Gerçeği yaşar, rüyalarda buluşuruz!
Yazar: Banu BozdemirÖmer Faruk Sorak'ın gerçek bir yaşam hikayesinden esinlendiği 8 Saniye biraz uhrevi biraz tasavvufi duygularla rüya meselesinin derinliğine iniyor. Esra İnal'ın yaşamından büyük izler taşıyan filmin özü gerçek hayata taşan rüyaların yarattığı uyumsuzluk olarak nitelenebilir. Film Esra'nın doğumuyla başlıyor ve onun 'aykırı' sayılabilecek her tutumunu izliyor. Aslında aykırı olan Esra'nın tutumundan çok toplumun değer yargıları diyebiliriz. Ailenin yıllar sonra gelen küçük kızı imece usulü yetiştirilirken Esra eniştesinin baskıları sonucu evleniyor. Filmin kişilikler arası uyumsuzluğu biraz kadına yönelik baskı olarak yansıtmaya çalışması, Esra'ya hep erkekler tarafından yüklenen anlamama halini biraz yukarılara taşıyor. Esra biraz da rüyalarındaki dünyanın yani onun yansılamalarını gerçek dünyada arar gibi. O yüzden uyumsuzluk yaşıyor.
Filmin bu anlamdaki geçişleri yani rüyadan gerçek hayata uzanan dokunuşları bir hayli iyi. Film zaten bu konuda iyi olmak konusunda (maddi ve manevi açıdan) özenli davranmış, rüyaların dünyasında dolaşan Esra'yı ve onun hayatına dokunan insanları anlatmış. Filmin önermesi affetmek üzerine ama filmde genel anlam da bu affetmeyi destekleyecek olaylar zinciri eksik duruyor. Yani Esra farklı olduğu için ona kötü davranan insanlar yok, kendi hayatını yaşayan ve Esra'nın hayatına dahil olan insanlar var. Esra'nın filmde sıkça bağıra çağıra dillendirdiği 'bu benim hayatım' isteği onlara da uyarlanabilir. Onlar da kendi hayatını yaşıyor. Bu anlamda Esra'nın sadece kendi hayatını dayatma algısını zorlama bulduğumu söyleyebilirim.
Bir de çocukluğundan beri gördüğü ve onu farklı ve güzel dünyalara taşıyan rüyaların keyfini sürmek yerine neden onları kaçılacak, huzur bozacak ve insanlarla arasını etkileyecek şeyler olarak görüyor? Bu anlamda, filmin bazı yerleri önerdiği şeyleri karşılamak da eksik kalıyor. O yüzden de kızın o muhteşem rüyalarının görsel etkisi filmin konusu içinde kayboluyor. Herhangi bir vakaya dönüşüyor. Filmin rüyalardan yansıyan sahnelerini Peter Jackson’ın The Lovely Bones / Cennetimden Bakarken filmine benzettim, rüya sahnelerini bir nevi fantastik unsurlar olarak da alabiliriz.
Film Esra’nın inişli çıkışlı hayatında yer edinen insanları gösteriyor, hatta Esra’nın çocukluğundan beri rüyalarında yer edinen adamı The Four Agreements / Dört Anlaşma kitabının yazarı Miguel Ruiz yaparak başka (popüler) bir boyuta taşıyor, Esra’ya rüyalarından beri yardımcı olan kişinin gerçek hayatta karşılığını yaratıyor. Film bir kadına açılan özgürlük kapısı görevini üstlenmeye çalışıyor, hayatındaki insanları affederek insanın hayatla barışık hale geleceğinin üstünü çiziyor bunu kahramanının açmazlarıyla anlatıyor.
Esra İnal’ın enerjisi filme pozitif bir etki katmış yani İnal kendi hayatını güzel, samimi ve dolu bir biçimde canlandırıyor. Görsel efektlerin filme katkısı da bir hayli başarılı ama konu bazı yerlerde performansların ve görselliğin gerisinde kalıyor dediğim gibi. Ama yine de rüyalar alemine ve onların yansımasına farklı bir yerden baktığı için izlenebilir.
twitter.com/BanuBozdemir