Varoluşun kankası yok oluş!
Yazar: Banu BozdemirMeksikalı yönetmen Michel Franco'nun yazıp yönettiği Kronik (Chronic) yönetmenlikle birlikte senaryosuna da baktıran filmlerden. Çünkü film geçen yıl prömiyerini yaptığı Cannes Film Festivali'nden En İyi Senaryo ödülüyle ayrılmıştı. Tabii yönetmenin bir önceki filmi filmi Después de Lucía da gayet iyiydi ve o da 2012'de Cannes'da Belirli Bir Bakış bölümünde gösterilmişti.
Zaten filmleri daha çok senaryo bağlamında değerlendirdiğimiz için burada da senaryoya dikkat kesilmiş durumdayız. Tim Roth'un başarıyla canlandırdığı David isimli erkek hemşirenin hastalarıyla kurduğu yoğun ilişkinin en büyük gözlemcisiyiz. David işini garip bir tutkuyla yapıyor ama o tutkunun gidişatı konusunda pek açık vermiyor yönetmen. Çünkü çok seven bir eş edasıyla baktığı hasta kadın öldükten sonra bir muhabbette kadının kocası olduğunu söylediği gibi, felç geçiren mimara da yedek hemşireyi yollayacak kadar bağlanıyor. Tabii kendi öznel hayatının da çok yolunda olduğunu söylemek zor. Kızı olduğunu zannettiğimiz küçük kızla kurduğu ilişki gibi her şeyi gizler bir tonda davranıyor yönetmen zira. Bir niyet yanılması yaşatıyor bize sürekli. Yani hemşire David samimi mi yoksa yalnızlık ve başka niyetlerle çevrilmiş durumda mı?
Tabii burada David’in hastalarının genelde ölümcül ve yüzde yüz bakıma muhtaç olması, onda garip bir ego yaratmışa hatta kendi yaşantısının uzantılarını unutturmuşa benziyor. Yani aslında evsiz barksız hemşirenin hastalarıyla kurduğu bağ bir hayli hastalıklı. Kendini onların yanında bir nevi Tanrı gibi hissetmesi ve onlarla kurduğu fani ve ölümlü ilişki bittikten sonra yeni ama umutsuz başlangıçlara adım atması da garip bir kısırdöngü yaratmıyor değil!
Aslında filmi o garip, olup olmaması sorgulanan sona doğru hızla çeken şeylerden biri de mahremiyetin sekteye uğraması. Hemşire / hasta arasında yaşanan, pek de dışarıya sızıntı vermeyen ilişkiye dokunan bir el, David’i aldığı gibi dışarıya fırlatıyor. Yani kendi sisteminin de dışına. İlk defa boşluk, hayal kırıklığı yaşayan David’in boşluğunun peşinden kendi hayatına bakma fırsatı çıkıyor bize de. Dediğim gibi kızıyla kurduğu ilişkinin ipleri o kadar ince ki her an kopacak diye bekliyorsunuz ve bu kopma halleri ona başka kopmalar da taşıyor beraberinde!
Yani kendi düzeninde sürekli sekteye uğrayan, ölümle uğraşan bir adamın son minvalde ölümü kendi elleriyle verici konumuna düşmesi zaten bir bitişe denk düşüyor. Ve o bitiş değişik hatta şok edici bir sonla kendi sarmalını tamamlıyor. Filmi ilk izlediğimde o şok edici sonu pek beğenmemiştim ama aslında şimdi filmin bizi o sona aşama aşama taşıdığını düşünüyorum. Kronik gerçekten de bir adamın kendisini, kendi hayatının sorumluluklarından soyutlayarak var etme çabası.
Burada izleyene de kendisini sorgulama fırsatı sunuyor! Hayat ellerimizden hiç ummadığımız anda bir anda kayıp gidebilir önermesi gayet güçlü bir biçimde içimize sirayet ediyor... Bu anlamda Kronik bir adamın hastalarının hayatı üzerinden giriştiği var olma çabasına gayet içten, kimi zaman yargılayıcı ve biraz da şok edici bir sonla karşılık veriyor. Bu son kesinlikle seyircide karşılık bulur diyorum!
twitter.com/BanuBozdemir