nebze olsun düşüren replikler de haliyle yok değil...
Fragmanda izlediğimiz replikler arasında kendisine yer bulamasa bile, filmde gayet geniş bir yere sahip ve bu sahiplik hissi de filmin temposunu olumsuz yönde etkiliyor.
Yine de, Mikail ve Esra karakterine yazılan her bir cümle; o düşen tempoyu tekrar ayağa kaldırmaya yetiyor.
Kısacası, çok fazla duygunun iç içe geçtiği filmde; replikler de duygusal yönde filme ayrı bir hava katıyor.
Daha önce hiçbir filmde kamera karşısına geçmemiş olan Esra İnal, ilk oyunculuk deneyiminde başarılı bir iş çıkarıyor. Daha önce yaşadığı olaylardan mıdır yoksa yeteneğinin anca açığa çıkmasından mıdır bilinmez, film; Esra İnal'ın hız kesmeyen oyunculuğuyla seyir zevkini arttırıyor.
En zor oyunculuk görevini ise kesinlikle Ceylin Adıyaman üstleniyor. Esra karakterinin küçüklüğünü canlandıran Ceylin, kısa zaman filmde görünmesine rağmen, yaşına oranla kaliteli oyunculuk sergiliyor.
Okul sahnesinde koştuğu o an, 'özgürlük' hissini buram buram seyirciye yansıtıyor. İnsanların başkalarının sözüyle değil, kendi düşünceleriyle de hareket edebileceği mesajını da başarılı bir şekilde seyirciye ulaştırabiliyor.
Diğer oyunculara gelince ise, Mo rolünde izlediğimiz, Fahri Yardım; ses uyumsuzluğuyla biraz daha etkisiz kalsa bile rolün altından kalkmayı başarabiliyor.
Fırat Çelik, kendisine tam da yakışan bir rolde karşımıza çıkarken; Salih Kalyon yine ustalığını konuşturuyor. Az sahnede görünse bile Devrim Yakut da, 2 filmdir süregelen 'başarılı oyunculuk' serisine devam ediyor...
Tüm oyuncular; filmin başarısına başarı katarken, karakterlerin de üstesinden 'gerektiği gibi' kalkmasını biliyorlar.
Gerek Don Miguel Ruiz'e, gerek ise diğer tüm yabancı oyunculara yapılan 'gereksiz' dublaj; filmin seyir zevkini düşürmekten başka hiçbir işe yaramıyor. En azından bu sahnelerde 'altyazı' seçeneğini kullansalar veyahut artık dublajda alışılagelen ses yerine başka bir ses kullansalar belki yapım; başarı yolunda daha çok adım kat edebilirdi.
Yine de birkaç eksiğe rağmen 'ilk iki ay içerisinde' izlediğim en iyi yerli film oldu.
Hazır vizyonda 'kaliteli film' kıtlığı yaşanıyorken; 8 Saniye bu kıtlığa ilaç gibi geldi.
Filmin Puanı: 4/5