SPOILER İÇERMEYEN BÖLÜM:
"Yaptığı işte en iyisi olan Baby (Ansel Elgort), bir kaçış sürücüsüdür. Yaklaşık 10 yıldır Doc (Kevin Spacey) adına çalışan Baby, son bir vurguna imza atıp bu işlerden çekilmek ister. Son işini yaptıktan sonra da Baby, sevimli garson Debora'ya (Lily James) aşık olur ve birlikte hayata açılmak isterler. Fakat Doc, Baby'yi bir vurgun için daha geri çağırır ve bu sefer işler kötü sonuçlanır. Polislerden ve ekibinden kaçmaya çalışan Baby, Debora'yı zarar görmekten kurtarmaya çalışır."
Edgar. Wright. Ne zaman Edgar Wright yeni bir işe imze atsa, hemen orada olurum. Filmin adını veya konusunu bile bilmem gerekmez. Sadece bir Edgar Wright filmi olduğunu bilmek bile benim için yeterlidir. Baby Driver için de beklentilerim böyleydi. Bu Mart ayında SXSW film festivalinde galası yapılan Baby Driver'ı, Wright'ın bir önceki filmi The World's End'in çıktığı günden beri bekliyordum doğrusu.
Çünkü Edgar Wright, gerçekten de eşi benzeri olmayan bir yönetmen ve her zaman hızlı ilerleyen, orijinal filmlere imza atmayı başarıyor. Bu yüzden geçen hafta Perşembe günü bir Baby Driver ön gösterimi olduğunu öğrenince direk gösterime katıldım. Fakat filmden çıktıktan sonra bazı tatmin olmadığım kısımlar vardı. Her ne kadar filmi izlerken eğlenmiş olsam da bazı bölümler beni biraz hayal kırıklığına uğratmıştı. Bu yüzden Baby Driver'ın eleştirisini erkenden yazmamaya karar verdim. Bu sayede filmi bir kere daha izleme fırsatı buldum. Ve iyi ki de öyle yapmışım çünkü filmi ikinci defa izledikten sonra Baby Driver hakkındaki sorunlarımın neredeyse tamamı yok oldu. Ve şahsen, Baby Driver'ın bir başyapıt olduğunu düşünüyorum.
Öncelikle Edgar Wright, her zamanki gibi döktürmüş. Wright, bu filmi öyle bir yönetmiş ki bütün film boyunca "bunu nasıl çekmeyi başarmışlar" diyerek ağzınız açık kalıyor. Gerek arka plan seslerinin çalan şarkılarla uyumlu ilerlemesi, gerek güçlü aksiyon ve kovalamaca sahneleri olsun Wright, bu filmde resmen imkansızı başarmış. Ayrıca filme koyduğu detayların sayısı da aklımı başımdan aldı.
Oyunculuklara bayıldım. Aynı Yıldızın Altında filmindeki performansını iyi bulduğum ama böyle bir filme yakışmayacağını düşündüğüm Ansel Elgort, beklentilerimin çok ama çok üzerinde, karizmatik bir performans sergilemeyi başarmış. Ayrıca Jamie Foxx, Eiza Gonzalez ve Jon Hamm de filme eşsiz bir hava getirmiş. Ve Kevin Spacey de her zamanki gibi başarılı bir performans sergilemiş. Spacey, kendisini hiç kasmadan bile güçlü performanslar sergilemeyi başaran nadir oyunculardan. Mesela Spacey, bütün film boyunca hiç sinirlenmemesine veya bağırmamasına rağmen sürekli bulunduğu sahnenin iplerini elinde tutuyormuş hissini vermeyi başarıyor.
Bu film bittikten sonra insanların Baby Driver hakkında en çok konuşacağı şeylerden birisi, soundtrack olacak. Yapılan şarkı seçimlerini söylemek istemiyorum ama size rahatlıkla şunu diyebilirim ki Baby Driver, tüm zamanların en iyi film soundtracklerinden birisine sahip, nokta.
