Her dergi ve gazetenin puanlama sistemi farklı olduğu için, Beyazperde, puanları 0.5 - 5 yıldız üzerinden, kendi barometresine göre vermiştir.
Basın Eleştirisi
Hurriyet
Yazar: Uğur Vardan
Bu kez (‘Predator’ ya da ‘Avcı’, fark etmez) hangi saikle gelmiş olurlarsa olsun uzaylı düşmanlarla mücadele edenler Arnie benzeri güçlü kuvvetli kas yığını değil. Öte yandan yukarıda belirttiğim gibi neredeyse öyküdeki bütün karakterler, düştükleri durumlarla sürekli dalga geçiyor, meseleleri ti’ye alıyor, hayata veda ederlerken bile espri yapıyorlar. Predator da doğasına uygun (!) davranıyor, konuk olduğu gezegenin fani ev sahiplerini acımasızca yok ediyor. Bu açıdan filmdeki gelişmeleri genel olarak ‘güle güle ölüyorlar’ şeklinde tanımlamak mümkün. Oyunculuklara gelince: Başta Yüzbaşı McKenna’da Boyd Holbrook olmak üzere, oğlu Rory’de son dönem karşımıza sıkça çıkan minik yetenek Jacob Tremblay, biyolog Bracket’ta Olivia Munn, ‘arıza’ askerler grubunda Keegan-Michael Key, Trevante Rhodes, Thomas Jane, Alfie Allen, Augusto Aguilera vs. hepsi gayet iyiler... Sonuç olarak ‘Predator’ hem nostaljik bir tat taşıyor hem de hınzır senaryo sayesinde aksiyonun yanı sıra komik sahnelerle dolu keyifli bir seyirliğe dönüşüyor. Malum, Ridley Scott ‘Alien’ı artık bambaşka bir form içinde ilerleyen ve Tarkovski’vari ‘uhrevi’ dertlerle örülü bir seriye dönüştürdü. Black ise geleneksel takılıp işin içine mizah katmış. Özetle bu, 80’ler mirasını yeniden taçlandırmayı başarırken kendi ruhunu ortaya koymaya çalışan çabayı kaçırmayın derim...
Eleştirinin tamamı için: Hurriyet
Habertürk
Yazar: Mehmet Açar
Filmdeki “derin devlet” teşkilatı, gerçekleri halktan gizlemek için masum insanları öldürmekten hiç kaçınmıyor... Yıllarca ABD için savaştıktan sonra kafayı sıyıran askerlere yapılan muamele de parlak değil. Kendilerine “deliler” diyen bu grup, bir noktadan sonra McKenna'nın önderliğinde sadece yaratıklara karşı değil, üniformalı askerlere karşı da savaşıyor. Kaldı ki, filmin önemli bölümünde insanlar kendi aralarında çatışıyor. Tüm bunlar filmi ABD milliyetçiliğinden uzak tuttuğu gibi güçlü erkekleri “yarı deli kahramanlara” dönüştürmesi itibarıyla filme farklı bir hava da veriyor... Bu yaklaşım filmi, 80'lerin güçlü erkek kahramanlarını eksen alan benzer filmlerden uzaklaştırıyor. Olivia Munn ve Jacob Tremblay'in varlığı ise filmdeki testosteron oranını düşürüyor. “Predator “ belki çok önemli bir film değil ama baştan sona hiç sıkılmadan seyrediliyor.
Eleştirinin tamamı için: Habertürk
Birgün
Yazar: Tuğçe Madayanti Dizici
Harika bir film mi? Elbette değil ancak Predator serisinin bu devam filmi yönetmen Shane Black’in eline düşmemiş olsaydı çok daha kötü sonuçlanabilirdi. Diğer filmlerinden espri anlayışına ve tarzına hakim olduğumuz Black, stüdyo izin verdiğince kendi komedisini filme katmış, yani The Predator filmini bir komedi filmi olarak görmek pek yanlış olmaz. Filmin en kötü yanlarından biri; karakterlerin A noktasından B noktasına doğru ilerlediği senaryodaki olayların biraz dağınık, aceleci olması. Hollywood endüstrisinde çok uzun yıllar çalışmış olan Shane Black kendi becerilerine rağmen, bu olumsuz sebepler dolayısıyla Predator filmi ile ancak bir parodi yaratabilmiş.
Eleştirinin tamamı için: Birgün
T24
Yazar: Atilla Dorsay
Filmin gerçekten dur-durak bilmez bir temposu, baş döndürecek bir hızı var. Olup bitenleri izleyip anlamaya çalışmak bile insanı yoruyor. Ve neredeyse nefes bile alınamıyor. Oysa bu tür filmlerde (evet, onlarda bile) yer yer sakin anlar, biraz yumuşak bir anlatım, biraz daha karakter irdelemesi ne hoş olurdu... Ama becerikli yazar-yönetmen Shane Black bu yolu seçmemiş. Sonuç olarak film, bu türün onulmaz meraklılarına ve özellikle fantastik sinema dağarcıkları bizim kadar dolu olmayan genç kuşaklara göre.
