Hesabım
    Mary Shelley
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Mary Shelley

    Kafayı farklı yönlere çevirmek...

    Yazar: Banu Bozdemir

    Mary Shelley filmini izlerken bir kez daha dönem duygusu ve onun yaratım süreçleri içimde yol aldı. 17. ve 18. yüzyıl yazmanın, taşrada sürekli olarak eğlenceli kalmaların ve genelde tek eşli (!) aşkların hakim olduğu bir süreç ve Mary Shelley de bu dönemin ruhuna uygun filmlerden. Mary Shelley feminist damarı ağır basan ama  bunu çok da çakırmayan, fantastik, çelişkili duyguların öncülük ettiği, yaşamla karabasanların birbirine geçtiği, aşkla özgür cinsel hayatın sürekli çatıştığı ve bunun sonucunda Mary Shelley adlı genç kadının korku türündeki ilk romanını çıkardığı bir hayat hikayesi.

    Frankenstein ya da Modern Prometheus;  ingiliz yazar Shelley ve eşinin yazar Lord Byron'un evine yaptıkları tatil sırasında temelleri atılan bir eser. Uzun süren yağmurlu günler sonucunda, eve kapalı kaldıkları sırada gördüğü rüya üzerinden şekillenen bir kitap. İnsan bedeni, parçaları, annesinin ölümünün onda yarattığı travma, çocuklarının kaybıyla birleşince onları tekrar hayata döndürme isteği ve hayatta hakim olan duygularının karşılığını alamama halinin yazımsal olarak karşımıza çıkması hali.

    Dönemin ünlü şairi olan kocası Percy Shelley ile aralarında nüfuz eden ilişkinin altyapısı da tutkulu ve aynı zamanda trajik seyrediyor, bu da Mary'nin içindeki iyilik duygusunu zaman zaman ele geçiriyor ve onu gotik bir başyapıtın bir numaralı yaratıcısı haline getiriyor. Film kitabın ortaya çıkmasına zemin hazırlayan olayların peşine düşerken, aslında biraz fazla tekrarlı davranıyor. Mary derin uykusundan uyanıp, dış dünyaya kapalı bir halde kelimelerini inşa ederken, aslında çok da Frankenstein romanını yazıyormuş gibi olmuyor. Daha çok duygusal bir korku romanının kelimelerini hazırlıyormuş gibi hissediyoruz. Ama karşımıza gerçekten de birçok defa filme uyarlanan büyülü bir karakter çıkıyor. Filmde,  yaratılan karaktere dahi bir ipucu olmasa da  yaratılan bir canavar.  İnsani duyguları üstün basan ve sevgisizlikten dem vurmaya başlayan canavarımız Victor'dan kendisine bir eş yaratmasını istiyor. Bu da filmin genel dokusundaki çift olma haline bir gönderme içeriyor. Mary'nin kardeşi Fanny'nin sevilme isteği, babasının annesinin ölümünün ardından tekrar evlenmesi bu duyguların gerçek hayattaki izdüşümü adeta...

    Çok iyi bir eğitim alan Mary Shelley romanını 'çocukluktan yetişkinliğe attığı ilk adım olarak tanımlıyor ve sonrasında daha normal bir hayata geçiş yapıyor. Ama ölümü bile sanki gençliğinde yarattığı tramvaların beyninde yarattığı blr hataya dönüşmesi sonucu oluyor diyebiliriz. Yani hayatında hep travmatik bir yan kalmış yine de...

    Film bir biyografinin izini sürdüğü için bunu kusursuz yapıyor, yansıtıyor diyebiliriz. Mekanlar, dekor ve kıyafetler, hatta duygular tam da döneminin gerektirdiği gibi inşa edilmiş. Bu da filme iyi ve izlenesi bir gerçeklik duygusu katıyor. Ben sadece daha az tekrarlı ve daha yoğun sancılı bir süreç, geçiş beklerdim. Ama Mary'nin kaleminden süzülen kelimelerin Frankenstein'i yaratması ayrıca gurur verici. Çünkü dönem itibariyle kadınlardan yazı, kitap yazmaları değil ev işi yapmaları, çocuk büyütmeleri istenen dönemler. Bu da korku ve gotik dalında eser çıkaran bir kadının iç dünyasını takdir etmemizi ve bu hayat öyküsüne sıkı sıkı sarılmamızı salık veriyor. Elle Fanning, ruhunu yazmakla hafifleten bu karaktere uygun bir oyuncu olmuş. Yazmak denen eylem de biraz kafayı farklı yönlere çevirmekle eşdeğer değil mi? O halde Mary Shelley'in karabasanlı ve yaratıcı dünyasına buyrun!

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top