Şimdi de Baby Driver hakkında değişen düşüncelerime değinelim. İlk izlediğimde sevmediğim ama ikinci izleyişimde takdir ettiğim yanlara yani. Baby Driver'ı ilk izlediğim zaman filmle ilgili en büyük sorunum, birinci ve ikinci yarıdaki ton uyuşmazlığıydı. Çünkü ilk yarı eğlenceli bir soygun filmi edasında ilerlerken, ikinci yarı ise birazcık daha karanlık bir suç/aksiyon filmi olarak ilerliyor. Her iki yarıyı izlerken eğlenmiş olmama rağmen filmi ilk izlediğim zaman bu iki yarı biraz fazla kopuk geldi. Çünkü filmin fragmanları bunun aksine, daha eğlenceli ve dinamik bir yapıya sahipti. Ama filmi ikinci izleyişimde Wright'ın ikinci yarı ile ilgili, ilk yarıya serpiştirmiş olduğu detayları fark ettim ve çıkan sonucu çok daha takdir ettim.
Çünkü Baby Driver, kolayca "bu yazın en eğlenceli" filmi olabilirdi. Ama Baby Driver, beyninizin "off" tuşuna basıp seyirciye 2 saat boyunca eğleneceğiniz filmlerden biraz daha fazlasını sunmayı tercih ediyor ve ortaya gerçekten de umursayacağınız karakterler ve özgün bir atmosfer sunuyor. Eğer bu filmi benim gibi beklentileriniz çok yüksek bir şekilde izlediyseniz, bu detayların çoğunu kaçıracaksınız. Bu yüzden ne olur ne olmaz, filmi iki kere izlemenizde fayda var.
Bunun dışında Baby Driver ile ilgili ufak bir sorunum daha var, o da Baby'nin Debora ile olan romantik ilişkisi. Bu konunun filmi biraz yavaşlattığını düşünüyorum. Çünkü film hızlı ilerleyen bir ilk yarıya ve aksiyon dolu bir finale sahip. Ve ortalarda bir yerde de bu romantik bölüm var. Yani bu konu hikayenin ilerlemesi bakımından işe yaramış ama Baby ile Debora arasındaki ilişkinin çok daha güçlü işlenebileceğini düşünüyorum. Çünkü onları aşırı umursadığımı söyleyemem. Ayrıca, Debora'nın filmde hayatını değiştirecek kararları bir saniye içinde almasını da garip buldum. Çünkü o zaman Debora ya çok zayıf bir karakter, ya da bu film bazen hayal gibi hissettiriyor. Bu da Baby Driver'la ilgili tek sorunum. Ama bu ufak soruna rağmen Baby Driver beni etkilemeyi başardı. Yarattığı etkiyi tamamen hissetmek için filmi 2 kere izlemiş olmama rağmen.
Kısacası Edgar Wright, yine yapacağını yapmış. Baby Driver, inanılmaz performanslara, nefes kesici aksiyon sahnelerine, müthiş bir soundtracke ve kusursuz bir yönetmenliğe sahip olan bir iş. Bu yıl izlerken en çok eğlendiğim film oldu. Edgar Wright, harika işler yapmaya devam ediyor ve benim gözümde Baby Driver, ufak sorunlarına rağmen kesinlikle bir başyapıt. Olabilecek en yüksek sesle ve dev ekranda, en az iki kere görülmesi gereken bir deneyim. Kesinlikle bu yılın en iyi filmlerinden birisi, kaçırırsanız pişman olursunuz. İyi seyirler.
Not: Filmin ikinci sahnesinde Baby'nin sadece tek çekimde kahve almaya gittiği bölümde duvardaki grafitilere dikkat edin. Çok havalı bir detay yakalayacaksınız.
Dipnot: Bu arada merak ediyorsanız Edgar Wright'ın filmografisini size şöyle puanlayabilirim:
1-) Hot Fuzz (9.5/10)
2-) Baby Driver (9.3/10)
3-) Shaun Of The Dead (9.2/10)
4-) The World's End (8.9/10)
5-) Scott Pilgrim vs. The World (8.6/10
FİLMİN İYİ YANLARI:
+ Kesinlikle Edgar Wright!
+ Elgort, Spacey, Hamm ve Foxx'un karizmatik performansları.
+ Soundtrack.
+ Sahne geçişleri ve filmin hızlı ilerleyişi (bu filmin En İyi Film Kurgusu veya En İyi Ses Kurgusu'nda Oscar'ı kazanması lazım, o derece yani).
