Övüldüğü kadar övgüyü hak ettiğini söyleyemem bir çok klişeye şahit oluyoruz. Zaten Venezuela ülkesinde yapılan ilk gerilim filmi diye okumuştum, ilke göre başarılı olsa da günümüz şartlarına göre o kadar başarılı değil maalesef. Filmin içindeki mantıksızlığa şahit olabiliyoruz izlerken, tamam belli bir döngü var fakat döngüde bile bile niye yine aynı şeyler yapılıyor? Üzerinde düşünüldüğü zaman pek çok mantıksızlığa gebe, korkunç olamayan korku filmi.
...Öte yandan bir korku filminde seyirci olarak bir dedektif gibi çalışmak heyecan verici de olsa haddinden fazla esinlenmelerle karşılaştığınız zaman siz de gerçek bir dedektif olmadığınız hissine kapılıyorsunuz. Çünkü La casa del fin de los tiempos, size bu haliyle sık sık bir film olduğunu anımsatıyor. İlk önce Stanley Kubrick’in The Shining (Cinnet, 1980)’inde buluyorsunuz kendinizi, daha sonra doğa üstü olaylar yerini zaman yolculuğuna bıraktığında siz de filmler arasında yolculuk yaparak Los cronocrímenes (Suç Zamanı, 2007)’e sıçrayıveriyorsunuz. Tabii arada Drag Me to Hell (Kara Büyü, 2009) ve The Others (Diğerleri, 2001) gibi türün baskın örneklerinin gölgelerini görmeniz de kuvvetle muhtemel. Dolayısıyla iddia edildiği gibi Venezuela sineması için büyük bir adım olsa da tür sineması için gayet küçük bir adım La casa del fin de los tiempos...
Evet, işte bir kötü ev filmi daha dediğinizi duyar gibiyim. Değil, bu film o filmlerden değil. Ev ayaklanıp kapı pencere çarpıp, insan falan öldürmüyor. Gerçi o filmlerde fena olmuyor; ama bu farklı. Evli ve iki çocuk annesi olan Dulce, çocuklarını büyütmeye çalışan, biraz da otoriter bir kadındır. Yarı aç gezen çocukları bütün gün sokakta oynar, kocası bulduğu işte çalışır, para kazanırsa eve bir şeyler getirir. Bu fakir aile devletten ucuz bir ev alır. Aile beş yıldır aynı evde yaşamaktadır. Yaşadığı evle ilgili bazı sıkıntılar hisseden kadın bir büyücüye gider ve evde var olan varlıkla yüz yüze gelir.
Venezuela yapımı olan filmi İspanyol yapımı diye seyretmeye başlayıp gerçeği öğrendiğimde küçük bir şok yaşamadım değil. İspanyolca seyrettiğim film, İspanyol korku sinemasına çok benzeyince hele bir de bu türü çok sevince hemen yapıştırdım ön yargıyı. İspanyol korku filmlerinin insanı korkutmaktan çok sonu ile şok etmeyi seven bir tarzı var. Dini duyguları son derece yüksek insanları da özellikle filmlerinde kullanıyorlar. Kilitlenen kapılar, sayılara anlamlar yüklemeler, sürekli edilen dualar, otoriter ebeveynler burada da karşımıza çıkıyor. O zamanda bu film İspanyol oluyor. Evet, film bir çok klişeyi içinde barındırıyor, korku filmi seyredip klişe ile karşılaşmamak neredeyse imkansız onun kabulleniyoruz. Yalnız burada o bildik sahneler öyle gözümüze sokulmuyor, daha yayılmış bir halde, film işte şimdi bir şey olacak deme fırsatını da pek vermiyor.
Konuya dönersek film bize farklı bir konuyla gelmiyor; ancak ilerledikçe de bende bilim kurgu kokusu da var dedirtiyor. Evde dolaşan ve genç kadını korkutan o elin sahibini tahmin etmem hiç te zor olmasa da yaşlı adam sürpriz oldu. Sert anne ve elindeki anahtarlar ne yalan söyleyeyim Nicole Kidman'a daha çok yakışıyordu. Oyunculuk ve de özellikle yaşlandırma çabaları çok kötüydü. Filmin petrol zengini olan ülkenin fakirlikten kırılan kesimine yönelik göndermesi de gözlerden kaçmadı. Bir de o kadar merdivenli evin mimarı da kimmiş diye merak etmiyor da değilim.
Çocuk oyuncular dışında kesinlikle ve de kesinlikle oyunculuklar çok kötüydü. Yer yer dağılan senaryosu ve oyuncuların seçimi filmin puanını düşüren noktalar. Buna rağmen bir korku filmi için hiçte fena sayılmayacak 6,9 IMDB puanı ile de korku sinemasındaki yerini alıyor.
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.