Kendi halinde, atmosferi sağlam, korkusu yüksek bir okul dehşeti.
Yazar: Burçin AygünBlair Cadısı gibi ilgi çekici, şaşırtıcı ve bazı açılardan gerçekten başarılı olan bir filmle Hollywood’un gözüne kestirdiği “found footage”, yani buluntu film türü hız kesmeden yoluna devam ediyor. Her yıl sayısız örneğine denk geldiğimiz ve karakterlerin kamera ve benzeri cihazlarla kayda aldığı içerikleri izlediğimiz bu yapımlar aynen diğer piyasa ürünleri gibi -maalesef ki- pek de başarılı olamıyorlar. Bütün bir vizyon yılı boyunca sadece bir ya da iki kaliteli buluntu filme denk geldiğimiz son 15 yıllık dönemde iş artık gerçek anlamıyla “bunaltıcı” olmaya başladı.
Paranormal Activity gibi kimine göre kült olan seriler öne çıksa da, genellikle baştan sona özensiz, sıkıcı ve binlerce kez denenmiş formüllere sahip korku – gerilim projeleri sinema salonlarını işgal ediyor. Sadece bu ay içerisinde bile birden fazla “dehşetengiz” buluntu filmler ile karşılaşmışken, sinema seyircisi olarak her daim defansımızı alarak salona adım atıyoruz.
Bu hafta vizyon şansı bulan ve yurt dışında da tartışmalı bir yapım olarak anılan Darağacı (The Gallows) ise tabiri caiz ise, ipin tam ortasında duruyor. Korkutma ve germe işini ağırlıklı olarak başarıyla yerine getirirken, oyunculuklar açısından da pek rahatsız etmiyor. İki ismin, Travis Cluff ve Chris Lofing’in yönettiği film yine bir found footage çalışması, yine bilindik yollardan ilerlemeye gayret ediyor. Alışkın olduğumuz numaralardan bolca barındıran Darağacı, buna rağmen seyircisine vaat ettiği şeyi, korku ve dehşet hissini yaşatmayı da başarıyor.
Bu sefer işin içinde intikamcı bir ruh var. Motifleri az ya da çok belli olan bu kötücül ruh, gerçek anlamda korkutucu bir kazaya kurban giden genç bir lise öğrencisi. Filmin ilk 5 dakikasındaki kaza sekansı ile hikayesinin bir kısmını öğrendiğimiz intikamcı, Darağacı adlı bir tiyatro oyununda üzücü bir şekilde ipte can veriyor. Yönetmenlerin tek kelimeyle harikalar yarattığı ve daha filmin ilk dakilarında sizi titretebilen bu kısım, filmin ilerleyen bölümlerinde ne yazık ki aynı güçten yoksun kalıyor. Aradan geçen 22 yıllık süreç sonrası yine aynı lisede, kazaya kurban giden zavallının anısına Darağacı oyunu bir kez daha sahnelenmek için hazırlanıyor.
Hoşlandığı kız için futbol takımını ve okulun popüler ismi olmayı ardında bırakan Reese (Reese Mishler), oyunun diğer başrol oyuncusu Pfeifer (Pfeifer Brown), espirileri ile sinirinizi ayaklara kaldıracak olan Ryan (Ryan Shoos) ve zevzek dostumuzun sevgilisi Cassidy (Cassidy Spilker)’ın başından geçen kaotik serüven ise gece saatlerinde, okullarında gerçekleşiyor.
Yönetmenlerden Travis Cluff’ın tiyatro öğretmeni olarak karşımıza çıktığı Darağacı filminin en büyük artısı, filmin başındaki iki ismin atmosfer yaratmadaki becerileri. Yüzlerce öğrencinin olmadığı, koridorlarında in cin top oynadığı devasa bir okulda kapalı kalan genç kahramanlarımız ve intikamcı ruhun bolca geren hikayesi içerdiği “karanlık” ile güçleniyor. Ses efektleri ve ani sıçratma numaralarına pek fazla başvurmayan yönetmenler işi daha çok izleyicinin hayalgücüne bırakıyor.
Kısa süresi sayesinde izleyicisinin sıkılmasına olanak vermeyen, inandırıcı oyunculukları ile yüzleri gülümseten Darağacı, işin “sürprizli” kısmına gelince ne yazık ki tam anlamıyla çuvallıyor, alışıldık bir bahaneyle şaşırtmaya çalışıyor. Sırf bu sebepten ötürü bile ciddi bir hayal kırıklığı yaşatan yeni nesil buluntu film, her şeye rağmen şans verilmeyi hak ediyor ve yönetmenlerin bir sonraki projeleri için şimdiden heves uyandırıyor.
burcinaygun@gmail.com