+ Özellikle ilk yarıdaki kaçış sahneleri.
FİLMİN KÖTÜ YANLARI:
- Debora ile olan ilişkinin filmi biraz yavaşlatması.
- Filmdeki bütün detayları yakalayıp atmosferi gerçekten anlayabilmek için filmi 2 kere izlemeniz gerekebilir.
TOPLAM PUAN: 9.3/10
SPOILER İÇEREN BÖLÜM:
Edgar Wright, gerçekten de eşi benzeri olmayan bir yönetmen. Ve filmlerinin çok özgün bir işleyişi olmasının yanı sıra, onun bütün filmlerini tekrardan izlediğinizde hiç görmediğiniz detayları fark ediyorsunuz. Ve Wright'ın yeni filmi Baby Driver'ın her saniyesi de bu ufak detaylar ile dolu. Şimdi, normalde Baby Driver'ın spoiler içermeyen eleştirimin sonunda ufak spoilerlara değinmiştim. Fakat o kısım hakkındaki düşüncelerim tamamen değişti ve ben de genel anlamda bu filmde olan biten her şeye değinmek istedim. Böylece filmi dördüncü defa izledim ve bu sırada da not defterime 11 sayfa not aldım. Belki yanlışım veya eksiğim olabilir ama bu yazı tamamen kendi düşüncelerime göre olacak. Bu yazıyı daha çok yönetmenin bu filme koyduğu emeği ve filmin gerçek anlamını açığa çıkarmak ve bu esnada da filmin neredeyse bütün sahnelerinde gözünüzden kaçmış olan şeylere değinmek için yazıyorum. Hadi başlayalım.
Film, tam 6 dakika süren bir araba kovalamaca sahnesi ile başlıyor. Filmde Baby, sürmeye başlamadan önce arabada şarkı söyleyip ritim tutuyor. Bu sahne, aslında Wright'ın 2003 yılında çektiği kısa filme direk gönderme yapmış. Wright'ın kısa filmi ile aynı tonu taşıyan bu sahneden sonra Bellbottoms şarkısı eşliğinde soluksuz bir kovalamaca sahnesi izliyoruz (ayrıca, Bellbottoms'dan daha mükemmel bir şarkı seçilemezdi bu sahne için). Zaman zaman bu kısım bana Drive'ı da hatırlatmadı değil.
Sonra ikinci sahneye geçiyoruz. Filmin en çok sevdiğim sahnelerinden birisi olan, Baby'nin kahve almaya gittiği bölüm gerçekten de inanılmaz bir başarı. Bu sahneyi 28 defa çekmişler ve filmde de 21. çekimi kullanmışlar. İşte bu sahne, Wright'ın sinemaya dair tutkusunun kesin kanıtı. 2 dakika 50 saniye boyunca Baby, tek bir çekimde müzik dinlerken kahve almaya gidiyor ve bu esnada da dinlediği şarkının sözleri duvarda grafiti olarak görünüyor. Artı, Baby kulaklıklarını çıkarıp yeniden takınca müziğin ses tonu da aynı seviyede inip çıkıyor. Ve sahne bittiği zaman aynı anda şarkı da sonlanıyor. Yani bütün bu sahne, kusursuz biçimde senkronlanmış gibi hissettiriyor. Wright'ın bu sahneyi çekmeyi nasıl başardığına dair hiçbir fikrim yok doğrusu.
Üçüncü sahne, soygun ekibinin bir araya toplandığı kısım. Ve bu sahnede Griff (Jon Bernthal), Baby'ye; "Eninde sonunda elini kana bulayacaksın ve kanı yıkadığın zaman çıkmaz" diyor. Bu doğru aslında çünkü bu sahne, filmin sonlarına direk bağlantı kuruyor. Önemli bir detay.
Daha sonra, asansörden çıktıktan sonra Griff diyor ki: "Eğer beni bir daha görmezseniz, ölmüşümdür." İşin komik yanı, onu filmde bir daha görmüyoruz. Ayrıca Buddy, Baby'ye: "Eğer Doc ararsa, telefonunu açma diyor." Baby ise telefonunu açtığı için bütün bu işler başına geliyor. Çünkü bir sonraki soygun sahnesinde birisinin öldüğünü görüyor ve bu yüzden görevine bir türlü konsantre olamıyor. Bu arada otopark katında B3 (yani Baby'nin B'si) yazması hoş bir detay.
