The Space Between Us, vizyona girmesi oldukça uzun süren bir film. Normalde 2016 yazında vizyona girmesi gereken film ilk önce Eylül'e, oradan Aralık'a, oradan ta bu tarihe kadar ertelendi. Normalde bu pek iyi bir işaret olmaz çünkü genelde bu tarz filmler oldukça kötüdür. Ama ben yine de The Space Between Us'dan umutluydum çünkü oldukça iyi bir kadrosu ve ilginç bir hikayesi vardı.
Konu şöyle: "Nathaniel'in (Gary Oldman) başında bulunduğu bir uzay programı, Mars'a 6 tane astronot yollar. En başta görev gayet iyi giderken astronot ekibinden Sarah Elliot'ın hamile olduğu ortaya çıkar ve Mars'da Gardner'a (Asa Butterfield) doğum yapar fakat doğum sırasında ölür. Bu olayı basına açıklamamak için Nathaniel, bu olayı kimsenin öğrenmemesini sağlar. Bu olaydan 16 yıl sonra Gardner iyice büyümüştür ve artık dünyayı görmek istiyordur. Özellikle de Mars'da chatleştiği Tulsa'yı (Britt Robertson). Böylece Gardner dünyaya, ona anne gibi davranan Kendra (Carla Gugino) ile iner. Fakat onun vücudu dünyanın basıncı ve yerçekimine ayak uyduramadığı için uzun bir süre Nathaniel'in başında durduğu tesiste tesiste tutulur. Fakat Gardner, tesisten kaçıp Tulsa'yı görmeye gider ve böylece Tulsa ile Gardner, Nathaniel ve Kendra'dan kaçmaya başlarlar. Bu sırada da Gardner, dünyayı keşfeder." Oldukça karışık bir konu, değil mi? Bir de filmi izlemeyi deneyin.
Ama ilk önce iyi yanlardan başlayalım. Oyunculuklar gayet iyiydi. Asa Butterfield, bu filmde oldukça başarılıydı. Karakterinin samimiyeti bütün filmi iyi etkilemiş. Ve Britt Robertson'la olan kimyası da başarılıydı. Tomorrowland'den beri oyunculuğu hoşuma giden Robertson, bu filmde idare eder bir derecedeydi. Performansının tek iyi tarafı, Butterfield'la olan kimyasıydı. Ayrıca Gary Oldman ve Carla Gugino'yu görmek de çok hoştu, filme bayağı katkı sağlamışlar.
Ayrıca dediğim gibi, filmin konsepti oldukça hoşuma gitti. Hikayesiyle ortaya koyduğu yeni fikirler gerçekten yaratıcıydı. Bu yüzden film uzun bir süre boyunca kendisini sıkmadan izletebiliyor.
Şimdi de kötü yanlara değinelim. Yukarıda filmin konusundan bahsederken şaka yapmıyordum. The Space Between Us, hayatımda gördüğüm en karman çorman filmlerden birisi. Hikayede o kadar çok şey oluyor ki, film neye odaklanacağını şaşırıyor. Filmi 1 hafta önce izlemiş olmama rağmen hala konusuyla ilgili kafamda bir sürü soru işareti var.
Bu bölüm biraz spoiler içerebilir ama bundan bahsetmem lazım. Filmin ilk yarısı sırasıyla şunlara odaklanıyor: Filmin ilk yarısı, tamamen planları alt üst eden uzay görevine, sonra Nathaniel'in şirkette yaşadığı zor duruma, sonra Gardner'ın büyüyüp Mars'da yaşadığı çevreye, oradan Tulsa'nın günlük hayatına, oradan Gardner'ın Mars'a gitme isteğine, Nathaniel'in 16 yıldan sonra şirkete geri dönmesine, Gardner'ın tek başına Tulsa'yı aramaya çıkıp dünyada hayatta kalmasına, Nathaniel ve Kendra'nın kendi başlarına Gardner'ı aramaya başlamasına odaklanıyor. Ve bu sadece filmin ilk yarısı. Üstelik filmin süresi 2 saat.
Açıkçası, filmin ilk yarısı tamamen kötü değildi. Dediğim gibi hikaye, yaratıcı yerleriyle kendisini bir süre izletti. Benim de filmden beklediğim şey buydu zaten. Ama film ikinci yarısıyla beni kaybetti. Hikaye o kadar saçma ve alakasız bir yöne saptı ki, böyle uçuk bir konuya rağmen film iyice saçmalamayı başardı.
Film ikinci yarıya geçer geçmez, seyirciye nefes bile aldırmadan şunlara odaklanıyor: Gardner'ın dünyayı tanımaya çalışması, Gardner ve Tulsa'nın polislerden kaçması, Nathaniel ve Kendra'nın arayışının ümitsiz bir duruma düşmesi, Gardner'ın birdenbire babasını bulmak istemesi ve Tulsa ile Gardner'ın birbirine aşık olması. Film burada beni kaybetti. Tam bu noktada filmden koptum. Pekala, filmin fragmanlarını izlediğim için Tulsa ile Gardner'ın eninde sonunda birbirine aşık olacağını biliyordum. Ama filmin işleyişine göre bu konu çok yapmacık kalmış. Hatta o bile değil, film aşkı anlatışı biraz fazla garipti. Bir de üstüne üstlük, filmin en sonunda Gary Oldman'ın karakteriyle ilgili bir ters köşe yapılmış. Bu noktada kendimi sanki bambaşka bir film izliyormuş gibi hissettim. Bu filme tamamen yabancı olan bir film.
Ayrıca bir de şunu bir türlü anlayamadım. Filmin 2 saatlik uzun (hatta gereğinden uzun) bir süresi var ve hikayesine bu kadar konuyu sıkıştırmaya çalışmış. Ve nedense önemli kısımları kısa kesip gereksiz olanları iyice uzatmış. Mesela Gardner'ın dünyaya gelmesi ve Tulsa'yı bulması 5 dakika içinde gerçekleşiyor filmde. Ama bunlar filmin en önemli 2 bölümü zaten. Ama film bunlara değil de bitmek bilmeyen yan konulara gereğinden fazla zaman ayırmış. Filmin en büyük sorunu da bu zaten; konusunun ne olduğunu bilmemesi. Ortada belli ki ilginç bir hikaye var. Ama film bundan ziyade bildiğimiz romantik gençlik filmlerine benzemeye çalışmış, kendi yaratıcı hikayesine odaklanmak yerine.
The Space Between Us, rezalet bir film değil. İçinde gerçekten de farklı ve yaratıcı şeyler var. Oyunculukları eğlenceli ve senaryosu dinamikti. Fakat filmin ikinci yarısı hikayeyi daha tahmin edilebilir, sıradan bir filme dönüştürmüş ve süreyi de iyice uzatmış. Eğer sinemalarda ilginç bir film görmek istiyorsanız ve bu türe aşinaysanız, bu filmi izlerken iyi vakit geçirebilirsiniz. Fakat geri kalan herkes için The Space Between Us, zaman kaybından başka bir şey değil.
FİLMİN İYİ YANLARI:
+ Asa Butterfield ve Gary Oldman.
+ İlginç bir konu ve yaratıcı fikirler.
+ Senaryosu dinamik.
FİLMİN KÖTÜ YANLARI:
- Gereğinden fazla konuya değiniyor ve sonuç çorbaya dönüşüyor.
- Tamamıyla gereksiz sahneler.
- Tulsa ve Gardner arasındaki aşk.
- Tahmin edilebilir olması.
TOPLAM PUAN: 5.4/10