Hesabım
    İçimdeki İnsan
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    İçimdeki İnsan

    Cehennem başkalarıdır!

    Yazar: Murat Tolga Şen

    İçimdeki İnsan filminin uyarlandığı Fareyi Öldürmek adlı romanı yazan İrfan Yalçın, öğretmen kökenli yazarlarımızın tipik özelliklerinden birine sahip; Anadolu insanının çevre şartlarıyla şekillenen acıklı portrelerini çıkarmayı seviyor. Fareyi Öldürmek bu yapıda kurulmuş bir eser, tam da benim okumayı çok sevdiğim türden ancak romandan habersizdim. Aydın Sayman’ın, eserden uyarlayarak çektiği İçimdeki İnsan filmi olmasa, belki de hep öyle kalacaktım.

    İçimdeki İnsan, hem bir edebiyat uyarlaması olması yüzünden, hem de Türk sinemasının oldukça sığ sularda yüzdüğü, hoyrat gişe komedileri ile keçiboynuzu tadındaki ‘sanat filmleri’ arasına sıkıştığı şu günlerde izlediğim için belki de, tüm eksik ve işlemeyen yanlarına rağmen sevdiğim ve önereceğim bir film.

    Filmin yönetmeni Aydın Sayman’ı daha önce çektiği Sır Çocukları ve Janjan’dan hatırlıyoruz. Bu filmlerin çok ses getiren ya da dikkat çeken yapımlar olduğunu söyleyemeyiz ancak, Atıf Yılmaz, Şerif Gören ve Zeki Ökten gibi ustaların yanında reji asistanlığı yaparak sinemaya adım atması sebebiyle, İçimdeki İnsan dahil tüm filmlerinde, Yeşilçam geleneğine uygun, toplumcu bir sinema yapma hevesini görmek mümkün. Bu yüzden belki de, Fareyi Öldürmek sinemaya uyarlanmak için metodik anlamda geç kalınmış bir eser… 80’ler yönetmen sineması örneklerinden biri olabilmesini çok isterdim.

    Filmlerin konusunu yazmaktan nefret ederim. İçimdeki  İnsan’ın hikayesinin çıkış noktası şu; iyi olan ve bundan başka gayesi de olmayan bir insan nasıl “katil olacak kadar” mutsuzlaşabilir?  Sartre’nin dediği gibi; "je ne suis pas moi, mais je voudrais bien" / “ben kendim değilim, ama olmak isterim”.

    Buna imkan vermeyen ise; başkalarının hayatımızda kapladığı alan ve üzerimizde kurdukları iktidarlarıdır. Yine Sartre’nin sözleriyle; “l'enfer c'est les autres” / “cehennem başkalarıdır!

    Bir roman uyarlaması olarak, en başta sorduğu “Sabri nasıl oldu da birini öldürdü”? sorusunu acele etmeden ama merak duygusunu da öldürmeden açan filmin iki büyük kusuru var; biri, repliklerin kitaptan filme geçirirken özensiz ve günlük yaşama pek uygun düşmeyen şekilde yazılmış olması… Bazı cümleler oyuncuların ağzına hiç sığmıyor. Bir tiyatro sahnesinde belki de hoşumuza bile gidebilecek sözler sinemanın gerçekliğine aykırı düşüyor. Diğeri ise oyuncu seçimi… Bazı oyuncular çok iyi oynarken, bazıları da ki bunlar genelde daha gerideki dolgu karakterler, lise müsameresinde oynar gibiler. Suavi Eren ve Vedat Erincin’in oyununa yetişebilen tek isim Rıza Sönmez… Füsun Demirel ve Şebnem Bozokluu ise ellerinden geleni yapmış olmalarına rağmen oynadıkları karakterleri karikatürleştirmişler.

    Filmin iyi yanlarından biri de müzikal tema çalışması… Can Atilla’nın elinden çıkma müzikleri… Bu sıradışı çalışma geriye gidişler sırasında dönem hissiyatını güçlendiriyor ama bazen de İtalyan filmlerindeki Ennio Morricone temaları gibi abartılı bir etkiye yol açabiliyor.

    Yazdığım tüm olumsuzluklara rağmen, içimdeki Yeşilçam sineması hevesiyle de olsa gerek, Aydın Sayman’ın filmini sevdim ve uyarlandığı eseri bulup okumanın peşine düştüm. Kıymetli bir eseri film yapmak çok zordur ancak ödül ve gişe baskısının sinemacıları hırpaladığı zamanlarda adeta bir ödül gibi geldi bu film bana… Sinemada yalnız bırakmamanızı dilerim.

    murattolga@gmail.com – twitter.com/murattolga

    İçimdeki İnsan

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top