Sonraki sahne, Baby'nin tekerlekli sandalyede olan bakıcı babası ile yaşadığı evde geçiyor. Bütün film neredeyse imkansız kaçış sahneleri ile dolu olduğu için filmin kendisi biraz hayal gibi hissettiriyor. Ev ortamı ise, Baby'nin hayal dünyasından çıkıp gerçek dünyaya geçiş yapması gibi hissettiriyor. Televizyonda onun yüzü görünüyor, hatta onun bakıcı babası bile Baby'ye sürekli "O dünyaya ait değilsin" diyor. Ayrıca, kanalları geçerken televizyondakilerin dedikleri şeyler, Baby'nin içinde bulunduğu duruma da direk bağlantılı. Bu sahne ile bir sonraki soygun sahnesi, filmin en önemli 2 sahnesi aslında. Ev sahnesi ile sonraki soygunda Baby, hayal dünyasından sıyrılıp gerçek dünyaya geçiş yapıyor ve suç işlerine bulaşmanın büyük sonuçları olup insanların zarar görebileceğini görüyor. Bu yüzden Baby, Doc ile 10 yıl çalıştıktan sonra bir sonraki soygundan sonra ödeşmek için ayrılıyor ve bundan sonra işin içine tekrar girip başkalarının hayatlarını tehlikeye atmak istemiyor.
Gelelim gelecek sahneye. Baby, Debora ile tanışıyor. Ve Debora, Baby'de kendi şarkısını buluyor. (Baby, sonraki sahnede Debora'ya T-Rex'in Debora şarkısını öneriyor) Ve Baby de kendi şarkısını buluyor (Carla Thomas'dan Baby şarkısı). Bu sahne çok klişeymiş gibi görünse de işin iç yüzünde kaçıracağınız bir sürü şey yatıyor. Mesela restoranın duvarındaki Route 66 resmi. Debora'nın filmin sonunda Baby'ye gönderdiği ve Baby'nin hücresine astığı kartpostal resminde de Route 66 yazıyor. Çünkü o resim, Baby'nin Debora ve annesi ile olan bağlantısı gibi aslında (ikisi de aynı restoranda çalıştığı için). Bir de unutmadan Baby, Debora'ya "You are so beautiful" diyor, tıpkı bir önceki sahnede Baby'nin televizyonda izlediği çocuğun "You are so beautiful" demesi gibi. Bence bu sahne, Baby'nin çocuksu (bu durumda bebeksi de olur) yanını, masumiyetini daha fazla ortaya çıkartmak için yapılmış. Gerçek dünyaya atılıp en baştan, yeni bir başlangıç yapmak için.
Sonraki sahne! Bats, Eddie Burunsuz, J.D. ve Baby, soygun planını Doc'dan dinliyor. Ve bu basit sahnede bir ton detay görüyoruz. Bu detaylardan en büyüğü, Bats'in giydiği tişörtün üzerinde kral iskambil kağıdı resmi olması. Bu, Bats'in durumu her zaman ele geçirmeye çalışması ve sürekli ekibin başında o varmış gibi davranmasını açıklıyor. Ama gerçekte ekibin başı o değil, Doc. Bats ve Doc ile çene çaldığı sahnede bu belli oluyor zaten. Bunun dışında Baby'nin sorununun adının Tinnitus olduğunu ve büyük planı öğreniyoruz. Burada en çok dikkatimi çeken kısım, şaşırtma ekibinin bir aracı havaya uçuracağı oldu. Gerçek soygun sırasında böyle bir şey yaşanmıyor. Bu da aklıma şunu getirtti: Eğer Baby'nin arabada dikkati dağılmasaydı bile soygun sırasında işler ters gidebilirdi.
