Hesabım
    Tam Gaz
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,0
    Çok İyi
    Tam Gaz

    Şoförsün dediler, kız vermediler!*

    Yazar: Duygu Kocabaylıoğlu

    Bir film eleştirisine başlamanın belki de en kötü yöntemi ilk cümleden filme dair renginizi belli etmek ve henüz girişin tüm yazıyı belirlemesine izin vermektir. Okuyuculardan özür dilerim fakat bence Tam Gaz (Baby Driver) filmine başkaca da bir giriş yakışmazdı; 30 Haziran haftası dünyayla eş zamanlı olarak ülkemizde de vizyona girecek olan bu taze film, 2017’de suçlu zevkiniz olacak! Bir Amerikan aksiyon yapımı için ‘bu filmi için sevdim’ demek, avam bir saf olsa da Tam Gaz sevilmeyecek gibi de değil hani!

    Döndür döndür remake süper kahraman filmi çekmekten başı dönen Amerikan sinemasına ihtiyacı olan taze kan, gerek yönetmen gerek senarist, gerekse ikisine birden imza attığı özgün yapımlarla kafasının dikine giden ve çok da doğru tercihlerle 2000’li yılların en sağlam işlerine imza atan Edgar Wright gibi isimlerden geliyor. Sinemaya 90’ların ortasında çektiği ilk kısa filmiyle adım atan Wright’ın ilk uzun metrajı olan ve henüz adıyla bile duruşunu belli eden A Fistful of Fingers filmini izlemediyseniz bile Simon Pegg’in şahlanışı olan Zombilerin Şafağı – ki bknz meraklısına Ölülerin Şafağı- filmini görmüş, duymuş, bir şekilde denk gelmişsinizdir. İzlemediyseniz de artık Edgar Wright mizah/hiciv ağırlıklı filmografisini yakın markaja almanın vakti geldi demektir.

    Öte yandan Tam Gaz hem tür, hem biçimsel olarak da yönetmenin filmografisinde en farklı yerde duran iş. Zira mizah unsurlarını senaryoda bu sefer bilinçli olarak oldukça alt seviyede tutan Wright, müziği hayatının tek çıkış noktası olarak seçen, genç bir ‘şoförü’ filmin orta yerine koyuyor. Bebek misali yüz hatlarıyla erkek güzeli olan Baby karakteri, Atlanta kentinde soygundan soyguna koşan değişken hırsızlık ‘ekiplerinin’ daimi şoförü olarak direksiyona geçmektedir. Bizden çıksa “asfalt ağlatan” sıfatıyla medyada yer bulabilecek bir performansla kentin altını üstüne getirerek, hırsızları polislerden kaçıran Baby, kulağından eksik etmediği kulaklıkları, oldschool müzikleri ve ağzını bıçak açmayan tavrıyla görüp görebileceğiniz en gizemli ‘sürücü’lerden biri – bu konun abisi Ryan Gosling’e de selam olsun! –

    Dışarıdan kibirli görünen ‘cool’ tavırlarının beslendiği nedenleri, filmin akışı içerisinde öğrendikçe, bu genç ama hırslı ana karakter ile özdeşlik kurmamız da daha kolay oluyor. Hırsızlar çalıyor, daha ‘masumane’ olan Baby onları kaçırıyor, payına düşeni alıyor ama tabii zurnanın zart dediği bir çatışma illa ki olacak. Film siz kendinizi tam anın romantizmine kaptırdığınız sırada beklendik bir dönüşle, beklenmedik sert hamleler yapıyor ve bu noktadan sonra aksiyon finale kadar neredeyse hiç ama hiç kesilmeden devam ediyor.

    Uyumsuz serisinin Caleb karakteri olarak geniş kitlelerin gönlüne giren 23 yaşındaki Ansel Elgort’tan yönetmen öyle yetkin bir karakter oyunculuğu çıkartıyor ki, umarız ki genç oyuncunun bundan sonraki projeleri gençlik odaklı aksiyon ya da komediler olmaz. Elgort tutturduğu bu çizgiden devam eder. Tabii Jamie Foxx’un Bats ve Kevin Spacey'in Doc performanslarını da yabana atacak değiliz. Spacey’i suç aksiyonunda seyretmeye asla doymayacağız.

    Elgort ile başrolü paylaşan müzikler ve leziz soundtrack listesi ise başlı başına ayrı bir yazı konusu. Baby karakterinin tüm iniş-çıkışlarını, hatta hayat hikayesini dinleyebileceğiniz bu tınıları derinlemesine irdeleyecek kadar guru olmadığımı itiraf eder, kendinizi müziğin, dolayısıyla filmin durmayan ritmine kaptırmanızı tavsiye ederim.

    Son kertede, filmin Oedipus’tan tutun da Bonnie ve Clyde kadar uzanan geniş çaplı kültürel referans kodlarıyla, keyifli bir seyirlik olduğunu bir kez daha yeniler, sırf leziz müzikleri için bile iyi bir ses sistemi ile sinemada seyredilmesi gerektiğini eklemek isterim.

    *Başlığın filmin geneli ile bir ilgisi yok; benim de bizim şoför filmimiz olan Çiçek Abbas’ı anasım geldi…

    Twitter.com/duygukocabayli

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top