Hesabım
    Araftaki Ev
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    Araftaki Ev

    Sondan Sonra Ne Var?

    Yazar: Fatih Yürür

    >Mevzu bahis korku – gerilim arenası olduğunda; Venezuella gibi ülkelerin bu orkestrada borusu pek ötmez. Genç yönetmen Alejandro Hidalgo, bu tezi çürütecek şekilde, ülke sinemasının bu talihini değiştirecek kalibrede bir filmle çıkıyor gerilim müptelalarının karşısına. Türe olan hakimiyetin, nicelik açısından önemini ortaya koyan bir işçiliğin ve özverili bir çalışmanın ürünü olduğunu ise yılın “en”leri arasına üst sıralardan girebilecek fiyakalı bir açılış sekansıyla müjdeliyor adeta!

    Malumunuz artık korku – gerilim türünden keyif alma eşiğiniz, büyük oranda klişeler ile olan barışıklığınıza bağlı. Türeyen bütün korku – gerilim mahsullerini, daha sonradan overrated olarak katrana bulanan “Cabin in the Woods” yaratıcılığına indirgemek ve bu arenada kalem sallayan her ismi Drew Goddard ve saz ekibiyle kıyaslamak bana pek doğru gelmiyor. Nihayetinde türün klişelerini başarılı bir biçimde işletmeyi bilen ve korku – gerilim geleneklerini yaşatmayı hedefleyen yapımların da hak ettikleri değerden çok daha azını gördüğünü düşünenler arasındayım.

    İşte Araftaki Ev, mevcut klişeleri eşelerken, bütün o isinin ve tozunun altından, türün en kronik takipçilerine bile parlak gelebilecek birkaç fikre de ev sahipliği yapan; sabırlı izleyiciyi ödüllendirecek cinsten bir tür filmi örneği. Erken dönem Del Toro mutfağının lezzetini reddetmeyen, popüler sinemaya hakim klişelerin arasına kendi yerel enstrumanlarını da sıkıştırmayı başarabilen bir film duruyor karşımızda! Eğer “bulmacalı korku filmi” türünden bahsetmemiz elzem ise; Hidalgo’nun Araftaki Ev filmini, Nacho Vigalondo’nun Timecrimes’ı ya da James Ward Byrkit’in parallel evren güzellemesi Coherence gibi yapımlarla da kıyaslayarak, güncel örnek skalasını genişletebiliriz.

    Araftaki Ev, iki çocuk annesi olan Dulce’nin esrarengiz bir şimdiki zaman – geçmiş ve gelecek üçgeni seyahatine ev sahipliği yapıyor. Filmin, pek de fazla sayıda olmayan sürprizlerini bozmamak adına; lanetli ev klişeleriyle eser miktarda spiritüel gevelemelere ev sahipliği yapan öykünün; “geçmişle yüzleşme” klişesini başarılı bir biçimde içeriğine eklemlediğini belirtmemek olmaz. Dulce’nin tanık olduğu esrarengiz olaylar bütünü; klişe çarkında uzun bir süre döndükten sonra; yavaş yavaş çözülerek, nihayet finale doğru hatırı sayılır twistlerin de yardımıyla izleyiciyi mükafatlandıracak kıvama geliyor.

    Yine de film, bu bilindik rotayı takip ederken pek çok önemli eksikliğini de izleyiciye hissettiriyor. Hidalgo muhtemelen iyi bir sinefil olmanın getirdiği avantajları sonuna kadar kullanarak çarpıcı “an”lar yakalamayı başarsa da; yer yer öykünün ritmindeki hantallık ve klişe kabızlığı; filme dair kredilerin azalmasını sağlıyor. Genç yönetmenin kusurlarını gizleme gibi bir derdi olmasa da; girizgâh ve final kısmı arasındaki süreç, öykünün yer yer dağılmasına, yumuşamasına sebep oluyor. Özellikle Dulce odaklı gibi görünen öykü; pederin de olaya dahil olmasıyla birlikte bir miktar çorbaya dönüşüyor. Neyse ki öykünün finaline doğru Hidalgo’nun manevra kabiliyeti devreye giriyor ve ufak tefek eksiklere rağmen; hazırladığı çorbayı taşırmaksızın tabaklarımıza boşaltmayı başarıyor.

    Araftaki Ev, en net ifadeyle, bir ülkenin tür sinemasındaki gelişimin nicelik ile pek de alakası olmadığını kanıtlıyor. Neredeyse her hafta, en az bir tane aynı presten türemiş yerli korku filminin gösterime girdiği ülke sinemamız için ders niteliğinde olduğuna dair şüphe yok. Hem Venezuella’nın korku – gerilim arenasındaki potansiyelini keşfetmek adına hem de genç yönemen Hidalgo’nun ileride bizleri ne gibi sürprizlerle karşılayacağı konusunda önemli bir adım!

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top