Ve soygun kısmına geliyoruz. Bu sefer çalan şarkının adı, The Damned'den Neat Neat Neat. Ve şarkının sözlerinde "Be a man, mystery man" olup ekibin Mike Myers maskesiyle soyguna gitmesi çok komikti (Mike Myers, Austin Powers'ı canlandırıyor ve Powers da "international man of mystery" olarak biliniyor) Onun dışında bu sahneden yeterince bahsetmiştim, soygunda her şey alt üst oluyor. Ama bundan sonra Bats'in arabada Baby'le konuştuğu sahne önemli bir detay içeriyor. Bats: "Bu işte duygusallaştığında, kurşunu yersin" diyor ve finalde de Baby, kurşunu yiyor zaten. Kulaklarına. Burası hakkında yazının sonunda konuşacağım.
Bundan sonra bir flashback sahnesi ile Baby'nin geçmişine gidiyoruz. Sky Ferreira'nın canlandırdığı Baby'nin annesini görüyoruz. Baby'nin annesi ve babasını bir araba kazasında kaybettiğini ve annesinin ona aldığı ilk iPod'un kırıldığını görüyoruz. O iPod, Baby'nin ilk gözağrısı. Bu yüzden Baby, her gün ve farklı moda karşı yanında iPod'lar taşıyor. O ilk iPod ise annesini temsil ediyor.
Bundan sonra Baby, iPod'unu açıp The Commodores'ın Easy şarkısını dinliyor. Bu şarkı hikayenin gerçek kalbi çünkü: 1-) İçinde Baby kelimesi geçiyor. 2-) Final sahnesinde Baby'nin annesinin söylediği şarkının aynısı. 3-) Şarkının sözleri, Baby'nin içinde bulunduğu durumu çok iyi anlatıyor. Hatta o kadar iyi anlatıyor ki, sırf şarkının sözlerinden filmin senaryosunu yazmışlar gibi hissettiriyor.
Sonra Baby, Debora'nın yanına gidiyor ve sonra da, Goodfellas pizza dükkanında bir şöför olarak işe gidiyor (pizzacı adının Goodfellas olması bir tesadüf olamaz herhalde). Bu sayede Baby, kendisi yerine başkalarını da düşünmeyi öğreniyor. Bakıcı babasının sürekli "kendimden bahsetmiyorum" demesi ondan. Baby, gerçek dünyaya atılıp ayaklarının üzerinde durmaya başlıyor. Artık bir işi var, sevgilisi var ve kimsenin hayatlarını tehlikeye atmıyor. Derken Doc çıkıveriyor.
Doc, Baby'yi geri çağırıyor ve eğer gelmezse ona ve sevdiklerinin başına gelecekleri söylüyor. Bu arada "why do you serve to goodfella instead a great fella like me?" cümlesi bayağı komikti. Doc, Baby'ye aynı grupla 2 kere iş yapmadığını ama onunla 10 yıldır çalıştığını söylüyor. Ama bir sonraki işte, önceden görmüş olduğumuz insanların ikinci defa bir araya geldiğini görüyoruz. Teorim şu: Baby, bu işe 12 yaşındayken başladığı ve daha küçük olduğu için her şey ona masumca geliyordu. Ve 10 yıl boyunca da bu devam etti. Ama asıl soygunu yapan kişiler, en büyük tehlikeyle karşı karşıya olduğu için işte bir daha çalışmak istemedi ve gerçek dünyanın sonuçları biraz ağır geldi. Baby ise bunun daha yeni farkına varıyor. Ve aynı ekip bir kere daha toplandığı zaman, çıkan sonuç pek de iyi olmuyor.
Postane sahnesine geliyoruz. Bu sahne de oldukça önemli çünkü gişede bulunan bayan, direk filmin finalini 9 To 5 filminden replik kullanarak seyirciye anlatıyor: "Kimse acı istemez, herkes mutluluk ister. Ama biraz yağmur olmadan gökkuşağını göremezsin." Sonraki soygun sahnesinin başında Baby'nin arabasına yağmur yağıyor ve finalde de Baby, hapishaneden çıktıktan sonra arkada gökkuşağı beliriyor. Bundan sonra Doc, Baby'yi evine bırakıyor ve asansörü çağırıyor. Baby ise merdivenlerden çıkmayı tercih ediyor, Doc'la yollarını ayırmak istediği için.