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.
Hurriyet
Bu kez (‘Predator’ ya da ‘Avcı’, fark etmez) hangi saikle gelmiş olurlarsa olsun uzaylı düşmanlarla mücadele edenler Arnie benzeri güçlü kuvvetli kas yığını değil. Öte yandan yukarıda belirttiğim gibi neredeyse öyküdeki bütün karakterler, düştükleri durumlarla sürekli dalga geçiyor, meseleleri ti’ye alıyor, hayata veda ederlerken bile espri yapıyorlar. Predator da doğasına uygun (!) davranıyor, konuk olduğu gezegenin fani ev sahiplerini acımasızca yok ediyor. Bu açıdan filmdeki gelişmeleri genel olarak ‘güle güle ölüyorlar’ şeklinde tanımlamak mümkün. Oyunculuklara gelince: Başta Yüzbaşı McKenna’da Boyd Holbrook olmak üzere, oğlu Rory’de son dönem karşımıza sıkça çıkan minik yetenek Jacob Tremblay, biyolog Bracket’ta Olivia Munn, ‘arıza’ askerler grubunda Keegan-Michael Key, Trevante Rhodes, Thomas Jane, Alfie Allen, Augusto Aguilera vs. hepsi gayet iyiler... Sonuç olarak ‘Predator’ hem nostaljik bir tat taşıyor hem de hınzır senaryo sayesinde aksiyonun yanı sıra komik sahnelerle dolu keyifli bir seyirliğe dönüşüyor. Malum, Ridley Scott ‘Alien’ı artık bambaşka bir form içinde ilerleyen ve Tarkovski’vari ‘uhrevi’ dertlerle örülü bir seriye dönüştürdü. Black ise geleneksel takılıp işin içine mizah katmış. Özetle bu, 80’ler mirasını yeniden taçlandırmayı başarırken kendi ruhunu ortaya koymaya çalışan çabayı kaçırmayın derim...
Habertürk
Filmdeki “derin devlet” teşkilatı, gerçekleri halktan gizlemek için masum insanları öldürmekten hiç kaçınmıyor... Yıllarca ABD için savaştıktan sonra kafayı sıyıran askerlere yapılan muamele de parlak değil. Kendilerine “deliler” diyen bu grup, bir noktadan sonra McKenna'nın önderliğinde sadece yaratıklara karşı değil, üniformalı askerlere karşı da savaşıyor. Kaldı ki, filmin önemli bölümünde insanlar kendi aralarında çatışıyor. Tüm bunlar filmi ABD milliyetçiliğinden uzak tuttuğu gibi güçlü erkekleri “yarı deli kahramanlara” dönüştürmesi itibarıyla filme farklı bir hava da veriyor... Bu yaklaşım filmi, 80'lerin güçlü erkek kahramanlarını eksen alan benzer filmlerden uzaklaştırıyor. Olivia Munn ve Jacob Tremblay'in varlığı ise filmdeki testosteron oranını düşürüyor. “Predator “ belki çok önemli bir film değil ama baştan sona hiç sıkılmadan seyrediliyor.
Birgün
Harika bir film mi? Elbette değil ancak Predator serisinin bu devam filmi yönetmen Shane Black’in eline düşmemiş olsaydı çok daha kötü sonuçlanabilirdi. Diğer filmlerinden espri anlayışına ve tarzına hakim olduğumuz Black, stüdyo izin verdiğince kendi komedisini filme katmış, yani The Predator filmini bir komedi filmi olarak görmek pek yanlış olmaz. Filmin en kötü yanlarından biri; karakterlerin A noktasından B noktasına doğru ilerlediği senaryodaki olayların biraz dağınık, aceleci olması. Hollywood endüstrisinde çok uzun yıllar çalışmış olan Shane Black kendi becerilerine rağmen, bu olumsuz sebepler dolayısıyla Predator filmi ile ancak bir parodi yaratabilmiş.
T24
Filmin gerçekten dur-durak bilmez bir temposu, baş döndürecek bir hızı var. Olup bitenleri izleyip anlamaya çalışmak bile insanı yoruyor. Ve neredeyse nefes bile alınamıyor. Oysa bu tür filmlerde (evet, onlarda bile) yer yer sakin anlar, biraz yumuşak bir anlatım, biraz daha karakter irdelemesi ne hoş olurdu... Ama becerikli yazar-yönetmen Shane Black bu yolu seçmemiş. Sonuç olarak film, bu türün onulmaz meraklılarına ve özellikle fantastik sinema dağarcıkları bizim kadar dolu olmayan genç kuşaklara göre.