Çok klişe bir macera-gerilim denemesi...
Yazar: Misafir KoltuğuUzun yıllar boyunca Hollywood’un uyguladığı ve genelde başarısızlıkla neticelenen bir formülle beyazperdeye sunduğu gençlik filmleri, ülkemiz sinemasının da vazgeçilmezleri arasında malum. Genellikle komedi ya da romantizm soslu örneklerine rastladığımız Türk işi gençlik filmleri, arada bir de olsa gözünü macera ya da korku – gerilim türüne kırpıyor. Bir bakıma macera türüne uyan Burak Donay imzalı Ceza filmi ise bahsini ettiğimiz benzerlerine nazaran bir hayli “arkada” kalan bir yapım.
Hikayemiz bekleneceği üzere bir hayli bilindik. Eğlenmek isteyen bir grup genç, dağın başındaki bir köşke adım atar, alkol ve uyuşturucu ile başlayan olaylar zinciri kahramanlarımızı mutsuz, karanlık bir sona uğurlar. Ceza bu yolu izlemekle kalmıyor, şimdiye kadarki örnek yapımlarda kullanılan neredeyse her bir klişeyi filmin içine yediriyor. Üstelik bunu o kadar basiretsiz bir üslupla gerçekleştiriyor ki, yapımın geneli ağzınızda çiğ bir tat bırakıyor. Yönetmen Burak Donay’ın ellerinden çıkan senaryo en uygun tabir ile bir “taslak”tan öteye geçemiyor maalesef.
Kayserili bir ailenin oğlu olan Selim (Yılmaz Calayır) ilkleri yaşamayı hayal ettiği özel bir gece için okul arkadaşı Levent (Sertaç Akkaya) ve Cem’e (Kaan Oruçoğlu) şahsi kredi kartını verir. Zengin babasının servetini ilk kez kendi mutluluğu(!) için harcayacak olan Selim, grubun en libidosu yüksek üyesi Müge (Deniz Gönen Türkcan)’ın ilk’i olacağının hayallerini kurar. Bu arada Levent, şimdiye kadar hiç kimseyle beraber olmamış olan saf ve iyi niyetli Filiz’i (Tuğçe Koçak) ve Cem ise Arzu (Ebru Şancı)’yı bu enteresan geceye misafir eder. Her şey tam da bekleyeceğiniz gibi gelişir, alkol ve haplanma seansının ardından filme adını da dolaylı yoldan veren "Cesaret mi, Dürüstlük mü?" oyunu başlar.
Sıradan bir hikayeden, olabildiğine yavan bir iş olarak kameraya alınan Ceza, seyircisini bir an olsun şaşırtmıyor. Tuğçe Koçak’ın saf ve temiz kız rolünde diğer ekibin fersah fersah önüne geçtiği filmin parlayan yıldızı ise, senaryonun müsade ettiği kadarıyla Selami rölündeki Murat Yatman olmuş. Yatman, köşkün iyi niyetli bekçisini bir bakıma karikatürize etse de oyuncuların geri kalanına nazaran adeta döktürüyor.
Nereden tutsanız elinizde kalan hikayesi ile sizi sıkması muhtemel Ceza’nın en büyük problemlerinden birisi de tutarsızlığı. Karakterlerin motivasyonları sürekli değişiyor, bazıları arasında yaratılmaya çalışılan sürtüşme hem senaryonun, hem de oyuncuların basiretsizliği yüzünden adeta bir müsamere tadı yakalıyor. İlerlediği yolda frani patlamış bir araç gibi ilerleyen film, sadece birkaç saat önce tecavüze uğrayan bir kadının, daha sonrasında neredeyse hiçbir şey olmamış gibi davranması gibi akıl almaz “motifler” ile saç baş yoldurtuyor. Hatta o kadar ki, beş saniyelik rekor bir sürede bir başka karakterin birbirine zıt iki ayrı tepki vermesi size olağan geliyor.
Cinselliğin olabildiğine ucuz bir yolla pompalandığı projede, bir “parmak” ile seyirciye aksettirilen “korkutucu eril figür” ve bu doğrultuda zavallı Selim’in geçirdiği absürd değişim başınıza yediğiniz son darbe oluyor. Ceza filmi ise baştan sona kadar yavan bir çalışma olarak hafızalara unutulmak üzere yerleşiyor.
Burçin Aygün
burcinaygun@gmail.com