Bundan sonra ekip, planı duymak için bir araya geliyor. Siyah giyinmiş olan Buddy ve Baby, siyah iPod'dan (ilginç detay) Queen'in Brighton Rock şarkısını dinliyor. Bats ise lanetli olan şarkılardan bahsediyor: End Of The Road, Knock Knock Knock on Heaven's Door (Bats öyle diyor, şarkının gerçek adıysa Knockin on Heaven's Door) ve Hotel California. Ve bütün bu şarkıların sözlerinin bir kısmı da film ile ilgili!
Bu sahnede en çok ilgimi çeken diyalog şuydu:
-Buddy: "Senin hikayelerin sonunda hep birileri ölüyor mu?"
-Bats: "Bunu bekleyip göreceksin herhalde."
Ve bir sonraki soygunda ölen ilk kişi Bats oluyor, başka birisinin öldüğünü görmeden önce. İyi bir detay.
Bundan sonra son soygun planını dinliyoruz. Elindeki oyuncak arabayı geri çeken Baby, kazara arabayı aşağıya düşürüyor (son sahnede Buddy ve arabasının aşağıya düşmesine gönderme). Ve bu sahneden sonraki şarkının adı şu durumu özetliyor aslında: Martha And The Vandellas'dan "Nowhere To Run Baby" şarkısı.
Yalnız bu sahnede geçen şaka bildiğin dahice. Bats'in önceden duyduğu şeyleri yanlış söylediği ile ilgili birkaç şey yazmıştım. Bu yüzden bu sahne altın değerinde. Bats, Buddy'nin sevgilisi Darling'e gerçek adını soruyor. Buddy ise Bats'e "adımız gerçekten bu değil ki, lakap (moniker) bunlar" diyor. Darling ise bundan sonra adının Monica olduğunu söylüyor. Bu şakayı filmi anca dördüncü izleyişimde yakaladım.
Bu arada şu isimlere de bir değinmek istiyorum. Bu isimler hakkında beni en çok büyüleyen şey, karakterlerin gerçek isimleri olmamasına rağmen herkes, hitap ederken farkında olmadan lakaplarıyla hitap ediyor olması. Baby'nin adı bütün şarkılarda geçiyor, Bats ise deli olduğu için böyle bir ismi var, Darling ise Buddy ona hitap ettiği için. Ve Buddy ise filmde en çok geçen lakap. Baby, restorana girince Debora'yı görüp Debora'nın "Your Buddy is here." demesi veya son sahnede bir polisin Buddy'nin yanına gelmesi ve "Are you OK, Buddy?" diye soru sorması. Gerçek isimlerini kullanmadan karakterlere hitap edilmesi dehşet derecede zeki bir fikir.
Kasap sahnesine geliyoruz. Oradaki adam Baby'nin kulaklıklarından şüpheleniyor ve ona kayıt alıp almadığını soruyor. İşin ilginç yanı ise, Baby'nin yanında sürekli bir kayıt cihazı var. Konuşmaların mixini yapmak için. Ve bundan sonra Tequila şarkısının ritmine göre kurşunlar havada uçuşuyor ve ana karakterler arasında 360 derece bir çekim görüyoruz.
Bunun ardından Bats, Debora'nın çalıştığı Bo's Dinner'a gitmek istiyor. Ekip içeriye girince "There's Something Wrong With My Baby" şarkısı çalıyor. Jamie Foxx, Darling'in tehditinden sonra: "Tam da Oscar'lık konuşma!" diye alkışlıyor. Oscar'a sahip olan Jamie Foxx'dan ilginç bir replik.
Sonra ekip, Doc'un yanına geri dönüyor ve Doc, kasapta Bananas (delilik) kelimesini duymadığını söylüyor. (Bats de delilik anlamına geldiğinden, duyulmamasının nedeni belli zaten). Doc, ekibe kimin ilk ateş ettiğini soruyor ve büyük karar Baby'ye kalıyor. Büyük adam kararı veren Baby, soygunu yapmak istiyor.
Edgar Wright, seyirciyi ufak tefek şeylerle şaşırtmayı başarabilen birisi. Baby'nin gece saat 2'de dışarıya çıkmaya çalışmasını ele alalım. Bats'in uyandığını görüyoruz ve onun Baby'yi durduracağını düşünürken onu engelleyen kişi Buddy oluyor. Ve tam Buddy, Baby'ye gitme izini vermişken işte o zaman Bats geliyor. Ana karakterine kolay çıkış yolunu vermiyor Wright ve bu sahnede filmin asıl kötü adamının kim olduğunu yavaş yavaş görmeye başlıyoruz.
