Hesabım
    Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,0
    Çok İyi
    Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku

    Fakat film harika!*

    Yazar: Melis Zararsız

    Bu sene 51. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde prömiyerini yapan ve yarışarak "En İyi Görüntü Yönetmeni Ödülü’nü alan Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku, yönetmen Çiğdem Vitrinel’in ikinci uzun metraj işi. İlk filmi Geriye Kalan da 2011'de 48. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde kendisine En İyi Yönetmen, Devin Özgür Çınar'a En İyi Kadın Oyuncu ödüllerini getirmişti. İlk filmlerini çeken bir yönetmen olarak oldukça başarılı işlere imza atıyor Vitrinel ve dikkatimizi çekiyor.

    "Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku", uzun ve ilginç bir film ismi. Aynı isimli bir kısa romandan esinlenilerek oluşturulmuş hikaye. Roman İlhami Algör’e ait. Filmde Arif  (Erdal Beşikçioğlu) adında 40’larında, tutunamamış bir karakterin iç sesiyle ilerliyoruz. Neden devam ettiğinin farkında bile olmadığı bir ilişkinin içinde, bir türlü bitiremediği bir kitabı yazmanın peşinde, hayattan fazla beklentisi olmayan, içe dönük bir karakter Arif. Sevgilisi bu gidişe bir dur diyerek ayrılıyor ondan ve Arif aslında o zaman hayattan neler istediğini sorgulayacak bir hale geliyor. Mesela nasıl bir kadın… Zaten yazdığı kitapta da bunu sorguluyor Arif. Bir ideal kadın düşüncesi var kafasında, onu çizmeye uğraşıyor yazarken ve sonra adeta o kadını buluyor ve aşık oluyorlar birbirlerine. Müzeyyen (Sezin Akbaşoğulları) güçlü bir kadın karakter. Bir ilişkiyle kendini niteleyen biri değil, Arif ise öyle biraz. Aslında genelde cinsiyetlere yaftalanan şu “erkek özgürdür, kadın kendisini erkeğe adar, kendisini bir ilişkiyle tanımlar” klişesini yıkan bir hikaye bu. Kadın erkeği seviyor ama onunla var olmuyor, kendisine has bir dünyası var, bir sınırı var adeta. Erkek ise kendi sınırlarını kaldırıyor ortadan, Müzeyyen ile var oluyor adeta, aşık, bağımlı, duygusal, kıskanç, şüpheci bir karakter Arif. Filmde bu çiftin yaşayışları günümüz modern kadın erkek ilişkilerinin bir örneğini sergilerken, bazı açılardan prototip çizmese de genel anlamda çok doğal, çok gerçekçi bir tablo çiziyor.

    Behzat Ç. dizisi ve sinema filmi serilerinde Erdal Beşikçioğlu’nun üzerine cool, baskın, maço bir aşık karakter yapışmıştı açıkçası, burada kendisini yine iflah olmaz bir aşık ama bu kez baskın olmayan, daha romantik ve içe kapalı bir karakter olarak görmek harika doğrusu. Müzeyyen gibi karizmatik ve güçlü bir kadını da ancak Sezin Akbaşoğulları canlandırabilirdi, bu anlamda filmin cast seçimlerinin tam da yerinde olduğunu düşünüyorum. Keza Ege Aydan, Hare Sürel, Derya Alabora, hepsi o kadar doğal oynamışlar ki, belli ki herkes rolünü sevmiş, benimsemiş, bence bu projenin içinde olmaktan da mutlu olmuşlar, bazı filmlerde bu mutluluk/mutsuzluk hissediliyor gerçekten de biraz dikkat ederseniz....

    Filmin gücü şu ki, kitap olarak yazılmış ve sinematografik olarak beyinde canlanabilen etkileyici bir hikayeyi peliküle taşımakla kalmamış; ben bu filmde Çiğdem Vitrinel’in seçtiği kadrajları, açıları, filmdeki renk doygunluğunu, kostümü, dekoru, yani filmin dokusuna destek olan her bir detayı çok beğendim. Bu anlamda kendine has bir dokusu var filmin, müzikleriyle,  perdede belli belirsiz gözüken cümlelerle, nev-i şahsına münhasır bir kurguya ve sinematografiye sahip. Akılda kalıcı bazı özlü sözler de yok değil, aşka, ilişkilere dair. Son zamanlarda izlediğimiz bir çok aşk filminden sıyrıldığını düşünüyorum; iki karakterin arasındaki kimya ve aralarındaki aşkın inandırıcılığı da hiç azımsanmaması gereken bir başarı böyle filmler için.

    Kavuşamamalar, sevip de sevilmemeler, ayrılıklar, yanlış anlamalar olsa da acıklı olmayan, hatta yer yer mizah öğeleri bulunduran, hafif bir film aynı zamanda Fakat Müzeyyen… Tek eleştirim, bu mizah dolu sahnelerin bazılarının abartılı kaçışı ve gereksizliği, o da Arif’in kahvede otururken etrafındaki insanlarla kadınlar kaça ayrılır, sevgi nedir gibi konulardaki geyikleri mesela. Orada kahvedeki insanları canlandıran kişilerin oyunculuklarının hiç inandırıcı olmayışı da, bu kadar doğal bir filmin içinde fazlaca sırıtmış.

    Sinemada izledikten sonra DVD’sini de alayım, ara ara izleyeyim diyeceğiniz türden bir film olduğunu iddia etmekte bir mahsur görmüyorum. İyi seyirler.

    * Çok sevdiğim Yozgat Blues filminde geçen "fakat peynir harika" repliğine gönderme yapmak istedim.

    twitter.com/blossomel

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top