Gelelim son soygun sahnesine. Daha sahneye giriş müziğinden bir şeylerin olacağını anlıyoruz. Baby'nin bu işin içinden çıkmak istediğini fakat bu konuda bir şey yapamadığını görüyoruz. Ve bütün ekip arabaya bindiğinde Baby, beklenmeyen şeyi yapıyor: Hareket ediyor. Bats'i öldürüyor ve ekipten sıyrılıp tek başına kaçmaya çalışıyor. Fakat başarısız oluyor çünkü Buddy ve Darling ile yeniden karşılaşıyor. Bu arada müzik için de bir şeyler demek istiyorum, bu sahne için "Focus - Hocus Pocus" şarkısından daha iyi bir şarkı seçilemezdi.
Ayrıca, Baby'nin farklı nedenlerden dolayı ekipten ayrı hareket etmeye çalışması da çok etkileyici. Mesela filmin açılış sahnesinde Griff, Baby'ye parmağıyla ileriyi gösterirken Baby ise arabayla geriye gidiyor çünkü onun işi bu (ve aynı zamanda hayatında yanlış yolda ilerliyor). Bu sahnede ise geriye gitmesi gerekirken Baby, tam gaz ilerideki araca sürüyor ve Bats'i öldürüyor çünkü bu işten sıyrılmak istiyor (işten çıkmak için tek doğru yol bu çünkü).
Sonra Baby, Debora'nın yanına geliyor ve Buddy'yi görüyor (buradaki şakayı söylemiştim zaten). Şimdi, bu sahneyi ilk izlediğimde aklımı kurcalayan bir kısım vardı. Buddy, kahve istediği zaman Debora, sıcak kahveyi onun yüzüne atıp dikkatini dağıtmak yerine fincana koyuyordu. "Debora niye böyle bir şey yaptı ki?" diye düşünüyordum. Şimdi ise nedenini anladım. Debora'nın yaptığı şeyin saçma olduğunun farkındayım ama Baby'nin istediği şey de buydu zaten: Onu bu işlerden uzak tutmak. Bu yüzden bütün bu tehlikelerin içine giriyor Baby ve Debora'nın bir şey yapmasını engelliyor. Çünkü Baby, bu işin çoktan içinde. Debora ise masum bir kız.
Buddy'nin bu sahnede Baby'ye söylediği söz önemli bu arada: "Müziğin sonuçlarına katlanacaksın." Bunu en sonda konuşacağım.
Bundan sonra Bonnie & Clyde'a bir gönderme yapılıyor ve Baby, Debora'yı alıp Doc'un yanına son sürat gidiyor. Baby'nin arabayı durdurduğu zaman kameranın ona değil, onu geçip Debora'ya odaklanmasını da çok sevdim bu arada.
Baby, kasetlerini almak için Doc'un yanına gidiyor. Doc, başta bunu kabul etmese de Debora'yı gördükten sonra izin veriyor. Sonra da diyor ki: "Bir zamanlar ben de sevmiştim." Doc'un bunu yapmasının nedeni biraz hızlı geçiştirilmiş olsa da aslında sadece bu cümle Doc'un amacını belirtiyor.
Ve büyük final aksiyon sahnesine başlıyoruz. Bu sahneyi fragmanda gördüğüm zaman Doc'un ana kötü adam olduğunu düşünmüştüm, filmi izlediğim sıradaysa Bats'in ana kötü olduğunu. Ama hayır! Filmin asıl kötü adamı, Buddy! Brighton Rock şarkısı eşliğinde inanılmaz bir kovalamacadan sonra Buddy, Baby'yi kulaklarından vuruyor ama sonra üst kattan aşağıya düşerek ölüyor.
Bundan sonra Baby, annesinin sesine uyanıyor. Annesi, filmin başlarında çalan Easy şarkısını söylüyor (bu arada, annesini canlandıran şarkıcı Sky Ferreira'nın seni gerçekten de inanılmaz). Ve birlikte gün batımına ilerliyorlar. Derken...
Polis, barikat kurarak ikiliyi kıstırıyorlar. Ve Debora, geriye gitmeye çalışırken Baby, onu durdurarak araçtan dışarı çıkıyor ve ileri gidiyor, tıpkı son soygunda yaptığı gibi. Çünkü doğru olan yol bu. Ve Baby'nin 5 yılını hapishanede, 20 yılını ise göz altında geçirmek üzere mahkeme kararı veriliyor. Debora, ona kartpostallar atıyor ve Route 66 resimli olanı hücresine asıyor Baby. Ayrıca hapishane üniformalarının arkasında koca harflerle D.O.C. yazması da inanılmaz bir detay. Baby hapishanede olduğu içim bu işten hala tam olarak kurtulamadığını gösteriyor. Fakat hapishaneden çıktıktan sonra Baby'nin hayallerini süsleyen siyah beyaz ton, gerçeğe bürünüyor ve Debora ile Baby birbirine kavuşuyor. Bu sahnenin önceden hayal olduğunu düşünmüştüm çünkü Debora'nın tek hayali, Batı'ya doğru yol almak ve hiç durmamaktı. Bu final ise o amacı yok ediyor gibi duruyor ama işin de güzelliği burada zaten. Filmin çoğunluğu bir hayal gibi hissettirse de bir süreden sonra gerçeklik işin içine giriyor ve ana karakterlere tam olarak hayal ettikleri sonu vermek yerine gerçekçi ama mutlu bir son veriyor.
Peki filmin asıl amacı neydi? Müzikle olan şeyler sırf havalı görünmek için mi vardı yoksa bir amaca hizmet ediyor muydu?
Bu filmin ana karakteri ne Buddy, ne Doc, ne Bats, ne Debora, ne de Baby. Bu filmin ana karakteri, müziğin ta kendisi. Bu filmdeki müzik, hayatı temsil ediyor. Filmin her saniyesi müzikal gibi hissettirdiğinden filmden müziği çıkarmayı hayal bile edemiyorsunuz. Eğer çıkarırsanız, sonuç hiçbir şeye benzemez çünkü. Bu yüzden Baby Driver, bilindik konusuna rağmen bu kadar farklı ve özel hissettiriyor.
Baby'nin kulakları, onun hayatta en önem verdiği şey aslında. Çünkü annesinin müziği, Debora'nın sesi ve iPod, filmin müzik konusunda en çok odaklandığı şeyler. Karakterleri birbirine bağlayan ve hayat gibi hissettiren şey, müzik. Bu yüzden filmdeki karakterlerin adı müzik sırasında geçiyor ve bulunduğu duruma hitap ediyor. Hatta Buddy: "Müziğin sonuçlarına katlanacaksın" diyor, yaptıklarından dolayı hayatın sonuçlarına katlanmak gibi. Filmin ana karakterinin müzik olmasının en büyük nedeni, filmde en çok karaktere sahip olması. Müzik, sadece tonu ve sözleri ile ana karakterlerin içinde bulunduğu durumları anlatıp size de o duyguyu yansıtıyor.
Baby Driver, tam anlamıyla kusursuz bir film olmayabilir ama kesinlikle bir şaheser. Edgar Wright, resmen kendisini aşmış. Oyunculuklar, senaryo ve kovalamaca sahneleri inanılmazdı. Ama en önemlisi, soundtracke hayran kaldım. Spoilersız eleştirimde dediğim gibi, Baby Driver tüm zamanların en iyi soundtracklerinden birisine sahip. Bulunduğu durumu sırf sözleri ve ana karakterlerin adlarıyla anlatmayı başaran, bundan daha iyi bir soundtrack bulabileceğinizi zannetmiyorum. Bu analiz yazımda atladığım şeyler elbette var, ben sadece en çok dikkatimi çeken noktaları yazmak istedim. Şahsen, benim film hakkındaki düşüncelerim bunlar. Umarım bazı düşüncelerinizi açığa kavuşturmuşumdur. Uzun lafın kısası, Baby Driver'ı izleyin. Sevseniz de sevmeseniz de, vaktinizi ayırmaya kesinlikle değer. Bu yılın en iyilerinden birisi. İyi seyirler.